Fransızcadaki “coup de foudre” bizim dilimize "ilk görüşte aşk" olarak geçse de kelime anlamı olarak "yıldırım çarpması" yahut "şimşek düşmesi" manasına gelir. Aman Allah’ım! Aşk bundan daha görkemli tasvir edilebilir mi?
Bir “coup de foudre”, Batı’nın romantik mitosları içinde aşkın zirve noktası anlamına gelir. Bu, Eros'un sizi gözlerine kestirip yayını gererek okunu kalbinize fırlattığı andır. İşte vuruldunuz, hem de tam yüreğinizin ortasından… İdealize edilmiş bir deneyim lakin neden böylesine yüce bir kavram olarak kabul edildiğini anlamak pek kolay değil.
Jung'a göre, böylesi ani bir vurulma anı, bilinçdışındaki “anima” veya “animus” kompleksinin beklenmedik bir anda tetiklenmesidir. Ve işte o zaman, bir büyü gerçekleşir ve karşınızdaki kişinin suretinde kendinizi görmeye başlarsınız. Bu, ilahi bir narsisizm midir?
Sanki iç dünyanızdan bir işaret fişeği fırlatılmış, varlığınızın derinlerinde saklı bir parça, dış dünyada bir yankısını bulmuş gibidir. İşte bu yüzden, insan böylesi bir çarpılmada "ruh eşini" bulduğunu zanneder.
Ancak o sırada sorulması gereken esas soru şudur: Gerçekten ruh eşimizi mi bulduk, yoksa karşımızdaki kişi, ruhumuzun derinliklerinde çoktan var olan ve çocukluğumuzda bize ilk sevgi gösteren (yahut göstermeyen) bir figürün bir nevi izdüşümü müdür?
Aşkın örüntüselliği: Ruhumuzun ilk aynası
Psikologlar, insanın bilinçdışında, çocukluk yıllarında inşa edilmiş bir "ideal sevgi" imgesi taşıdığını söyler. Bu imge, yıllar içinde ruhumuzun derinliklerine gömülür ve biz farkında olmadan inşa ettiğimiz ideal sevgiliye benzeyen kişilere çekiliriz.
Yani, beklediğimiz aşkı bulduğumuzda, onu aslında önceden beri tanıyor olabiliriz. Demek oluyor ki, “ilk kez” tanıştığımızı sandığımız sevgiliyi, zaten ruhumuzun derinliklerinde çoktan aşina olduğumuz bir suret olarak taşıyoruz.
Mesela, benim babam mesafeli, duygusal açıdan erişilmesi güç, karizmatik bir alfa erkekti. Elbette ki beni kendine çeken “ideal” erkek tipi de bu “alfa erkek” tipi oldu. Gençken, bu tür adamlar bir bir karşıma çıkıyor, ruhumun en derin menzillerinden bir sinyal çakıyordu. Şu hale bakın! Bir kadın için ne büyüleyici ve de ne perişan bir hâl!
Kimi insanlar, "o kişi"yle tanıştıklarında donakalır, heyecandan kekeler, yahut dili tutulur. Zira bir yıldırım aşkı, her zaman hoş bir tecrübe değildir. Neden olsun ki? Böylesi bir vurulma, insanın tüm hayatını altüst edebilir.
Bir tanrı, sizi zevkine kalbinizden vurmuştur. Kimileri donakalır, kimilerinin kalbi delicesine çarpar, kimileri de düpedüz budalalığa düşer. Tanıdık geldi mi? Dert etmeyin. Ben de defalarca bu mağrur, mesafeli, erişilmesi güç adamlara çekildim, tıpkı babama olduğu gibi.
Aşk mı kader mi?
Bu noktada sormamız gereken soru şudur: ilk görüşte aşk, aslında zalim bir oyun mu?
İnsan, ömrü boyunca ebeveynlerinin, aşina olduğu örüntülerin devamını mı arayıp durur? Şayet çocukluğu güven ve sevgi içinde geçmişse, belki bu kötü bir şey değildir. Şayet çocukluk yılları ihmal, soğukluk ve sevgisizlik içinde geçmişse, işte o vakit, “kaderiniz” size karşı pek de şefkatli olmayabilir.
Şunu biliyoruz ki, yıldırım iki kişiyi aynı anda çarptığında, ne mutlu onlara! İşte bu noktada, insanın yaşadığı dünya bambaşka bir hâl alır. Zamansız, mekânsız, bir tür büyülü sevda sisi içinde kaybolurlar. Bu hal, birkaç yıl sürebilir. Eğer iki kişi de aynı anda Eros’un oku ile vurulmuşsa, işte o vakit evlenirler (yahut evlenmelidirler). Fakat, bu karşılıklı yıldırım çarpılmasının nadir yaşandığını da bilmek gerekir.
Eğer yalnızca siz çarpıldıysanız…
Diyelim ki yalnızca siz vuruldunuz ama karşı taraf ilgisiz ya da zaten başkasına meftun… Ne olacak? İşte burada bir öğüt vermek icap eder: “Sakın ha, duygularınızı açığa vurmayın! Böyle bir şeyden hayır gelmez.” Çünkü tek taraflı bir aşk, kaçınılmaz olarak acı dolu olacaktır. Fakat iyi haberim şu ki, karşılık bulamayan bir aşk, er ya da geç sönüp gider. Kendi yarattığımız bir projeksiyon, hakiki bir sevda değilse, zamanla kendiliğinden silinmeye mahkumdur.
Aşkın ortak estetik kaygıları
Ne yazık ki, aşkın sırları tam manasıyla çözülmese de, birtakım genel eğilimi vardır. İnsan, tabiatı gereği gençlikten, güzellikten, iktidardan, zenginlikten, zekâdan, sağlıktan etkilenir. Güzel ve genç bir kadın, çoğu erkeğin fenotip açısından "tipi" sayılır zira, “doğurgan bir kadın” adeta tanrıçaların beden bulmuş hâlidir. Ne yazık ki kadınlar için de kuvvetli, mert, savaşçı bir erkek tipi aynı görevi üstlenir.
Kaç erkek, Penélope Cruz'u kendine hitap etmeyen bir kadın olarak tarif edebiliri? Keanu Reeves, (hâlâ!) çoğu kadının ideal erkek tipi değil midir?
Son söz: Serinkanlı kalın!
İlk görüşte aşk anlarında ne yapmalı? En iyi tavsiye: Sakin olun. Bu deneyimi sorgulayın, dikkatlice kendinizi ve olayların nedenselliğini inceleyin ve tadını çıkarın. Ancak, unutmayın ki, bu sadece aşkın bir tezahürüdür, aşkın bizzat kendisi değil.
Metnin orijinaline buradan erişebilirsiniz.
(BG/HA)