Açılışı Konrad Adenauer Vakfı Türkiye Temsilcisi Dr. Wulf Schönbohm'un yaptığı sempozyumda konuşmacılar, toplumsal işbölümünde devletin, siyasi partilerin, sivil toplum örgütlerinin ve vatandaşların rollerini anlattılar. Toplumsal barış ve uzlaşmanın sürdürülebilmesi için sivil toplum örgütlerinin önemine değinen konuşmacılar, Almanya ve Türkiye'de sivil toplum hareketlerinin tarihsel gelişimini de karşılaştırmalarla anlattılar.
Bilgide devlet tekeli olmaz
Türkiye'de sivil toplum örgütlerinin devletin özgürlüğünü tehdit eden unsurlar olarak algılandığını anlatan Schönbohm, "Bürokrasi ve devlet iktidarı elinde bulundursa da, bilgi devletin tekeline alınamaz. Toplumun arzu ve önerileri sivil toplum örgütleri tarafından dile getirilir. Gücünü halktan alan sivil toplum örgütleri, kamuoyunu harekete geçirebildiği oranda sesini duyurur. Ancak, nihai kararı verecek olan yine devlettir" dedi. Devlet ve sivil toplum örgütleri arasında güven ve uzlaşma olması gerektiğini vurgulayan Schönbohm, "Sivil toplum örgütleri devlet için risk değildir. Toplumun ve devletin gelişip zenginleşmesi için fırsat oluştururlar" dedi.
Türkiye değişime daha fazla direnemez
Toplantıda konuşan ARI Hareketi Başkanı Kemal Köprülü ise, Türkiye'de toplumsal değişimin kaçınılmaz olduğunu belirterek, "Küreselleşme dünyadaki kuralları değiştirdi. Türkiye bu değişime direnince iç sancıları kronikleşti. Ancak şimdi, yeni bir anlayışı benimsemeye hazırlanıyor" dedi. Köprülü bu yeni anlayışın temel değerlerini de "objektif hukuk devleti anlayışı, şeffaflık, hesap verme zorunluluğu, etik ve katılımcı demokrasi" olarak özetledi.
Nurtopu gibi bir demokrasi doğacak
Konuşmasına, "Türkiye bir değişime gebe ve sancılı bir dönem yaşıyor. Ancak, bu sancılı dönemden nurtopu gibi bir demokrasi doğacağına inanıyorum" sözleriyle başlayan Emre Kocaoğlu ise, "Ancak değişimi değişmek istemeyenlere emanet edersek, doğum daha da güçleşiyor. Devlet, ekonomi, demokrasi ve başka birçok alanda değişmek istiyor. Ancak, bir taraftan da kendisine tehdit olarak gördüğü sivil toplum örgütlerini değiştirmemek için elinden geleni yapıyor" dedi.
Dernekler kanunu değişmeli
Kocaoğlu, dernekler kanununun mevcut haliyle yürürlükle kaldığı sürece sivil toplum örgütlerinin arzulanan aşamaya gelemeyeceğini vurgulayarak, demokrasinin gelişiminin önündeki engelin mevcut dernekler yasası olduğunu kaydetti. Devleti, sevmek isterken elindekine zarar veren bir çocuğa benzeten Kocaoğlu, "Devlet artık, 'sivil toplum örgütlerine özgürlük vermeyelim. Çünkü bunlar yaramazlık yapabilir' anlayışından vazgeçmelidir" diye konuştu.
Siyasi sorumluk devrediliyor
Sempozyumda, 'Türkiye'de devlet ve toplumsal hareketlerin gelişimi' konulu bir bildiri sunan Prof. Dr. Zafer Üskül ise, Türkiye Cumhuriyeti'nin bir grup asker, bürokratın mücadelesiyle değil, toplumun tüm kesimlerinin örgütlü mücadelesiyle kurulduğunu belirtti. Savaş yıllarında bile devlete silahlı kuvvetlerin değil, demokratik bir meclisin hakim olduğunu vurgulayan Üskül, "Türkiye'deki demokratikleşme özlemi var. Ancak, bu konuda pek çok siyasi partinin çekincelerinin olduğu da açık" dedi. Türkiye'de siyasi partilerin sorunlarının çözümlenmesinde siyasi partilerin yetersiz kaldığını belirten Üskül "Siyasi partiler, terör sorununu orduya, demokratikleşmeyle ilgili sorunları Avrupa Birliği'ne, ekonomi ve kalkınmayla ilgili sorunları da IMF'ye havale ediyor. Kendileri de sadece kendi ihtiyaçlarını karşılayarak kendilerini yeniden üretmenin çabasını veriyor" dedi.
Üskül, Türkiye'de dernekler üzerindeki sınırlamaların insanları dernek kurmaktan caydırdığını, Türkiye'de aktif dernek çalışanlarının nüfusa oranının yüzde 1'den daha az olduğunu söyledi.
Yetişkin nüfusun yüzde 15'i aktif üye
Toplum bilincinin Almanya'daki gelişimini anlatan Prof. Dr. Roland Eckert ise konuşmasında Türkiye'deki dernekler yasasını anlamasının çok güç olduğunu belirtti. Almanya'da derneklerin hükümete değil, vergi dairelerine bağlı çalıştıklarını anlatan Eckert, "7 kişi biraraya geldiğinde dernek kurabilir. Derneklerin tek sorumluğu, kamuya yararlı faaliyet yürüttüklerini belgelemektir. Almanya'da yetişkin nüfusun yüzde 15'i aktif çalışmalar yapan dernek üyeleridir" dedi.
Konuşmasında Almanya'da yaşayan yabancıların sorunlarına da değinen Eckert, Almanya'da özellikle eğitim seviyesi düşük kesimlerde yabancı düşmanlığı görüldüğünü söyledi. Piyasaların, yüksek eğitime sahip, kalifiye elemana ihtiyaç duyduğunu anlatan Eckert, "Eleman eksikliği nedeniyle yabancı eleman çalıştırılıyor. Yabancı düşmanlığı yapanlar, ulus söyleminin arkasına saklanıyorlar ama, gördüğüm kadarıyla Almanya'ya yabancıların gelişi sürecektir" dedi.
(NA)