"Almanya'da doğup büyüdüm. Göçmen kökenli biri olarak ama hiç kendimi göçmen gibi hissetmeyerek eşit vatandaşlık haklarım olduğunu düşünerek siyasete girmek istiyordum. En büyük hedefim göçmen kökenli genç kadınların siyasete ilgi duyması."
Birlik 90/Yeşiller Partisi`nden Hessen Eyaleti milletvekili Mürvet Öztürk'le kadınların siyasete katılımını, kadın politikalarını konuştuk.
Türkiye'nin gündeminde yerel seçimler, kadınların gündemindeyse sandıklar açıldığında kadın temsilinin oranının yükselmesi umudu var. Siz nasıl görüyorsunuz? Almanya'da durum nasıl?
Almanya’da da kadınların siyasete uzak durduğu dönemler vardı. Yeşiller üzerinden örneklersek bu sorunu kadın kotası çözdü. Hâlâ Hristiyan Demokratlar'da, Liberaller'de kota sistemi yok ve kadınlar çok görünür değil. Hessen Eyaletinden seçimler yeni bitti. 17 sandalyemizin dokuzu kadınlara sekizi erkeklere ait. Yani bence hiçbir şey kendiliğinden olmuyor, erkekler kendi istekleriyle kadınlara şans tanımayacağına göre kota uygulamak şart.
Yerel yönetimlere gelince Türkiye’de şuan 3 bin 225 belediye başkanından 18’i kadınsa önlem almak gerek. Toplumda bilinçlenme için farkındalık sağlamak gerekiyor, kadının siyasette ön planda aktif rol alabileceğinin normal olduğu anlatılmalı ama yine iş partilere düşüyor.
Kota uygulaması zorunlu olan partiler ayrıca özel programlar da uygulamalı zihniyet değişikliği yaratmak için.
Siyasetçi evde değil partide yetişir. Bir kadının birdenbire meclise girmesi veya belediye başkanı olması mümkün değil. Partideki geçmişi, aldığı görevler, deneyimleri geleceğini de belirler.
Bu sorunun çözülmesi içinse kadının partide illaki kadın veya aileden sorumlu görevlere değil, ekonomiden, tıptan, altyapıdan, yapılaşmadan da sorumlu konumlara getirilmesi yani klişelerin aşılması gerekir. Almanya’da bu klişeler bağlı kalınmıyor.
Siz genç bir siyasetçisiniz. Nasıl oldu da siyasete girmeyi düşündünüz?
Ben Almanya’da doğup büyüdüm. Hep siyasete ilgi duydum. Göçmen kökenli biri olarak ama hiç kendimi göçmen gibi hissetmeyerek eşit vatandaşlık haklarım olduğunu düşünerek siyasete girmek istiyordum.
Hakların Alman politikacılarca verileceğini değil aynı zamanda bizim de kendimiz adına hak talep etmemiz ve bunun için politika yapmamız gerektiğini düşünüyorum.
Kadın olarak adım atınca Yeşiller'de soru işareti olmadığını fark ettim. Ama –özellikle Türkiyeli- insanların ‘Bunca bedeli nasıl ödüyorsunuz? Ailenize sahip çıkıyor musunuz? Evde eşinize kim bakıyor? Kadınlık görevlerinizi yerine getiriyor musunuz?’ gibi sorularıyla da muhatap kaldığım oldu.
Bu soruların olmaması gerekir. Eşit bir tolum olduğunuzu iddia ediyorsanız şartlar eşit olmalı, öyle bakmalısınız. Klasik rollere hapsedip ‘önce yemek pişirme görevini yerine getir sonra zamanın kalırsa siyaset yaparsın’ diyorsanız kadını zaten engellemiş olursunuz.
Devlet politikaları da destekleyici olmalı. Türkiye’de ücretsiz kreş, bakım hizmeti yok. Almanya’da var mı? Başkaca önlemler alınıyor mu? Örneğin Danimarka’da ev işi hizmetlilerini istihdamın vergisi yüksekti ve bir kadın milletvekili vergilerin düşürülmesini önerdi.
Almanya’nın korkularından biri de giderek azalan çocuk ve giderek artan yaşlı nüfusu. Gelecekte yüksek kalifikasyon isteyen sektörlerde istihdam sağlayamama kaygısı var.
Dolayısıyla devlet iyi yetişmiş kadınların artık evde kalıp çocuk bakmalarını istemiyor, aile ve işin bir arada nasıl formüle edileceğini düşünüyor.
Yeşiller cinsiyet eşitliğini savunan bir parti ama tutucu olan siyasi toplumlar bile bu sorunu anlayıp teklifler hazırlıyorlar.
Zaten Almanya’da kanunen çocuk 3 yaşına geldiğinde kreşe giderken şimdi yaşı 1’e indirmek tartışılıyor. Bunun için kreş sayısının artırılması gerekiyor. Bu kararı da yerel meclisler veriyor. Dolayısıyla yerel meclislerde karar verici kadınlar var mı yok mu buna bakmak gerekiyor. Bu tepeden inme bir hizmet olamaz. Türkiye’de sorun buradan çıkıyor bence. Yerel yönetimlerde kadınlar aktif rol alabilseler yol alınabilir.
Almanya’da kreş dışında çocukların okulda kalma vaktinin de uzatılmasını talep ediyoruz. Çocukları aile yapısının dışında tuttuğu gerekçesiyle eleştirilen bir öneri ama annesi çalışan çocuk öğleden sonrasını boş geçiriyorsa toplum kadına baskı yapıyor, eve gidip ona bakması için. Halbuki biz çocuğun öğleden sonra okulda kalıp vaktiğini kültür, sanat aktiviteleriyle ailesinin evde ona sağlayamayacağı bir eğitim modeliyle kalması gerektiğini savunuyoruz ki kadınlar gönül rahatlığıyla sadece siyasette değil her hangi bir iş kolunda ve özellikle yönetici pozisyonlarda çalışabilsinler.
Almanya bunu yapmak zorunda, aksi olursa gelecekte uzman sayısı azalır ve bu iş sektörüne olumsuz yansır.
Küresel krizin etkileri Türkiye'de önce kadınlar üzerinde hissediliyor. Peki ya Almanya?
Bu politikaları en çok kriz etkiliyor zaten. Federal siyasetçiler umarım ‘Zaten kriz var, insanlar işsiz kalacak. Kadınların da işi olmayacaksa evde kalsınlar’ diye düşünmez. Bu tehlike hep var, işler karışınca atılan modern adımlar geri alınıyor ve kadınlar ilk gözden çıkarılanlar oluyor maalesef.
Türkiye’deki ve Almanya’daki feminist hareketi nasıl buluyorsunuz?
Türkiye’deki feminist kadın hareketinin Almanya’dakinden çok daha etkin olduğunu, lobiciliği çok daha iyi yaptığını, siyaseti çok daha baskı altına alabildiğini görüyorum.
Ama feminist olmayan çevrelerden de destek alması gerektiğini düşünüyordum. Çünkü bu ‘kadın kadının politikasını yapıyor’dan öteye yol almayı zorlaştırıyor. Feminizm dışı demokrasiyi savunan bağımsız siyasi oluşumların da kadın politikası yapması gerek. Örneğin Kürt hareketi de feminizmi benimsemeli, baş örtüsü ya da din özgürlüğü diyorsak kadın neden dinin içinde özgür olmasın? Bu tartışmalar da yapılmalı. Diğeri kolaya kaçıp herkesin kendi köşesinden söz söylemesi oluyor.
Bütün alanlarda kadın erkek rollerin her defasında sorgulamalı ve ne kadar yol alındığı hesaplanmalı.
Almanya’da göçmen kadınlar Aleviler dışında feminizmle bağ kurmakta zorlanıyor. Feminist hareket de bu nedenle onları anlamakta zorlanıyor. Bu açıdan daha fazla mücadele etmek gerekir. Orada Türkiyeli göçmen kadınların özgürlük anlayışı başı kapalılık veya açıklık üzerinden tartışılıyor.
Dışarıdan baktığınızda yerel siyasette kadınların gündeminde olması gereken başka konular var mı?
Yerel seçimlerde Türkiye’de tüketici olarak evde kadın varsa onlarla ilgili olan ve görmezden gelindiğine inandığım bir alan var: Çevre
Alışveriş, yemek yapan kadınların bu konuda çok daha bilinçli olması gerekiyor ki yerel siyasete yeşil bakışla da müdahale edebilsinler. Yenilenebilir enerji ve sürdürülebilir kalkınma Türkiye’de çok tartışılmıyor.
En büyük yatırım yerel düzeyde yapılabilir. Enerji üretimi ve tüketimi nasıl sağlanıyor, nasıl tasarruflu yaşanabilir? Bu soruların cevabı yerel siyaset sahnesinde. Seçmen adaylardan bunu talep etmeli. Etmesi için de önce bilinçlenmeli. Almanya’da da yabancı kökenli insanların sorunun sadece dil ya da din olmadığını anlatmaya çalıyorum.
Yeşil bakış açısı da bu sorunlar içinde yer alıyor. Şimdi Türkiye kökenli inasanlar bu konulara ilgi duymaya başlıyor.
Almanya da adaylar sivil toplum örgütlerinin önünde seçmenlerin sorularını cevaplıyor. Gönül ister ki Türkiye’de böyle olsun.
Mürvet Öztürk kimdir?
36 yaşındaki Öztürk evli. Eşi Alman-Mısır kökenli. Beş yıl Türkiye’de yaşadı. 2004’te Almanya'ya döndü. Hem Federal Parlamentoda Türkiye Politikaları Danışmanı olarak hem de Avrupa Parlamentosunda Cem Özdemir’le çalıştı.
"Belli bir noktadan sonra ben kendim yapacağım bu siyaseti diyerek adaylığımı koydum. En büyük hedefim göçmen kökenli genç kadınların siyasete ilgi duyması" diyor.
Yarın parlamenter Öztürk'le röportajımız "Almanya'da dört nesil göçmen kadın" konusuyla sürecek. (EZÖ)