"Artık Onlar Bizim Rengimiz" belgeseli geçen haftalarda Youtube üzerinden izleyicileriyle buluştu. 2017 yılından bu yana Türkiye'deki mültecilerin sesi olmaya çalışan www.refugeenewsturkey.org internet haber sitesi tarafından hazırlanan, AB programı Sivil Düşün desteğiyle hayata geçen ve proje koordinatörlüğünü Anıt Baba'nın, yönetmenliğini Serkan Acar'ın yaptığı belgesel, Almanya'nın Köln şehrinde yapılacak film festivalinin yanı sıra İstanbul'da düzenlenen İşçi Filmleri Festivali'ne de davet edildi.
BluTV'den de izlenebilecek belgeseli, proje koordinatörü ve aynı zamanda refugeenewsturkey.org'un editörü Anıt Baba anlattı.
"Topluma entegre edildiklerinde güç verecek dinamik"
Belgesel projesi nasıl hayata geçti? Farklı ülkelerden Türkiye'ye gelen altı ismi nasıl seçtiniz? Özellikle sanatçıları seçmenizde bir amaç var mıydı?
Türk toplumuna göçmenlerin, mültecilerin bir yük değil doğru şekilde topluma entegre edildiklerinde Türkiye'ye güç verecek dinamik topluluklar olduklarını göstermek için bu projeyi planladık. Bu altı ismi başta Mülteci ve Göçmenlerin Yerel Entegresyonu Derneği (MÜGYED) olmak üzere çeşitli STK'ların yardımıyla saptadık. Özellikle sanatçıları seçmemizin nedeni sanatın evrensel bir dili olması ve bu şekilde de toplumları birbirine bağlayan önemli bir köprü görevi görmesidir. Sanatçılar kendi kültürlerinin elçileridir. Bazen bir toplum zora düştüğünde yoksulluk içinde sıkıştığında onun en parıldayan yüzü sanatçılarıdır. Onlar hâlâ umudun olduğunu kanıtlayan bir ölçüde olağanüstü kişiliklerdir. Biz de bu nedenle mülteci ve göçmenlerin ülkemize kattıklarını en anlaşılır şekilde gösterebileceğimiz için sanatçıların hikâyelerini öne çıkarmayı hedefledik.
Omar, Sareh, Enzo, Vega, Wassim ve Alaa
Biliyoruz ki çoğu mülteci zorlu şartlarda ülkesini terk etmek zorunda kalıyor. Bu altı ismin öykülerinde sizi en çok etkileyen neydi, hangisiydi?
Böyle bir ayrım yapmam gerçekten güç. Savaş uçakları Halep şehrini yerle bir ederken sırtında tek bir gitarla yalnız başına çıkıp gelen gencecik Omar ile ülkesinde sanatını icra etme imkânı kalmadığından her şeye sıfırdan başlamayı göze alarak dilini bile bilmediği bir ülkeye gelen fotoğraf sanatçısı Sareh'i, Avrupa'da kalma olanağı varken halkına karşı hissettiği sorumluluk yüzünden ülkesi Kongo'ya geri dönen ve türlü zulümlere uğrayan Afrikalı ozan Enzo'yu, Taliban rejimi tarafından sinema ve televizyonun yasaklandığı bir ülkede hem de bir kadın olarak sinema yönetmeni olmayı aklına koyan ve bunu başaran Vega'yı, ülkesindeki giderek baskıcı hale gelen, gençlere nefes aldırmayan rejim yüzünden İstanbul'a gelen ve bu şehre adeta aşık olan Wassim'i ve iç savaşın yıkıntıları içinden çıkıp geldiği Türkiye'de hayatının aşkıyla tanışan, bizim ona koyduğumuz isimle "gönül adamı" Alaa'yı birbirleriyle karşılaştırıp, birini diğerinden daha etkileyici bulmam mümkün değil.
"Anadolu coğrafyası bir göçler diyarı"
Son yıllarda basında ve toplumda mültecilere yönelik yaklaşımları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ne yazık ki son yıllarda giderek artan bir mülteci ve göçmen karşıtlığı görülüyor ülkemizde. Özellikle Suriyeli mültecileri hedef alan çarpıtmalara ve yanlış bilgilere dayanan kimi zaman da iyice seviyesizleşebilen bir kara propagandayla karşı karşıyayız. Gittikçe sistemli hale gelen bu tür nefret söylemlerinin ana mecrası sosyal medya olmakla birlikte, giderek geleneksel medya ve siyaset mecraları da bu zehirli propagandadan nasibini almaya başlamış gözüküyor. Oysaki Anadolu coğrafyası bir göçler diyarıdır. Tarih boyunca Anadolu'ya yapılan göçlerin ve Anadolu'dan yapılan göçlerin haddi hesabı yoktur. Bugünkü Türkiye toplumunu oluşturan kişiler biraz araştırıldığında çoğunluğunun Balkanlardan Kafkasya'ya Yunan adalarından Kırım'a uzanan bir göç geçmişlerinin olduğunu görebiliriz. Göçmenlerden oluşan bir toplumun savaşlardan kaçarak gelen Suriyelilere, Afganlara empati geliştirmesi daha fazla beklenen bir durumdur aslında.
Kardeş Mutfaklar...
"Korona Günlerinde Mülteci Olmak" belgeselini de hayata geçirmiştiniz bundan önce. Bundan sonrası için başka projeler var mı önünüzde?
Bundan sonra ilk olarak göçmen ve mülteci mutfaklarını tanıtacağımız ve onların ülkemize kazandırdıkları değerleri bir de bu alan üzerinden göstereceğimiz "Kardeş Mutfaklar" projesini hayata geçirmeyi planlıyoruz. Sonbaharda da ülkemizi sırtlayan emekçi sınıfın safları içinde çoktan yerini almış, yardımlarla değil, alın teri ile geçinen yüzbinlerce göçmen ve mülteci işçinin hikâyesini anlatacağımız bir belgesel çekeceğiz.
(AÖ)