*Manşet fotoğrafı: Serkan Alan/Gazete Duvar
We Move Europe örgütünün Ferrero’ya karşı başlattığı kampanya kapsamında, çocuk hakları alanında çalışan Ezgi Koman ve FİSA Çocuk Hakları Merkezi’nden Dr. Selçuk Atalay 2018 yılında Türkiye’de fındık üretilen yerlere giderek çocuk işçileri araştırdı. Koman ve Atalay, bu çalışmanın sonucunda bir belgesel ve rapor hazırladı.
We Move Europe örgütünün düzenlediği kampanya kapsamında, “Çocuk İşçiliğinde Ferrero Örneği Araştırması”nı yapan Ezgi Koman ve Selçuk Atalay Etkiniz AB Programı’nın bugün düzenlediği webinar’a konuk oldu. Webinarda sivil toplum örgütleriyle Etkiniz AB Programı bir araya geldi. Toplantıda Anlatan Eller Derneği’nden Pelin Baykan da işaret dili tercümesi yaptı.
Zoom programı üzerinden gerçekleştirilen webinarda, Ezgi Koman ve Dr. Selçuk Atalay’ın tartışmaya açtığı soru başlıkları şöyle:
* İnsan haklarını ihlal eden devletler değil miydi Şirketler nereden çıktı?
* Şirketlerin hak ihlalleri gerçekten izlenebilir mi? İşe yarar mı?
* COVID-19 salgınında şirketlerin hak ihlalleri neler oldu? İzleyebildik mi?
İnsan hakları ve şirketler meselesinde tarihsel süreç
Ezgi Koman, tartışmaya açılan soruları açıklamaya başlayarak, insan hakları ve şirketler meselesini tarihsel olarak anlattı.
Ezgi Koman, devletlerin insan hakları yükümlülüklerinin, insan haklarına saygı göstermek, hakları korumak ve hakların sağlanması olduğunu söyleyerek, insan hakları ihlallerinden devletin sorumlu olduğunu söyledi.
Uluslararası ve çokuluslu şirketlerin, küresel pazarların gelişmesiyle devlet ve şirket işbirliklerinin nasıl değiştiğini ve bu noktada şirketlerin insan hakları yükümlülükleri meselesinin nasıl gündeme geldiğini de anlatan Koman, BM Uluslararası Şirketlerin Çalışma Metotları ve Aktivitelerine İlişkin Çalışma Grubu’nun 2003 yılında hazırladığı Taslak Normlar’dan bahsetti.
Koman, “Bu taslak normda, insan haklarından devleti yükümlü tutmakla beraber şirketlere de ulusal ve uluslararası düzeyde kabul görmüş insan haklarına saygı gösterme, koruma ve tazmin yükümlülükleri olduğu yer alıyor. Şirketlerin devletler gibi izlenmesi, denetlenmesi, bir insan hakkı ihlalinin etkili, hızlı giderimle karşılayacak bir mekanizma oluşturmasını içeriyordu” dedi.
BM İş Dünyası ve İnsan Hakları’na Dair Rehber İlkeler
BM İş Dünyası ve İnsan Haklarına Dair Rehber İlkeler’den de bahseden Koman şöyle devam etti:
“Bu rehberde devletlere insan haklarını koruma görevi veriliyor. İnsan haklarının korunması yükümlülüğü devletlerdedir. Bu ilkelerde devletlerin şirketlerin insan haklarına saygılı olmasına zemin hazırlayacak bir ortamı nasıl oluşturabileceğine dair öneriler sunuyor.
“İkincisi şirketlerin insan haklarına saygı gösterme sorumluluğu. Bu ilkeye göre ticari şirketler insan haklarına saygı göstermek zorundadır. Bu başkalarının insan haklarını ihlal etmekten kaçınmaları ve yaptıkları olumsuz insan hakları etkilerini ortadan kaldırmaları gerektiği anlamına geliyor.
“Üçüncü ilke ise telafi edici çözüme erişimdir. Şirketlerde insan hakkı ihlali gerçekleşince devlet gerekli adımı atıp gerekli mekanizmaları oluşturmalıdır anlamına geliyor.”
İş sağlığı güvenliği
Dr. Selçuk Atalay, insan hakları bağlamında sağlık kavramı, sağlık hakkı ve sağlık hizmetlerine erişimden bahsederek, işçi güvenliği ve iş güvencesini ele aldı.
Şirketler ve sendika ilişkisi, şirket-devlet-vatandaş ilişkisine değinen Atalay, şöyle devam etti:
“İş güvenliği ve işçi sağlığı güvenliğinde yaşanan ihlallerde, çocuk işçileri de görüyoruz. Sözleşmelerde belirli iş kollarında belli bir yaşın altındaki kişilerin çalışmayacağı söylenir. Ancak bu mevsimlik işçi meselesinde mümkün olmuyor. Mevsimlik işçilik görünmeyen bir alan ve devlet bu alanı denetlemiyor. Dolayısıyla burada birçok hak ihlali yaşandığını görüyoruz."
Salgın döneminde şirketlerin hak ihlali
COVID-19 salgınında şirketlerin hak ihlallerine değinen Atalay, “Salgının başladığı dönemde Türkiye’ye bir anomi hakim oldu. O dönemde belirli düzenlemeler çıkmadan önce, şirketlerde işten çıkarmalar oldu. İSİG Meclisi'nin açıkladığı raporda, bazı işçilerin haklarını bile alamadan, salgından önce işten çıkarıldığı açıklandı.
“Ve bu konuda aslında yine görünmeyen alanlarda ve kayıt dışı çalışan işçilerin tabii ki hak ihlallerinin izlenmesi çok mümkün olmadı. Salgın döneminde risk grubunda olan kişilerin şirketlerde işine son verilen ilk kişiler olduğunu biliyoruz. İş güvencesinin çok havada olduğu bir dönem oldu.
“Dolayısıyla bahsettiğimiz tüm bu ilkeler, sözleşmeler kapsamında aslında devletin şirketlerin yol açtığı hak ihlallerini takip etmesi gerekiyor. Takip etmesinin yanı sıra hakların sağlanması konusunda talepte de bulunması gerekiyor.”
WeMove Europe örgütü’nün kampanyası
WeMove Europe örgütüyle yapılan “Çocuk İşçiliğinde Ferrero Örneği Araştırması”na kadarki süreci Ezgi Koman şöyle özetledi:
“2010 yılında yönetmen Mehmet Ülger, ‘Zara’nın Mektupları’ adlı bir belgesel çekiyor. Belgeselle birlikte Avrupa fındık toplamada çocukların yer aldığını öğreniyor ve büyük bir tepki oluşuyor. O günden bu yana Türkiye’de fındık tarımında çocuk işçiliğinin önlenmesine ilişkin çalışmalar var.
“Şirketler de çocuk işçiliğine karşı bu süreçte çalışmalar yapıyorlar, modeller oluşturmaya çalışıyorlar. New York Times’ta Mayıs 2019’da bir yazı çıktı ve Ferrero’nun fındık topladığı bahçelerde çocukların çalıştığına dair bir iddia yer aldı. Bu yazı meseleyi tekrar gündeme getirdi ve konu Avrupa’nın tekrar gündemine oturdu. Ferrero tüketicilere, ‘Bizim fındığı aldığımız bahçelerde çocuk çalışmıyor’ diyordu. We Move, bu iddialar üzerine bize ulaştı ve bunun araştırılmasını talep etti.
“Sonra bizlerde 2018 yılı Temmuz-Eylül ayları arasında Batı Karadeniz’de görüşmeler yapmaya başladık. Bu görüşmelerde fındık işçileriyle, üreticilerle, tüccarlarla, sivil toplum örgütleri temsilcileriyle ve yerel gazetecilerle konuştuk.
“Değişen hiçbir şey yok”
“Bu görüşmeler sonucunda ise aslında değişen hiçbir şey olmadığını gördük. Aksine çocuk işçiliğinin devam ettiğini ve koşulların daha da ağırlaştığını yerinde gözlemledik. 9 yaşındaki çocukların fındık toplamasına tanık olduk.
“Bölgede çocuk işçiliğinin fındık hasadında yasak olduğunu bilmelerine rağmen kimse denetleme yapmıyor. Kolluk kuvvetleri ve devlette bunu bilmesine rağmen göz yumuyor. Şehir girişlerinde ‘çocuk işçiliğine karşı’ afişler var ancak varınca başka bir manzarayla karşı karşıya kalıyorsunuz. Çalışanların büyük bir çoğunluğu 15 yaş altıydı.
“Dolayısıyla şimdi koronavirüs nedeniyle görüşmeler ve kampanyanın süreci durakladı. Ancak bu dönem geçince biz yeniden çalışmaya devam edeceğiz. Bizim bu çalışmamızla, devlet ve şirketlerin çocuk işçiliğini önlemeye yönelik bir icraatının olmadığını, olsa bile bir işe yaramadığı açıkça ortaya çıktı. Şirketler çocuk işçiliğini önleyebilir mi? Bakalım göreceğiz.”
Webinar katılımcıların sorularıyla sona erdi.
We Move Europe’nun başlattığı kampanyaya buradan bakabilirsiniz.
Ne olmuştu?
Ferrero şirketin fındık temin ettiği Karadeniz’deki bahçelerde çocuk işçilerin çalıştığı yönündeki haberler üzerine “We Move Europe” örgütü harekete geçerek bir kampanya başlattı.
We Move 2020 yılında da devam edecek kampanyasıyla şunları talep ediyor; Ferrero’nun çocuk işçiliğini önlemek için fındığı daha yüksek fiyattan satın alması, böylece yetişkin işçilere ödenecek ücretin artırılması, çalışanların koşullarının iyileştirilmesi ve çocukların fındık bahçelerinde çalıştırılmasının önüne geçilmesi.
(SO)