"Şaşkınlığa uğradığımız hallerde savaş hali ilanına ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesine veya yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunmasına izin verme yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisi'nindir.."
ABD Savunma Bakanlığı sitesinde 30 Haziran 2004 tarihinde yayınlanan makalesinde Kathleen T. Rhem şöyle diyor: "Savunma Bakanlığı yetkilileri, tehdidin nereden geleceğini bilemeyecekleri kanısına varmış durumdalar. Bakanlığın üst düzey yetkilisi bugün, böyle bir durumla baş etmenin yolunun, "şaşırmayı planlamak" ("plan to be surprised") olduğunu söyledi."
Rhem'in kaleme aldığı ve Pentagon sitesine ciddi bir belge olarak yerleştirilen bu makalede sözü edilen "üst düzey yetkili", Savunma Bakan Yardımcısı "şahinler şahini" Douglas Feith.
Rhem, "Savunma Bakanlığı yetkilileri, Amerikan askeri güçleri için, bu güçlerin belirli bir bölgedeki sayısından ziyade yetkinliklerine odaklanan yeni bir küresel duruş tasarlamaya çalışıyorlar" dedikten sonra Feith'ten bir alıntı yapıyor:
"Son muharebelerde, küçük güçlerle çok büyük askeri sonuçlara ulaşabildiğimizi gördük. Bu kadar küçük güçlerle böyle sonuçlara ulaşılabileceğini geçmişte kimse öngöremezdi.."
16 Ağustos'ta basına yansıyan "Amerikan askeri güçlerinin dünyada yeniden yapılanması" planı için oldukça sağlam bir mantığı bir çırpıda tedarik eden Haziran makalesinden üç önerme çıkarabiliriz:
1. ABD artık küçük askeri güçlerle büyük askeri sonuçlar elde etme kapasitesine sahip olduğunun farkındadır ve yeni askeri stratejilerinde bu yeni bilgiyi temel alacaktır.
2. Artık bölgesel, yani "sabit", "çakılı" güçler yerine "hareketli" güçler dönemine geçilmesi gündeme gelecektir.
3. Yeni dönemde düşmanın kim olacağı belli değildir. Bu dönemde artık "şaşırma"nın "planlanmış bir faaliyet" olarak sistemleştirilmesi gerekmektedir.
"Şaşırma", planlanmış ya da öngörülmüş olmayan karşısında yaşanan duruma verilen ad olduğuna göre, "şaşırmayı planlamak" nedir? Bu, mesela "koşmak için durmak" gibi bir şey midir? Bir paradoksal mantık şaheseri midir? Yoksa kastedilen sadece, "sürprizlerle karşılaşmaya karşı planlı bir hazırlık içinde olmak" mıdır?
"Sistemin vizyonu"nda favori, hava kuvvetleri
Bundan dört yıl önce Dr. Thomas P.M. Barnett, Amerikan Deniz Enstitüsü (US Naval Institute) dergisinin Ekim 2000 sayısına yazdığı "Güç yapısı değişecek " başlıklı makalede () bugünkü Amerikan askeri politika değişikliğinin sinyalerini veriyordu. Kritik bir başka strateji çalışması olan Nisan 2001 tarihli " Asian Energy Futures" raporunun altında da imzası bulunan Barnett, makalesinde "güç yapıları"nı o yapılara denk düşen "vizyonlar" la eşleştirmek gibi bir yöntem de kullanmıştı. Mesela Hava Kuvvetleri, "sistemin vizyonu"nun favorisiydi. Deniz kuvvetleri, "ulus devletin vizyonu"nun favorisiydi. Kara Kuvvetleri ise, "ulus altı vizyonlar"ın favorisiydi.
Yüksek teknoloji ile fazlası ile iç içe geçmiş ve hava, uzay ve siberuzay güçlerinin birleştiği "hava kuvvetleri"ni temel almanın "sistemin vizyonu" olduğu saptaması, bugün gelinen noktada daha da anlamlı görünüyor. Bugünü anlamayı kolaylaştırıyor.
Belirli bir coğrafyaya çakılı olmayan hareketli küçük ama etkili askeri güçlerin Ağustos 2004 itibarı ile Amerikan askeri stratejilerinde öne geçmesi, Amerikan medyası tarafından hâlâ "ulus savunması" ile ilgili gösterilmeye çalışılsa da, bu herhalde "sistem savunması" ile çok daha ilgili bir şey.
"Sistemin vizyonu" ya da "sistemin savunulması" deyince ise, tarihi bir dönemece gelip dayanıyoruz. Sistem, "coğrafya" ile tanımlanabilecek "elle tutulur" bir şey olmadığına göre, hangi hallerde sistemin tehlikede olduğu, savunulmaya muhtaç olduğu söylenecektir? Orduların işlevi artık, "bir coğrafyayı korumak" ya da "fiziksel bir saldırıya karşılık vermek" değil de ne olacaktır? Mesela "sistem karşıtı" bir politik partinin bir ülkede seçim kazanması, artık Amerikan askeri güçlerinin ve "müttefik güçler"in teyakkuz durumuna geçmesine yetecek bir uyarı olarak mı alınacaktır? O ülkede oluşan yeni "sistem karşıtı" hükümet tarafından "sistem karşıtı" bir kanunun meclisten geçirilmesi ise, artık bir harekât nedeni olarak mı kabul edilecektir?
Askeri gücün varlık nedeninin ve işlevinin yeniden tanımlandığı bu dönemeçten geçilirken, ABD müttefiki olarak kalmayı seçmek, bu yeniden tanımlayışa rıza göstermek, onunla ortak olmak anlamına gelecektir.
"Yeni askeri duruş"ta Chavez askeri hedef mi?
Barnett'ın eşleştirme yöntemi ile işlevlerini tanımladığı askeri güçlerden bugünün Irak'ında tercih edilen, "ulus altı vizyonların favorisi" olan kara kuvvetleridir. Barnett, hava kuvvetlerinin favori olduğu durumda ise ABD'nin büyük kara güçleri ile varlık göstermeyeceği, büyük çatışmalara girmeyeceği "cepheler" hayal etmektedir.
Bu tür cephelerde Amerikan güçleri "tekerleğin göbeği", müttefik ülkelerin orduları ise "tekerleğin jant telleri" olacaktır. Barnett, bu tür savaşlara iyi bir örnek olarak Kosova hava harekâtını göstermektedir.
İlginç ki, Barnett'ın örnek olarak gösterdiği harekât, "sistemin vizyonu"nu yansıtan Kosova hava harekâtı, bugünkü yeni muhafazakâr Amerikan şahinlerinin değil, demokratların en tatlı gülüşlüsü Clinton'ın eseri olmuştur. Ulus altı vizyonları yansıtan Irak işgali, Barnett'ın "bataklığa saplanma" öngörüsünün de yaşandığı işgal ise Bush yönetiminin eseri olarak tarihe geçmiş durumdadır.
Ama işte, pratikte sistemin vizyonuna denk düşen "askeri duruş"un küresel ölçekte kuramsallaştırılması ve yapılandırılması için düğmeye basma işi de, belki Beyaz Saray'da geçirdiği son aylarda, Bush'a nasip olmuş durumdadır.
Venezüella'da referandumu 58'e 42 gibi açık farkla kazanan Başkan Chavez'in varlığını bugün hâlâ meşru kabul etmeyen ABD, aynı durum beş yıl sonra yaşanmış olsa ne yapardı acaba? Toprak reformu, sağlık reformu ve enerji politikaları ile "sistem"e ters düşen Chavez'in askeri bir hedef haline gelmesi için ne kadar ileri gitmesi beklenirdi?
"ABD'nin yeni askeri duruşu", sadece askeri güçlerle, bunların dünya üzerindeki sayısı ve konumlanışı ile ilgili değil, belki bunlardan çok daha fazla yeni tanımlarla, yeni kavramlarla ilgili bir şey. Bu tanım ve kavramlar, çok açık biçimde dile getirilmese de, mesela "küresel güvenlik" denilen şeyin tam olarak ne anlama geldiğini sormak işe yarayabilir. "Küresel güvenlik" adına birkaç "terörist"e karşı uçak gemisi filolarının, yüzlerce uçağın, uzay silah sistemlerinin harekete geçirilmesi gerekmeyeceğine göre, bu "küresel güvenlik"te gerçek tehdit nedir?
ABD'nin müttefiki olarak kalmayı seçecek ise, Türkiye'nin artık bu yeni tanım ve kavramlarla tanışması, bunları içine sindirmesi ve sistemi savunacak küresel askeri gücün bir parçası olması gerekiyor. Bisikletin tekerleğinde göbeğe bağlanmış jant tellerinden biri olması ve sonuna kadar sağlam durması gerekiyor. Yarın, bu taraflarda olmadığı için belki Chavez'in ülkesine değil, ama daha yakınlarda bir ülkeye "sistemin güvenliği" için, o ülkeden bir askeri tehdit kaynaklanmadığı ve bir coğrafyayı savunmak gerekmediği halde, müdahale etmek gerekebilir.
Bu süreçte Anayasa'ya ters düşmemek için, "şaşırmayı planlama" prensibini de 92. Madde'nin bir parçası haline getirmek gerek. (ŞA/BA)