Çağrıcıları, açılış konuşmalarını Yaşar Kemal'in ve Vedat Türkali'nin, genel değerlendirme konuşmalarını Prof. Dr. Doğu Ergil'in ve Aydın Çubukçu'nun, kapanış konuşmasınıysa yazar Mehmed Uzun'un yapacağı konferansın Türkiye'de barışın gerçekleşmesi için bir yol haritasının ve sürekli bir barış inisiyatifinin oluşturulması için "bir ilk adım" olarak niteliyor.
Çağrıcılar arasında yer alan İnsan Hakları Derneği (İHD) Başkanı Yusuf Alataş, Prof. Dr. Doğu Ergil ve konuşmacılardan Prof. Dr. Serpil Sancar'la konferansı konuştuk.
Alataş: Silahlı güçler savaşı geliştirirken, siviller barış politikaları oluşturamadı
Alataş, konferans için "Bence barışın teorik anlamda tartışılmasından çok, Türkiye'de pratikte ihtiyacımız olan barış inisiyatifinin, mücadelesinin yürütüleceği bir yapı geliştirmeye yarayacak" diyor.
Şimdiye kadar silahlı güçlerin savaş konusunda politikalar ürettiğini, "ciddi çalıştığını" söyleyen Alataş, "sivil kesiminse barış konusunda politika geliştiremediğine" dikkat çekiyor.
"Türkiye çapında, değişik kesimlerin de katılabileceği, öncelikli olarak aydınların, akademisyenlerin, yazarların, sanatçıların odağında olacağı, sürekli olarak barış konusunu gündemde tutabilecek ve sivil baskı oluşturacak bir yapıya ihtiyaç var."
Konferansın, önümüze barış için "yol haritası koyabilecek" bir başlangıç olabileceğini söyleyen Alataş, "Konferansta pratik sonuçlara doğru gidecek, kamuoyunun barışa sahip çıkmasını sağlayacak yollar, yöntemler konuşulacak. Bu konuda görüş birliği oluşturmaya yönelik bir ilk adım" diyor.
Sancar: Barış için her şeyden önce konuşabilmek gerek
Prof. Dr. Sancar, barış için öncelikle barışı konuşabilmenin gerektiğini vurguluyor. "Önümüzdeki engelleri, dünya deneyimlerini, barış için uygun aktörleri ve stratejileri konuşmak gerekiyor."
Ama konuşmak derken, "gerçek bir iletişim"den söz ettiğinin altını çiziyor Sancar. "Bu konuda herkesin bir ezberi var. Konuşmak deyince, herkes kendi ezberini söyleyip gidiyor. Şimdiye kadar böyle oldu. Toplantının ayırt edici özelliği, bu gerçek iletişimin gerçekleşmesi olanağı."
Sancar'ın konferanstan beklentisi, "kalıcı diyaloglarla devamının gelmesi".
"Türkiye'de bu tür toplantılarda konuşuluyor ve ardından umutsuzca ayrılınıyor. Arkası gelmiyor. İnsanlar 'bir daha konuşmak, başka yerlerde, başka kişilerle konuşmak, kafa yormak' beklentisiyle ayrılırlarsa, konferans yararlı olmuş demektir."
Ergil: Türkiye Kürt sorununu çözmezse bugünkü biçimini sürdüremez
Ergil, konferansın ayırt edici özelliğinin konjonktürden, çatışan tarafların durumundaki değişiklikten ve konferansın barış için pratik bir yol haritası teklifi üretme amacından kaynaklandığını söylüyor.
Kürt sorununun şiddet içermeyen yollardan çözümünün zorunluluğuna işaret eden Ergil, koşullar nedeniyle barış için büyük bir fırsatın olduğunu söylüyor; bu fırsatın kullanılamaması halindeyse, iki büyük riskin varlığına işaret ediyor:
* "Fırsatı kullanamazsak, Ortadoğu'nun yeniden dizaynında, Türkiye'nin bugünkü biçimini sürdürememe tehlikesi var. Bugünkü coğrafi sınırlarını koruyabilmek için Kürt sorununu çözmesi gerekiyor."
* "Türkiye bu sorunu çözmezse, Kürt sorununun azgınlaşması nedeniyle değil, ekonomik kalkınmasını, sosyal adaletini sağlayamadığı, bölgesel dengelerini kuramadığı, siyasi istikrarını gerçekleştiremediği için, etnik fay hatları doğrultusunda değil, sınıfsal, grupsal hatta bireysel fay hatları doğrultusunda bir iç mücadeleye sürüklenebilir. Silahlı ve hırçın bir toplum bu. Şiddet yüklü, elektrik yüklü bir toplumun ikide birde çakan şimşekleri var.Bir gün, yarını olmadığını hisseden kritik bir grup bütün topluma savaş açabilir."
Ergil, bu öngörüleri için "Bunlar tehdit etmek demek değil" diyor ve ekliyor: "Bilim insanları gelecekten haber veren habercilerdir. Haberciyi öldürürseniz gelecek yine gelir, ama siz hazırlıksız yakalanırsınız."
"Yol haritası teklifi kağıt üzerinde kalmamalı"
Doğu Ergil, konferansın "Türkiye toplumunu oluşturan bütün kümelerin -kendilerini nasıl tanımlıyorlarsa- eşit biçimde katıldığı, yeni bir siyaset ve hukuk yapısına kavuşturulması için 'ne yapılmalı'yı tartışacağını, sorgulayacağını" söylüyor.
Türkiye halkının yalnızca siyaseten değil, psikolojik olarak da kimliğini aradığını saptıyor Ergil.
"Türkiye halkı kim? sorusu bu. Kendi çoğulluğu içinden türeteceği bir birlik, ortak ad, ortak yaşam anlamı arıyor. Bu muhakkak çoğulcu bir siyaset ve bunu güvenceye alan hukuk sistemi gerektiriyor."
Konferansın bu anlamda bir "barışı programlama çalışması" olduğuna da değiniyor Ergil. "Özellikle Doğu'dan gelenlerin tavsiyeleri önemli olacak. Çözüm paketine, Doğu'ya yönelik neler girmeli konusu önemli. El sıkışmak barış demek değil. Birlikte yaşamanın koşullarını oluşturmak, ilkelere bağlamak, bunların hukuklaşmasnı sağlamaya çalışmak ve sonra siyasetin gündemini belirleyecek bir yol haritası ortaya çıkarmak gerekiyor."
Bu yol haritası teklifinin kağıt üzerinde kalmaması gerektiğini vurgulayan Ergil, konferansı oluşturan inisiyatifin kurumlaşmasını da umuyor. "Bu kurum bu teklifi Türkiye'nin her yöresinde tartışmaya açıp, ulusal oydaşmaya dönüştürmeyi amaçlamalı."
"Teklif, sadece sivil toplumun kendisine yönelik bir iç diyalog olmaktan çıkıp siyasetin nesnesi olmalı. Siyasi partilerce, devletin kurumlarınca benimsenmeli, uygulamaya dönüşmeli. Eğer bu olmazsa toplum-devlet arasında siyasetin taşıyıcısı olan, bireylerle ona aracı olan partiler arasındaki gerilim ve temsil sorunu daha da büyüyecek."
"Koşullar değişti"
Ergil, değişen koşullara, savaşan taraflardaki değişikliğe ve konferansın amacına dair saptamalarını şöyle özetliyor.
Koşullar:
* Türkiye'de Kürt sorununda şiddet içeren bütün yöntemler denendi ve başarısızlığa uğrandı. Bu çözüm üretmedi. Sorunu bastırdı, yaydı ve kangrenleştirdi.
* Çözüm Türkiye'de üretilemediği için sorun Türkiye dışına kaydı. Sorunun Türkiye'nin kontrolünden çıkması, çözümün de uluslararasılaştırılması gibi bir sonuç doğurdu. Kürtler siyasi varlıklarını Türkiye dışında da, Irak, İran ve Suriye'de de göstermeye başladı. ABD koordinatörü, Kuzey Irak temsilcisi gibi müdahiller ortaya çıktı. Ama onlar da çözüme katkıda bulunamıyorlar.
* Dünya savaşları bile azami 5 yıl sürmüşken, en son Kürt ayaklanması 22 yıldır sürüyor. Bunun bedeli inanılmaz oldu. Türkiye'nin kalkınmasını, demokratikleştirmesini, hukukun olağanlaşmasını geciktirdi. Türkiye'nin bir küresel aktör haline gelmesini engelledi, kendi içine kapanmasına neden oldu. Ülkenin insan ve maddi kaynaklarını büyük ölçüde tüketti. Türkiye her alanda, ekonomik; siyasal, sosyal alanda, sahip olacaklarının en azına mahkum oldu.
Savaşan Kürt tarafı artık ayrılıktan değil, ortak devletten söz ediyor
* Şimdiye kadar bu sorunda Türkiye halkı hiç taraf olmadı. Sorunun tanımı, ifade edilme biçimi ve çözüm tarzı, hep dar bir kesime, silahlı kesimlere kaldı: Türk ve Kürt silahlı güçlerine.
* Sorun da dile getirilişi ve çözüm tarzıyla hep şiddete bağlı kaldı. Ama sonuçta sorunla değil, sorunluyla uğraşılıyor. Sorunu ortadan kaldırmak isteyen çözüm üretmiyor, sorunlu da şiddetle kendini ifade etmek nedeniyle, "varım, şikayetlerim ve taleplerim var" demenin ötesine geçemedi. Sözünü de kabul ettiremedi, çünkü şiddet kullanıyordu.
* Taraflar silahlı güçler olunca, iletişim yöntemi şiddet, aralarındaki alan da savaş alanı oldu. Nötr bir alan olmadı. O nötr alana barışın yolunu açacak üçüncü aktörler girebilirdi, giremedi. Orada sözler, mantık ve müzakere değil, kurşunlar hakim oldu. "Barış" diyen iki tarafça da kuşkuyla karşılandı; "ötekine hizmet etmekle" suçlandı. Barış diyen "hain" ilan edildi. Savaş mantıkları bu kadar çarpıttı.
* Ateşkesten daha önemli olan bir şey görmezden geliniyor. Kürt tarafı "ben silahı bırakmak istiyorum, başka yollarla siyaset yapmak istiyorum" diyor. Bunu söylerken inandırıcılık sorunuyla karşı karşıya kaldı. Herkes "ateşkes ilan edildi, yetmez" diyor. Doğrudur. Çünkü ateşkes bir savaş terimidir. Ama daha önemlisi görmezden, duymazdan geliniyor: Kürt silahlı güçlerini temsil eden taraf, artık bir bağımsız Kürdistan'dan, Türkiye'den oyularak çıkartılmış bölünmeden, ayrılıktan değil, ortak bir devletten bahsediyor. Yani, "bürokratik cumhuriyetin demokratik cumhuriyete dönüşmesinden söz ediliyor. Asıl inanılması gereken bu.
* Görmezden gelmenin nedeni, büyük bir hukuksal değişim, yurttaşlığın, millet tanımının yeniden kurgulanması, yerel yönetimlerin ağırlıkta olduğu ademi merkeziyetçiliğin uygulanması gereği. Türkiyelilik gibi yeni tanımlara oturmanın zorunluluğu. Ama zihinlerimiz, devlet ezberimiz buna izin vermiyor.
Türkiye Barışını Arıyor Konferansı programı
13 Ocak 2007 Cumartesi
09.20-09.30 Açış- Yusuf Alataş - İhd Genel Başkanı
09.30-10.00 Açılış Konuşması -Yaşarkemal
10.00-12.00 L. Oturum
Anlaşmazlıkların Şiddet Dışı Barışçıl Yöntemlerle Çözümü
Oturum Başkanı: Orhan Miroğlu
A. Çatışmadan Uzlaşmaya
Prof. Dr. Doğu Ergil
Prof. Dr. Fuat Keyman
Şeydi Fırat- Barış Girişimi
Mustafa Karaalioğlu - Yeni Şafak Genel Yayın Yönetmeni
Ece Temelkuran - Gazeteci, Yazar
B. Dünya Deneyleri Ve Çıkarılacak Dersler
Akın Özçer- Emekli Diplomat Yazar Semih İdiz - Gazeteci Mesut Yeğen - Öğretim Görevlisi Ferai Tınç - Gazeteci
12:00-12:30 Tartışma
12:30-13:30 Öğle Yemeği
13:30-15:30 Iı. Oturum
Çatışma Nedenlerini Ortadan Kaldırmaya Yönelik Hukuksal, Siyasal Ve Ekonomik Yaklaşımlar
Oturum Başkanı: Orhan Doğan
A. Barışın Hukuksal Altyapısı
Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu Prof. Dr. Mithat Sancar Prof. Dr. Mümtaz'ertürköne Murat Yılmaz - Öğretim Görevlisi Vahap Coşkun-Arş. Gör.
B. Barışın Ekonomik Altyapısı
Dr. Cengiz Aktar
Ahmet Öcal - İşadamı
Doç. Dr. Nazan Üstündağ
Osman Baydemir - Diyarbakır Büyükşehir Belediye Baş.
Prof. Dr. İşaya Üşür
Prof. Dr. Erol Katırcıoğlu
15:30-16:00 Tartışma
16:00-16:15 Ara
16:15-18:00 Iıı. Oturum
Farklı Toplumsal Kesimlerin Barış Ortamına Yönelik Rolü
Oturum Başkanı: Prof. Dr. Büşra Ersanlı
A. Kadın Ve Barış
Prof. Dr. Serpil Sancar Aksu Bora Öğretim Görevlisi Handan Çağlayan Yazar Suzan Samancı
B. Emek Ve Barış
18:00-18:30
Süleyman Çelebi - Disk Genel Başkanı Salim Uslu - Hak-İş Genel Başkanı İsmail Hakkı Tombul - Kesk Genel Başkanı
Tartışma
14 Ocak 2007 Pazar
09:15-09:30 İkinci Gün Açış Konuşması: Vedat Türkali
09:30-11:30 I.Oturum
Medya Ve Barış Kültürü
"Barışın Dili Empati Ve Diyalog Kültürünün Geliştirilmesi"
Oturum Başkanı: Prof. Dr. Mehmet Cengiz Güleç
Prof. Dr. Melek Göregenli
Prof. Dr. Gençay Gürsoy
L. Doğan Tılıc - Gazeteci
Av. Sezgin Tanrıkulu - Diyarbakır Baro Başkanı
Berat Günçıkan - Gazeteci
Altan Tan
Kazım Genç
Delil Karakocan - Gazeteci
Ragıp Duran - Gazeteci
11:30-12:00 Tartışma
12:00-13:00 Öğle Yemeği
13:00-15:00 Iı. Oturum
Barış Üzerine Siyasi Görüşler
Oturum Başkanı: Yavuz Önen
A. Siyaset Ve Barış
Altan Öymen
Hayri Kozanoğlu - Ödp Genel Başkanı
Ahmet Türk - Dtp Genel Başkanı
Celal Doğan
Levent Tüzel - Emep Genel Başkanı
Galip Ensarioğlu - Dyp Diyarbakır İl Başkanı
Fehmi Işıklar-Shp Myk Üyesi
Ertuğrul Günay
Veysi Sarısözen - Sdp Genel Başkan Yardımcısı
15:00-15:30 Ara
15:30-18:30 Iıı: Oturum
Forum-Barışı Programlamak
Sunum Prof. Yusuf Zeren
Forum Yöneticileri: Ayhan Bilgen, Akın Birdal, Aydın Çubukçu
A. Öneriler
B. Barışın Programlanması, Örgütleme Ve Organizasyonu
C. Genel Değerlendirme - Prof. Dr. Doğu Ergil-Aydın Çubukçu
Kapanış Konuşması - Mehmet Uzun
Konferansın çağrıcıları
Adem Avcıkıran, Ahmet Öcal, Akın Birdal, Altan Tan, Aydın Çubukçu, Ayhan Bilgen, Ayhan Çubuk, Büşra Ersanlı, Canip Yıldırım, Celal Beşiktepe, Celalettin Can, Coşkun Üsterci, Dilşah Özge, Doğu Ergil, EşberYağmurdereli, Galip Ensarioğlu, Hrant Dink, Kamil Ateşoğulları, Levent Korkut, M.Cengiz Güleç, Mehmet Elbistan S, Melek Göregenli, Mesut Yeğen, Metin Bakkala, Murat Çelikkan, Mustafa Kahya, Nazan Üstündağ, Necmiye Alpay, Nusret Doğruak, Orhan Doğan, Orhan Miroğlu, Raffi Hermonn, Ragıp Duran, Ruhi Koç, Sait Şanlı, Sedat Özevin, Sennur Sezer, Serdal Kuyucuoğlu, Şeydi Fırat, Sezgin Tanrıkulu, Songül Erol Abdil, Şah İsmail Bedirhanoğlu, Şinasi Haznedar, Şiyar Rişvanoğlu, Tarık Ziya Ekinci, Vedat Türkali, Yavuz Önen, Yıldırım Kaya, Yurdusev Özsökmenler, Yusuf Alataş, Yusuf Zeren, Zeki Gül, Ziya Halis (TK)