Herkes ayrı mekanlarda, kendi dergahında ama genellikle aynı müziği, Şivan'ı dinliyordu. Diyarbakır'ın Ofis semtinde ismi pop 21 olan bir kasetçi dükkanı vardı.
Şerif Demir adlı bir arkadaşın işyeriydi. Gece yarıları ofis dört yoluna bakan dükkanın önüne karpuz sergilerinden ve manav tezgahlarından ricayla aldığımız kasalardan oluşmuş büyük bir ateş kümesinin etrafında oturur, Şivan'ı bir ayin hüznünde ve sessizliğinde dinlerdik.
Sonra 12 Eylül darbesi oldu. Diyarbakır'ın bütün kaset satıcıları bir gün içinde derdest edildi. Hemen tümü ağız birliği etmişçesine bilmeden, ya da korkudan veya ticari amaçla Kürtçe kaset sattıklarını ifade edip soruşturmadan kurtuldu.
Bir tek Şerif, "Kürtçe biliyorum ve bilerek bu kasetleri satıyorum" dediği için bir yıl hapis cezası aldı. Sonra da yurt dışına gitti. 24 yıldır yaban ellerde, bir daha da dönmedi. İşte Şivan ve Şivan gibi müzik yapanların kasetlerini satmanın bu denli eziyet koktuğu günlerde bir de Şivan olmanın dayanılmaz ağırlığını varın siz değerlendirin.
Annesi kırmızı kar yağarken doğduğunu söylemiş Şivan Perwer yada gerçek adıyla İsmail Aygün'ün. Bizim buralarda ya kıtlık zamanı, ya kırmızı kar yağanda, ya da karpuz veya şire üzümü zamanı doğulur. Ve her yılın o tarihlerinde sicil defterine aile adına not düşülür doğanlardan yana. Şivan'ın ki de bu kabilden.
Ben Şivan Perwer'i ilk kez 1975'li yıllarda Ankara'da Selim Sırrı Tarcan Kapalı Spor Salonunda soğuk bir kış gecesi düzenlenen Hakkari Gecesinde dinledim. Hakkari'de bir takım olaylar olmuştu. Jirkân'lar olaylar sonrası dağa çıkmıştı. Sıkıntılı günlerdi vesselam. Ankara'daki Kürt gençleri de bir gece düzenlemişlerdi.
Bizler de Diyarbakır Yurdu'ndan bir grup olarak geceye gitmiştik. Gecede bir dolu sanatçı sırayla çıkıyordu. Ahmed Arif de şiirleriyle katılarak katkı sunmuştu. Şivan bilinçli olarak assolist kabilinden en sona bırakılmıştı. Ama gece uzadıkça uzamıştı. Sıra Şivan'a geldiğinde gecenin epeyce geç saati olması nedeniyle salon kısmen boşalmıştı.
Bu duruma içerleyen Şivan birkaç parça okuyup sonra da sazını kırarak öfkeyle sahneden inmişti. O geceyi ve o duruşu unutmam mümkün değil. Sonrasında Şivan'ın müziğinin sıkı bir takipçisi oldum.
Bugünlerde Salihê Kevirbirî'nin, Bir Dünya Ozanı Şivan Perwer adlı kitabını okuyorum. Okudukça o günleri anımsıyor ve halen de Şivan'a karşı süregelen haksızlığın ne denli acımasız olduğunu görüyor ve yazık diyorum. Şivan bir dünya ozanı. Geldiği bugünkü noktaya kendi emeği ile dişiyle tırnağıyla gelmiş bir sanatçı. Onu dinlemek bedel işiydi o günlerde.
12 Eylül günlerinde kasetleri kaçak yollarla hem de defalarca çoğaltılmış cızırtılı kopyalarla ulaşırdı dinlemek isteyenlere. Çoğu kez insanlar İsmail Karakeçili diye yazarlardı kasetin kapağına polis kontrollerinde paçayı kurtarmak için. Benim Şivan kasetlerimin kapağında da Ferdi Tayfur ismi kayıtlıydı o yıllarda.
Şivan geleneksel Kürt müziğinden beslenmekle birlikte modern müziğin de enstrümanlarını kullanarak sürekli kendini yenilemiş bir sanatçı. Bu nedenle Salih kitabında onun, Latin Amerika, Afrika, Asya, Avrupa müziğine ait motifler ve Rock, Rap, Techno Jazz türü tarzlar kullandığını; klasik dengbejlik ile modern müzik arasında bir köprü olduğunu ifade ediyor haklı olarak.
"Hevalno Ho" parçasını ilk dinlendiğinde bir çok kesim klasik Şivan tarzına aykırı bulmuşlardı. Doğruydu Şivan ilk defa kanımca orkestrasyon bir çok seslilik deniyordu. Geleneksel kültürlerin her yapıya hükmettiği toplumlarda yeni sesler, yeni şeyler söylemek her zaman riskti. İşte Şivan bir sanatçı sorumluluğuyla bu zorlu riski üstleniyor ve başarılı da oluyordu.
Bugün Şivan'ın müzikalitesinin, müzikte yeni arayışlarının ve de Şivan'ın sesinin Kürdî manada toparlayıcılığının farkıdır Şivan Perwer müziği. Şivan elbette siyasetçi değildir. Ama kendi müziğiyle yarattığı kitlesiyle siyasal manada da farklı siyasal eğilimlerde olanları "Kürdî makamda" örgütleyici bir misyon yüklendiğini bugün bizim kuşağın inkâr etmesi düşünülemez.
Ayrıca Şivan'ın siyasetle elbette bir şekilde ilişkisi var. Bu nedenle seçtiği parçalardaki formlarda o an yaşanan ve Kürde dair sıkıntıları müzikal formatta hissetmek tabi ki Şivan'ın sanatçı ve aydın kaygısı. Bu nedenle "İki Kürt birbirini yaralasa, benim kanım akar" diyor kitapta.
İsveç'te yanına gelen bir Başpapaz "Rüyamda gördüm. Hazreti İsa yanıma gelmişti. Bana 'Kürt milleti her zaman acı çekiyor. Baskı ve zulüm altında! Kimse Kürtler kadar acı ve zulüm görmedi. Fakat onların arasından bir ses çıkmış. Rüzgar gibi her yere vuruyor. Ben sırrımı bu kişiye verdim.
Ben nefesimi Şivan'a verdim. Şivan Kürt halkı için önemli' diyordu.Senin görevin çok önemli bunu bilmelisin." diyordu. Bu yönüyle uluslararası anlamda Kürtler adına müziğin yol göstericiliğinde yarattığı kamuoyu da takdirle karşılanmak durumundan.
Kürtler arasındaki aydınlanma felsefesinin son otuz yıllık mimarlarından sayılması gereken Şivan Perwer için bir doğruya parmak basan Salihê Kevirbirî, kitabında haklı olarak şöyle diyor. "Ülkemizin dört bir yanında; Kafkasya, Avrupa ve Amerika'da Şivan Perwer'in sesini tanımayan Kürt hemen yok gibidir. On yıllık gazetecilik hayatımda belki de yüzlerce kez böylesi söylemlerle karşılaştım. 'Kendimi tanıma sebeplerimden birisi de Şivan Perwer'dir."
Ne denir ki! Belki de hepimizin yüksek sesle Spas Şivan Perwer demesi gerek. Salihê Kevirbirî de elbette bu kitaptan dolayı kutlanmalı. Şivan'ı yeniden hem de bir kitapla ve artık bugünlerde Şivan'ın yeniden ülkeye geri dönüşünün konuşulduğu günlerde gündeme taşıdığı için...(ŞD/KÖ)
* Şivan Perwer Bir Dünya Ozanı. Salihê Kevirbirî. Elma Yayınları. 2005. İstanbul.
Şeyhmus Diken
e-mail:[email protected]