Avrupa Parlamentosu (AP)Yeşiller/EFA (Avrupa Hür Birliği) Grubunun "Türkiye Avrupa Birliği'nde: Ortak Bir Gelecek?" başlıklı toplantısı çerçevesinde bu sabah (Çarşamba) düzenlenen panele, Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Başkanı Yavuz Önen, AP İnsan Hakları Altkomitesi Başkanı Hélène Flautre, Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir, Helsinki Yurttaşlar Derneği Yönetim Kurulu başkanı Prof. Dr. Murat Belge, İstanbul Barosu Eski Başkanı Yücel Sayman katıldı.
Alman Yeşillerin AP üyesi Cem Özdemir'in moderatörlüğünü yaptığı panelde ilk sözü alan TİHV Başkanı Yavuz Önen, 1999'un Türkiye'de insan hakları mücadelesi açısından milat olduğunu belirtti; sivil toplum dinamiklerinin yıllardır ağır bedeller ödeyerek insan hakları mücadelesi verdiğini, şu anda da "çıtanın indirilmesi" talebiyle resmi baskıların yapıldığından söz etti.
Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir, Kürt sorununun çözümlenmesi için kayıtsız şartsız silahsızlanmaya gitmek gerektiğine dikkat çektiği konuşmasında, bir diğer sorunun bölgeler arası gelişmişlik farklarının azaltılması olduğunu söyledi; bu amaçla "Bölge Kalkınma Ajansları" kurulmasını önerdi.
Helsinki Yurttaşlar Derneği Yönetim Kurulu başkanı Prof. Dr. Murat Belge, sivil özgürlüklerin yıllardır bir güvenlik meselesi haline getirildiğini vurguladığı konuşmasında, artık AB sürecinin Türkiye'de demokratikleşmenin kod adı olduğunu söyledi.
İstanbul Barosu eski başkanı Yücel Sayman da Türkiye'de Anayasanın devleti bireye karşı koruyan karakterine değinerek, "Türkiye'nin AB standartlarına ve normlarına uyup uymadığı konusundaki kararı Avrupa verecek. Ben yalnızca şu ana dek bazı yasaların aceleye getirilerek çıkarıldığını söyleyebilirim. Ancak AB üyeliği için gerekli standartlara yıllarca sürecek müzakere sürecinde geleceğimize inanıyorum" dedi.
Ağır bedeller ödendi
Türkiye'nin 1960'dan bu yana üç askeri darbe yaşadığını anlatarak konuşmasına başlayan Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Başkanı Yavuz Önen, 12 Eylül darbesinin Türkiye'de demokratik kurumların yıkılması açısından en sistematik ve derin izler bırakmış darbe olduğunu ifade etti.
Türkiye'de askeri darbelere ve baskılara rağmen sivil toplumun kendi dinamiklerini geliştirmeyi başardığını anlatan Önen, 1986'da İnsan Hakları Derneği'nin kurulduğunu, daha sonra Türkiye İnsan Hakları Vakfı'nın (TİHV) kurulmasıyla aradan geçen süreçte 10 bin işkence mağduruna tedavi sunulduğunu anlattı.
Önen, 1986 ve 90'lardan sonra toplumun değişik kesimlerinde vatandaşlık bilincinin geliştiğini, Mazlum-Der gibi başka insan hakları dernekleri yanında kadın ve çocuk haklarını, çevreyi korumaya, yönelik örgütlenmelerin arttığına işaret etti.
Türkiye'de adı geçen yıllarda hak ihlallerini inkar eden siyasi bir anlayış olduğunu belirten Önen, 14 İHD yöneticisinin öldürüldüğünü, sivil özgürlükler mücadelesinde ağır kayıplar verildiğini belirtti.
Baskılar devam ediyor
Şu anda en azından "kahrolsun insan hakları" diye yürüyüşler düzenlenmediğini, veya albay ve komiserlerin işkenceye girmediğini söyleyen Önen, buna karşın günümüzde de insan hakları savunucuları üzerinde resmi baskının devam ettiğini ifade etti.
Önen, Başbakan Tayyip Erdoğan hala Avrupa Konseyi'nde konuşma yaparken "Türkiye'de sistematik işkence olduğunu söyleyenlerin teröristlerle ilişkisi vardır diyebiliyor" diye konuştu.
1999 miladi tarih
Türkiye'de insan hakları açısından 1999'ın miladi bir tarih olduğunu söyleyen Önen, resmi dinamiklerin Helsinki zirvesiyle birlikte oluşup, resmi ortamda insan hakları çalışmasının başladığını söyledi.
Resmi ve sivil dinamiklerin ilk kez, Başbakanlığa bağlı İnsan Hakları Danışma Kurulu'nda insan haklarıyla ilgili ortak bir çalışmaya girdiğini anlatan Önen, ancak baskıların karakterinin değişmediğini, şimdi de Danışma Kurulu'nun hazırladığı Azınlıklar Raporu nedeniyle tartışmalar başladığını söyledi.
Çıtayı düşürmeyeceğiz
"Ne yazık ki bu yarı sivil, yarı resmi bir yapısı olan danışma kuruluna hiçbir şey danışılmamıştır" diyen Yavuz Önen, işkencenin önlenmesine ilişkin Danışma Kurulu'nun iki rapor sunduğunu, azınlıklar raporundan başka, pek yakında 2003 hak ihlallerine ilişkin raporun da çıkacağını anlattı.
"Resmi makamlardan ciddi baskı altındayız" diyen Önen, özellikle "işkencenin sistematik olup olmadığı konusunda başlayan tartışmalarla çıtayı düşürmemiz istendiği görülüyor; ancak tavrımız değişmeyecektir" dedi.
"'İşkenceye sıfır tolerans' söyleminin hayata geçirilmesi için iki önerimiz var" diyen Önen, bunları şöyle sıraladı:
* Çok etkili, sivil, bağımsız izleme kurulları oluşturulmalı,
* İnsan Hakları Kuruluşlarına gelen (bu yıl 300 iddia) işkence iddiaları ciddiye alınarak tek tek incelenmeli; gerekirse en küçük polis memuru ve komiserden başlayarak, idari mekanizmada sorumluluk zinciri oluşturulmalı, bu zincir gerekirse, kaymakam, vali ve bakana kadar çıkmalı.
Son bir hafta içinde Manisa'da bir vatandaşın karakolda kolunun kırıldığını, bir belediye başkanının Jandarma tarafından dövüldüğünü anımsatan Önen, "işkence insanlık suçudur" dedi.
Özellikle 11 Eylül'den sonra işkence tanımının daraltılması yönünde bir eğilim olduğuna işaret eden Önen, zaman zaman alkışlanan konuşmasında, Avrupa'nın da bu alanda sorumluluk taşıdığını sözlerine ekledi.
Sofraya çok şey katacağız
Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir, Türkiye'de son dönemde meydana gelen olumlu değişiklere dikkati çekerek başladığı konuşmasında "1999 öncesi bu toplantı yapılsaydı 'yine geldiler yine Türkiye'yi karıştıracaklar' diye nitelendirilirdi. Bu toplantı son dönemdeki pozitif gelişmelerin bir ifadesidir" dedi.
1999'da Türkiye'nin yaşadığı deprem felaketinin sivil toplumun reflekslerini ortaya çıkardığını söyleyen Baydemir, bu acı deneyimin yanında Türkiye'nin aynı yıl Helsinki Zirvesiyle birlikte AB sürecine dahil olmasının olumlu gelişmelerin yolunu açtığını ifade etti.
Baydemir, Kürt sorununun, diyalog ortamında çözülmesinin esas olduğunu vurguladığı konuşmasında "Çatışma riski ortadan kaldırılmalı" dedi.
Bu konuda herkese düşen görevler olduğunu, bu çerçevede belediye ve yerel yönetimlere de görevler düştüğünü anlatan Baydemir, "Kayıtsız şartsız silahsızlanma olmalı ve hemen akabinde sivilleştirmeye gidilmelidir. Anayasa sivilleştirilmeli, siyasi parti ve seçim kanunları sivilleştirilmeli, bu yasalarda Kürtçe'nin kullanılmasına ilişkin sınırlandırmalar kaldırılmalıdır" dedi.
Baydemir, köye dönüş yollarının açılması gerektiğini, yoksulluğun yok edilmesi içinde bölgeler arası gelişmişlik farklılıklarının kaldırılması gerektiğini ifade etti.
Baydemir, bu amaçla "Bölge Kalkınma Ajansları" kurulmasını önerdi.
Gelişmişlik farklılığının yok edilmesi için de belediyelere görev verilmesi gerektiğini söyleyen Baydemir, AP Yeşiller Grubu'na hitap ederek "AB'nin sofrasına oturmayı talep ettik. Ancak bu sofraya eli boş gelmeyeceğiz. Bu sofraya çok şey katacağız" dedi.
AB'ye giden yol demokrasinin kod adı oldu
Helsinki Yurttaşlar Derneği Yönetim Kurulu başkanı Prof. Dr. Murat Belge, Türkiye'de sivil özgürlüklerin başından beri bir güvenlik meselesi haline getirildiğine dikkat çekerek, "Diyarbakır Belediye Başkanı'nın görüşüne katılıyorum. Deprem çok önemli bir olaydı. Yıllarca komünizme, sosyalizme, dinciliğe, karşı çok hazırlıklı olan devletin deprem sonrasında halkına yardım etmeye hazırlıklı olmadığı ortaya çıktı" diye konuştu.
Türkiye'de "yabancılar düşmanımızdır" gibi bir retoriğin hedefi haline gelen halkın da, başta Yunanistan olmak üzere yabancı ülkelerden gelen deprem yardımları karşısında kafasında soru işaretleri oluştuğunu ifade eden Belge, Türkiye'deki resmi söylemin "Soğuk Savaş" ile sürdürülüp "Soğuk Savaş" bitince "sudan çıkmış balığa döndüğümüzü" anlattı.
Nazım Hikmet gibi bir şairine yıllarca sorun çıkartan bir ülkenin "Soğuk savaş" sonrası sudan çıkmış balığa dönmemesi mümkün değildir, görüşünü ifade eden Belge, Türkiye'deki "kırmızı çizgiler"in çok özel ve içinde yaşamayanlar tarafından da anlaşılması oldukça güç çizgiler olduğunu kaydetti.
Belge "Türkiye'de haklar diye bir şey yoktur, görevler vardır" dedi.
Türk devletinin nihayet Soğuk Savaşın sona erdiğinin farkına vardığını, hükümetlerin de sonunda söylemlerini değiştirmeye başladığını ve şu andaki hükümetin de bunu yaptığını söyleyen Belge, "AB'ye giden yol artık Türkiye'de demokrasinin kod adı oldu" diye konuştu. (YS/EÜ)