28 Şubat sürecinin yaptırımlarını yaşamış bir kadronun AKPyi oluşturduğunu ve iktidarın ilk günlerinde yeni bir parti yarattıklarını kanıtlamaya çalıştıklarını belirten Taşgetiren, Süleyman Demireliin Siyaset at üstünde durma sanatıdır şeklindeki sözlerini hatırlatıyor ve ekliyor:
Türkiye yönetimi huysuz bir attır, iktidarlar da onun üstünde durmaya çalışır. AKPnin yaşadıklarına benzer sorunlar, her iktidar döneminde yaşanmıştır.
Taşgetirenin AKP iktidarına ilişkin görüş ve eleştirileri şöyle:
AKP iktidarının ilk günlerinden bugüne kadar yaşanan süreçte, AKP ile ordu arasındaki ilişkilerde nasıl bir değişim yaşandı?
AKP'yi kuran kadro 28 Şubat sürecinde Milli Güvenlik Kurulu (MGK) inisiyatifindeki bir takım müeyyidelere maruz kalan Refah Partisinin (RP) içinden çıkan bir kadro. Yani RP 28 Şubat sürecinde MGK inisiyatifindeki bir takım yaptırımlara maruz kaldı, iktidardan düşürüldü, parti kapatıldı, yargılandı. Bunun içinden çıkan bir kadro AKP'yi kurdu.
AKP, belki önce RPden farklı bir parti olduğunu ispatlamak gibi bir kaygıyla hareket etti. Çok daha geniş toplum kesimlerine hitap etmeyi amaçladığını ispat etmeye yöneldi. Başından beri değişim teması vurgulandı. Dolayısıyla belki iktidarın ilk zamanlarında 28 Şubat'ın arkasındaki irade ile -bu ordu olarak da anlaşılabilir- sağlıklı ilişkiler kurmaya, onları tedirgin etmemeye gayret gösterildi.
Bunun yanında AKPnin, 28 Şubat'la gelen bir takım sorunlar vardı. Bunlardan birincisi, başörtüsü sorunu. Bir başkası İmam Hatip Okulu mezunlarının üniversite sınavlarında puanlarının kırılması sorunu. Bunlar da AKP'ye oy veren kesimlerin bir an önce çözülmesini istedikleri sorunlardı. Bana göre AKP de, bu sorunları çözme arzusundaydı. Ancak belki bunların ilk planda yeniden bir gerilim sebebi olmaması için kendi içinde -benim şu anda tahmin edemediğim- bir takvim söz konusuydu. AKP'nin ilk dönemleri bu gerilim çevresinde geçti.
Bahsettiğiniz üzere, türban gibi özellikle AKP tabanını ilgilendiren meselelerde bir sonuca ulaşılamadı. Bu AKP'nin muhafazakar tabanında nasıl bir reaksiyona yol açabilir?
Bir çözüm ortaya çıkmadı, aksine bizzat iktidar kadrosu kendi hayatlarında başörtüsü sorununu canlı bir biçimde hissettiler. Eşlerini protokole getirememek gibi bir durumla karşı karşıya kaldılar. Taban, -benim gözlemim- henüz bir zaman tanıyor. Yani "bunlar da başaramadı" gibi bir yaklaşım olduğunu zannetmiyorum. Türkiye'deki sancılı ortamı, kritik ortamı toplumun her kesimi görüyor. 365 milletvekiline rağmen bu alanda adım atmanın zor olabileceğini düşünüyor. Ve biraz zaman tanıyor.
AKP'nin ilk döneminde iç politikadan çok dış politika öne çıktı. Özellikle ABD'nin Irak'a saldırısı. AKP'nin Irak politikasına tabanın yaklaşımı ne oldu acaba?
Ben biraz tedirgin yaklaştığını düşünüyorum. AKP yönetimi ABD ile ilişkilerin sarsılmasını istemiyor. Bunu kendi parti politikası yönünden istemiyor. Belki Türkiye Amerika ilişkilerinin de bir kopma noktasına gelmesini stratejik hedefler açısından da istemiyor olabilir.
Bu noktada ABD ile daha uyumlu bir politika geliştirme arzusunda görülüyor. Taban bundan tedirgin. Onun için taban 2. tezkere oylamasında hükümet kadrolarını, meclisi zorladı ve ikinci tezkere reddedildi mecliste. Bu, tabanın yansımasıydı bana göre.
Parti içi demokrasi için neler söyleyebilirsiniz. Bir ara özellikle lider etkinliğinin daha fazla öne çıkarıldığı, öbür seslerin bastırıldığına yönelik eleştiriler vardı. Bir de özellikle son zamanlarda Başbakan çok fazla öne çıktı. Öbür siyasilerin sesi çok fazla duyulmadı. Bunların başında Ertuğrul Yalçınbayır, Bülent Arınç vardı...?
Tabii ki AKP'de Tayyip Erdoğan'ın farkedilir, hissedilir bir etkinliği var. Şöyle de bir tema işleniyor: AKP'ye verilen oylarda Tayyip Erdoğan karizmasının önemli bir etkinliği. Ancak bu empozenin meclis kadrolarında zaman zaman bir sıkıntı oluşturduğunu da tahmin ediyorum ben. Yani milletvekillerinin sanki hiç oy tabanı yokmuş gibi bir izlenim verilmesinin onları bir ölçüde üzdüğü kanaatindeyim.
Bununla birlikte Tayyip Erdoğan "partide istediğini yaptırıyor" gibi bir kanaat de çok doğru değil. Bu en azından tezkere krizinde ortaya çıktı. Şu anda da parti grubunda ABD ile ilişkiler konusunda meclis ekibinin, meclis kadrosunun tavırları zannediyorum ki yönetimin tavırlarını önemli ölçüde etkiliyor.
Ben, meclis grubunda AKP'nin önümüzdeki dönemde parti içi demokrasi açısından daha etkin görüntüler çıkacağını düşünüyorum. Yani AKP meclis kadrosu öyle kolay güdülecek bir kadroymuş gibi gözükmüyor bana.
AKP bu dönemde liberal politikaları da uygulamaya geçirdi. Özal dönemine benzetenler var. Buna yönelik değerlendirmeniz ne olacak. Çünkü bu politikalardan mağdur olan insanlar var. Özelleştirmeler yerine getiriliyor ardı sıra...
AKP, kendisini muhafazakar bir parti olarak tanımladı ama ekonomik politikalarda özellikle liberal çizgiyi benimsediğini ifade ediyor. Bu politikaların mağdurları olacak. Ve bu AKP'ye yönelik toplum değerlendirmelerini etkileyecek kanaatindeyim.
Parti kadrolarının, Erdoğan'ın özel duyarlılıklarını önemsemek gerektiğini düşünüyorum. Yani Tayyip Erdoğan, İstanbul Belediyesi başkanlığı döneminde toplumun alt kesimleri diye niteleyebileceğimiz, yani gelir bakımından, ekonomik bakımından güçsüz kesimleriyle iyi diyaloglar kurmuş bir insan.
Ancak, Türkiye'nin ekonomik zorlukları var. Borç faizleri var, IMF'ye mecburiyet durumları var. Bunların içinden böyle politikalar çıkıyor.
Eğer uzun süre iktidarda kalabilirse AKP'nin, toplumun ezilmiş kesimleriyle daha yakın bağlar kuracağını düşünüyorum. Ekonominin bir takım imkanlarını o alanlara daha çok aktarmak yönünde politikalar geliştireceğine inanıyorum.
AKP politikalarıyla ilgili, sizin beklentilerinizin tersine bir gelişme var mıydı? AKPnin sizi en fazla şaşırtan politikaları neydi?
Ben genel gidiş üzerine bir şeyler söylemek isterim. AKP henüz tedirgin, daha ürkek bir görüntü sergiliyor. Henüz oturmuş bir iktidar görüntüsü vermiyor. Yani 365 milletvekilinin gücünden emin bir siyasi iktidar görüntüsü yok ortada. Bunu "henüz iktidar olamadık" diyerek Başbakan da ifade etti.
Bunu da ben Türkiye açısından normal buluyorum. Demirel'in bir ifadesi var; Siyaset at üstünde durma sanatıdır. Rodeoya benzetiyor. Yani Türkiye yönetimi, huysuz bir attır. İktidarlar da, onun üstünde durmaya çalışır. Böyle bir sorun her iktidar için olmuş. Özal için bile olmuş. Demirel "altı kere gittim yedi kere geldim" diyor. Bu altı kere düşme anlamına a geliyor.
Dolayısıyla iktidar olmak Türkiye'de sürekli sorunlu bir iş. Belki bu uyum paketleri halk iradesinin, siyasi iktidarın, gerçek manada iktidar olmasının hukuki zeminini hazırlıyor. Biraz daha siyasetçiler ülke gündemine hakim olmaya başlıyorlar diye düşünüyorum. Bu dönemi biraz sistemi tanıma ürkekliği içerisinde bir dönem olarak görebiliriz. (BB)