Peki bunlar olurken, Türkiyede çocuklar Yunanistan hakkında okulda acaba neler öğreniyor? Ders kitaplarının tam da yeniden konuşulur olduğu bugünlerde, madalyonun arka yüzünde neler var, bir bakalım:
Ortodoks ayrılıkçılığı diye birşey
Avrupalı güçlerin ve Yunanistanın Anadoluya ilişkin hedefleri canlılığını korumaktadır. Yunanistan, Lozan Barış Antlaşması ile beraber, tarihe gömülen Doğu Karadeniz Bölgesinde Ortodoks ayrılıkçılığını tekrar canlandırmaya çalışmaktadır. (1)
Bu satırlar, açıkça hain emeller besleyen sinsi bir düşmanı işaret etmiyor mu? Ayrılıkçılık yaratmak suretiyle Türkiyeyi bölmek isteyen bir düşman! Üstelik geçmişte kalmış bir emel değil bu. Hala taptaze ve canlı.
Yunanistan: Ders kitaplarında birinci tehdit
Yunanistanın yanına iliştirilmiş diğer düşman ise Avrupalı güçler. Avrupa Birliğine girmenin Türkiyenin resmi politikası olduğu devletin en yetkili ağızlarından neredeyse her gün ilan edilirken, biraz kafa karıştırıcı değil mi bu durum? Ne var ki tutarlılık, herhalde ders kitaplarında aranması gereken en son şey. Daha çok, tutarlılığı başka bir açıdan kurma çabası herhalde bu. Ancak arkası sağlam diyerek, Türkiyenin onda biri büyüklüğündeki bir ülkenin bir tehdit olduğuna insanları ikna edebilirsiniz.
Yunanistan ders kitaplarındaki dış tehdit sıralamasında birinciliği kimseye kaptırmadı bugüne dek. Ancak Ortodoks ayrılıkçılığı denen şey Milli Eğitimin tamamen bu seneye özgü orijinal saptaması.
Çocuklara karşı psikolojik harekat Bahçelinin aklı
İşin hikayesi ise 2001 yılına kadar uzanıyor. Fransız Parlamentosunun Ermeni soykırımını tanıyan bir yasa kabul etmesinin ardından esen isterik rüzgarlarda, başkanlığını Başbakan Yardımcısı ve Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçelinin yaptığı Asılsız Soykırım İddiaları İle Mücadele Koordinasyon Kurulu kurulur.
Bu kurula bağlı, içinde Milli Güvenlik Kurulu (MGK) üyelerinin de yer aldığı eğitim grubu okullarda asılsız Ermeni, Rum-Pontus ve Süryani iddialarının okutulmasına karar verir. Böylece psikolojik harekat nesnesi haline getirilen çocuklarımızın, 2003 yılında ezberleyecekleri bilgiler arasına Ortodoks ayrılıkçılığı meselesi Pontus Sorunu adı altında eklenir.
Konunun kitaplara yapıştırılma biçimi başlı başına bir mizah konusu olacak kadar komik. Farklı kitaplarda aynı paragrafların -imla yanlışlarına kadar aynı- yer alması, yerleştirmenin merkezi olduğunu gösteriyor. Yani, ders kitaplarının bir resmi, bir de derin yazarları var. Bu yazar zenginliği içinde, faşizan-milliyetçi-muhafazakar, devlette köşe kapmış bütün tonlar mevcut.
Ders kitaplarında derin montaj
Gelelim konunun kitaplarda nereye monte edildiğine. Örneğin lise 2 tarih kitabında (2) ekleme bölüm Yunan İsyanı (Megali-İdea) adlı ana başlığın bir alt konusu olarak yer alıyor. 1821 yılında başlayan Yunan isyanı 6 paragraf anlatıldıktan sonra, Yunan-Pontus İlişkileri adlı alt başlık geliyor; böylece birdenbire 1900lerin başına sıçrıyoruz. Bu bölüm 11 paragrafla, asıl konu olan Yunan isyanından iki kat daha uzun. Pontusun ardından konu başka bir başlıkta bu sefer Mısırda Mehmet Ali Paşa isyanına, yani 1830lara dönerek devam ediyor. 1820-1900-1830 arasında cereyan eden bu zamansal sıçrayışları, ancak dikkatli bir okumayla fark edebiliyorsunuz.
Şimdi de Pontus meselesinin anlatıldığı 11 paragrafın içeriğini kategorilere ayıralım:
* Doğu Karadenizde etnik kimliğin tarihsel açıdan büyük ölçüde Türk unsurundan oluştuğunu anlatan bölüme 6 paragraf;
* Pontus sorununun Yunanistan ve başka dış devletlerin kışkırtmasıyla ortaya çıktığını; Rum, Ermeni kilise ve patrikhanelerince desteklendiğini anlatan bölüme 4 paragraf;
* Pontus ayaklanması diye bir ayaklanmanın olduğunu ve 1923te bastırıldığını söyleyen bölüme ise sadece 1 paragraf ayrılmış bulunmaktadır.
Kim, nerede, ne zaman, nasıl ayaklanmış sorularının ise bölümün tamamında herhangi bir karşılığı yok. Karşılığı olması gerekli mi? Kitaplara bu maksatlı bilgilerin monte edilmesinden sorumlu olanların amacı açısından düşünecek olursak, hayır. Ezberlemekle yükümlü olacağı bunca laf kalabalığından öğrenciye bol bol düşmanca imajın; bir de Pontus iddiaları asılsızdır gibi bir klişenin kalmasının yeterli görüldüğü anlaşılıyor.
Ama biz konuyu düşünmeye ve değişik ders kitaplarından elde edebildiğimiz sonuçları birleştirmeye devam edelim:
Doğu Karadenizde nasıl olur da, Ortodoks ayrılıkçılığı yaratılabilir? Komşu bir ülkenin ayrılıkçılık kışkırtabileceği bir Ortodoks kitle var da, bizler mi bihaberiz?
Başka bir lise 2 tarih kitabında sorularımıza bazı cevaplar buluyoruz:
Yunanistanın bu konudaki [Pontus soykırımı iddiaları kastediliyor] en çarpıcı faaliyeti kurdurduğu derneklerdir. Bu çerçevede Yunanistan yurt içi ve yurt dışında 176 adet Pontus derneği kurdurmuştur. (3)
Bu satırları devletimizin dernekler, daha doğrusu yurttaşların her türden örgütlenme girişimi karşısında beslediği fobinin tipik bir yansıması olarak değerlendirebiliriz. Ancak, fobi artık ülke sınırlarını aşmış durumda. Değerli yazarlar Yunanistandaki derneklerin Yunan devleti eliyle kurulan örgütler olduğunu nereden bilmişler acaba? Diyelim ki haklılar, nasıl olur da bir devlet kendi yurttaşlarına dernek kurmayı telkin ederek, başka bir ülkede ayrılıkçılık yaratabilir? Nasıl olabileceğini birlikte okuyalım:
Yunanistan, Pontus konusunu bir soy kırım olarak uluslar arası kuruluşlar düzeyinde gündeme getirmektedir. Yapılan kongrelerde, yayımlanan kitap, makale ve bildirilerde Türklerin 350 bin Pontusluya soy kırım uyguladığı ileri sürülmektedir. (...) Türkiye'nin Pontus soy kırımını tanımadığı sürece AB'ne kabul edilmemesi için Yunanistan içinde ve Avrupa ülkelerinde propaganda yapılmaktadır. (4)
Böylece görüyoruz ki, ders kitaplarına Pontus sorunu adı altında eklenen bölümlerde bütün dert, kitap yayınlayan, makale yazan ve kongre düzenleyen bu derneklere cevap vermekten ibarettir. Kitapların böylesine güncel bağlamlarda çocukları şartlandırmak üzere siyaset içine çekilmesi nasıl bir anlayışın ürünüdür? Yunanistandaki şu veya bu siyasal-kültürel akıma, derneğe ya da bizzat hükümetin kendisine cevap verme yeri ders kitapları mıdır? Yunanistanın siyasal girişimleriyle hesaplaşma yeri sınıf kürsüsü müdür?
İşin ironik yanı yukarda alıntılar verdiğim kitabın yazarının, ilköğretim sosyal bilgiler dersi için hazırladığı başka bir kitabın çok değil, bir sene önceki (2002) baskısında tam tersi bilgilerin yer alması:
Avrupa Birliği üyesi olan Yunanistan, son zamanlarda ülkemizin de bu birliğe üye olması için olumlu bir tavır içine girmiştir. Bu durum komşuluk ilişkilerimizi olumlu olarak etkilemektedir. (5)
Derin yazarların ders kitaplarında görmek isteyeceği en son cümleler bunlar olsa gerektir! Olumlu komşuluk ilişkileri gibi bir kavram, gıdasını düşmanlık gütmekten ve bunu henüz muhakeme yeteneği gelişmemiş çocuklara aşılamaktan alanların defterinde yazmıyor. Devletler arası politikanın oynak zemininde bugün düşman sayılan, yarın bir bakarsınız dost oluvermiş. Oysa çocukların böyle oynak zeminleri yok. Çocuk yaşta kazanılan değerler ve anlayışlar, gelecekte nasıl düşüneceklerini ve neler yapacaklarını belirliyor. Bu da okulu savaş alanı haline getirmek isteyen zihniyetin çok uzun vadeli bir yatırım peşinde olduğunu açıklıyor.
Beyler, gölge etmekten vazgeçseniz de, bizim çocuklar da komşununkilerle birlikte sabaha kadar sirtaki oynayabilseler! (NO/EK)
1 Prof.Dr.Ahmet Mumcu, Mükerrem K.Su, Türkiye Cumhuriyeti İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük, Istanbul, MEB, 2003, s.56.
2 Tarih Lise 2, Komisyon, İstanbul, MEB, 2003, s.62-65.
3 Kemal Kara, Lise Tarih 2, İstanbul, Önde Yayıncılık 2003, s.112
4 aynı yerde [metindeki imla yanlışları yazarlarına aittir].
5 Kemal Kara, Nurten Kaman, İlköğretim Sosyal Bilgiler 7, İstanbul, Serhat Yayınları, 2002, s.152.