Caz gitaristlerinin parçalarını vokalle çıkarmaya başladığında henüz çocuktu. Babası da gitarist olduğu için "evde, arabada her zaman müzik oldu hayatımda" diyor. 8 yaşına geldiğinde artık piyano çalışmalarına başlıyor Hakan Başar. Michel Petrucciani, Keith Jarrett, Oscar Peterson, Bill Evans... Müzik yolculuğunda ilham aldığı pek çok usta müzisyen var. Ama "zor değil, çok zor" diye tarif ettiği klasik caza ilk kulak dolgunluğu ise çizgi filmlerde çalan müziklerle olmuş.
İlk konserini 10 yaşındayken veren Hakan Başar bugün 16 yaşında. 2017 Şubat ayından itibaren başlayan yoğun konser sürecini ise evde akustik piyanosu olmadığı için konserlerden bir veya iki gün evvel son çalışmasını müzik aletleri satan dükkanlarda yaptığını söylüyor. İlk albümü ise "On Top Of The Roof" 2019'da çıkan Hakan Başar, "Bu müziğe küçük yaştakilerin başlayabilmesi için örnek olabilmeyi istiyorum" diyor.
Hayat hikayenden söz eder misin? Nerede doğdun büyüdün, nerelerde okudun, müziğe başlaman nasıl oldu?
Piyanoya 8 yaşında başladım ancak müzikle tanışmam doğduğumdan beri diyebiliriz. Çünkü babam da müzikle uğraştığı için (artık bıraktı) evde arabada her zaman müzik olmuştur. Buna babamın gitar çalışmalarını da ilave edebiliriz.
"Bu işin tesadüf olmadığı anlaşıldı"
Babam gitarist olduğu için bizde genelde caz gitaristleri dinleniyordu. Ben 3-4 yaşlarındayken Stella By Starlight/George Benson, The End of A Love Affair/Wes Montgomery ve Billie's Bounce gibi parçaların melodi ve sololarını vokalle çıkartmaya başlamışım ve bunun devamı da gelince bu işin tesadüf olmadığı anlaşılmış. Bu süreç ben 8 yaşına gelene kadar devam etti. Zaman zaman evde babam arkadaşlarıyla provalar yapıyor, bu da beni daha çok heveslendiriyordu. Ancak genelde hep aynı insanlar olmasına rağmen orkestrada değişiklikler de oluyordu, sıranın bana ne zaman geleceğini merakla bekliyordum.
"Etütleri emanet bulduğumuz keyboardla yapıyordum"
Derken beklediğim gün nihayet geldi; babamın klavyecisi ilginç bir şekilde bir program öncesi uçağın kalkmasına saatler kala gelemeyeceğini söyleyince benim için geriye sayım başlamıştı. Benim için sanki düğmeye basılmıştı. Çünkü babam döndükten sonra evimizin kapısında bir ilan gördük. Moskova Devlet Konservatuarı'ndan bir hoca piyano dersi ilanı vermişti. Bir dakika bile düşünmeden hemen bağlantıya geçtik ve piyanom olmamasına rağmen dersler başladı. Etütleri ise emaneten bulduğumuz keyboardlar ile yapıyordum. Dört veya beş ders sonra hocanın şehir dışına taşınmasıyla dersler sadece tuşlarla tanışmaktan öteye gitmedi. Sonrasında biz bir yandan hoca ararken bir yandan da kendim çalışmaya devam ettim.
"Hem enstrümanı hem de caz müziğini birlikte öğrendim"
Uygun bir hoca bulamayınca babam "Gel biz kendi başımızın çaresine bakalım oğlum" dedi. Gece gündüz sıfırdan başlayanlar için uygun kitaplar araştırıldı. Yurtdışındaki alışveriş sitelerinden ilk kitaplarımızı getirttik. Birkaç tanesi çöp oldu ve aranan kan; ilk piyanoyu tanıdığım, parmak pozisyonlarını öğrendiğim "Junior Hanon" ile bulundu. Bu kitabı çalışırken bitirmeye yakın babam Jazz Keyboard Complete, Jazz Invention ve Jazz Hanon isimli kitapları çoktan getirtmişti bile. Bunlara bir ilave daha yaparak Oscar Peterson Jazz Exercises kitabını getirttik. Bu dört kitabı okuldaki haftalık ders programı gibi muntazam çalışarak belli bir seviyeye geldim. Hem enstrümanı hem de caz müziğini birlikte öğrenmiş oldum.
"Sezgilerimizle hareket ettik"
Zaman zaman akla gelmedik yöntemler de uyguluyorduk. Biz buna hislerimiz ve sezgilerimizle hareket ettik diyebiliriz, hem de fazlasıyla. Yani sadece teorik değil duygularımız bize yol gösterdi.
Liseye kadar devlet okulunda okudum. Tabii ki buradaki fen, sosyal, matematik gibi derslerle müzik çok kolay değildi. Ancak sabahları çok daha erken kalkarak önce piyano etütlerimi yaptım sonra okula gittim. Tüm ders notlarımı babam hazırlayıp önemli konuları da işaretliyordu. Çok hızlı olduğum için bir veya iki kez okumak bana yetiyordu böylece geriye kalan zamanımı müziğe ayırabiliyordum.
Sonrasında ise beni sıkmayacak uygun bir yol bulundu. Michel Petrucciani parçaları daha melodik ve sevimliydi. Onun parçalarıyla başlayan yolculuk; Keith Jarrett, Oscar Peterson, Bill Evans ile devam etti.
İlk konserimi Pera Güzel Sanatlar'da 10 yaşındayken verdim. 2017 Şubat ayından itibaren yoğun bir konser süreci başlıyordu. Burada önemli bir nokta da evde akustik piyanom olmadığı için konserlerden bir veya iki gün evvel son çalışmamı müzik aletleri satan dükkanlarda yaptım.
"Çizgi filmlerdeki caz müziğiyle kulağım iyice doldu"
Şu andan, müziğe ilk başladığın çocukluk dönemine bakacak olursak... 8 yaşındaki bir çocuk için klasik caz hem dinlemek hem de icra etmek için zor bir müzik değil mi?
Kesinlikle zor değil, çok zor bir müzik. Bizde yoğun bir şekilde caz hatta pop olarak bile Stevie Wonder, Kool & The Gang vb. dinleniyor olması benim adaptasyon sürecimi hızlandırmıştır diye düşünüyorum. Tabii televizyonda izlediğim bazı çizgi filmlerde de caz müziğiyle kulağım iyice doldu. Kendimi bu çizgi filmlerdeki kahramanlardan biri gibi gördüm. Fazlasıyla ritmik olan bu müzik aynı zamanda eğlenceli melodilere de sahipti. İlerleyen zaman içinde düzgün ve sistemli çalışma ve müzik dinleme sayesinde ben bir yola girmiştim. Artık her şey akıp gidiyordu.
İngiltere'deki Ubuntu Music ile anlaşma imzaladı
İlk albümün "On Top Of The Roof"un kayıtları ilk olarak albüm fikriyle başlamamış. "Amaç müziği ilerletmekti" diyorsun bir röportajında... Kayıtlar sonradan nasıl bir albüme dönüştü?
Evet, kayıtlar benim müzikal gelişimim için planlanan yollardan biriydi. Türkiye'nin en iyi caz müzisyenleriyle (Ferit Odman, İmer Demirer, Kağan Yıldız, Halil Çağlar Serin, Engin Recepoğulları) birlikte çalmak bana çok şey öğretecekti, düşündüğümüz gibi de oldu. Tabii ki bunun için hiç bir fedakârlıktan kaçınılmadı. Bu kayıtların aynı zamanda videoları da çekildi. Burada da amaç beni yurtdışındaki müzik adamlarına tanıtabilmekti. Nitekim bu da planladığımız gibi oldu. Sanki her şey nokta atışı doğru gidiyordu. Sosyal medyadan kurduğum bağlantılar ve paylaştığım videolar gerekli kişilere çoktan ulaşmıştı.
Bu arada albümden söz eden ve bizi de inandıran bir kişi vardı; sevgili İzzet Öz. İzzet Ağabey'in 2017'deki tüm konserlerimde bulunup basın anlamında da önemli destekler vermesinin yanı sıra, 2018'de Babajim Stüdyoları'nın tahsisi konusunda da çok önemli katkıları oldu. Kendisine binlerce teşekkürler...
Ubuntu Music kurucu başkanı Martin Hummel'dan aldığımız teklif ise inanılmazdı. Yazışmalar devam etti, albüm için anlaşma sağlandı. Kendisi aylar öncesinden organizasyonunu yapıp eşiyle birlikte 22 Mayıs 2019'daki Akbank Sanat konserime gelerek albüm duyurusunu konser sırasında yaptı. Benim de Ubuntu Music ailesinin bir parçası olduğumu herkese açıkladı.
Hemen akabinde dünyanın en önemli caz piyanistlerinden Ahmad Jamal'in eşi Laura Hess-Hay Jamal'ın sahibi olduğu Ellora Management ile bir anlaşma yapıldı. Maalesef pandemi süreci kendileriyle olacak üç önemli yurtdışı konserimi de etkiledi.
"Seyirciler seni ilk seste ya kabul eder ya da etmezler"
London Jazz Festival gibi uluslararası etkinliklerde sahne aldın. Sahnede olmak seni nasıl hissettiriyor? Seyircilerle nasıl iletişim kuruyorsun?
İlk çıkışta çok heyecanlanıyorum ama çaldıkça biraz daha normale dönüyor. Londra konseri inanılmazdı. Bir cuma günü öğle saatleri olmasına rağmen tamamen doluydu. Buna da çok iyi bir şans diyebiliriz. Bu arada konsere gelen yaşlıca bir kadın "Seni bilmeden geldiğimizi zannetme. Her şeyini araştırdık, inceledik öyle geldik ve çok mutluyuz" dedi.
Seyircilerle önce müziğimle iletişim kurmaya çalışıyorum. Özellikle açılış parçası çok önemli. Öğrendiğim çok önemli bir şey var. Tabii ki kimden öğrendiğim belli. Seyirciler seni ilk seste ya kabul eder ya da etmezler. Bastığın ilk seste bile bunu anlarlar ve nasıl başlarsa öyle gider gibi sözlerle beni sadece müzikal olarak değil psikolojik olarak da hazırlayan babam elli senelik büyük sahne deneyimiyle beni hem müziğe hem de iyi program yapmaya hazırladı.
"Müziğimin tüm aşamalarında babamla birlikte çalıştık"
Özellikle repertuvar bizim en çok dikkat ettiğimiz konuların başında gelir. Seçilen parçaların enstrümana, kişiye, gruba ve çalış şekillerine uygun olması bizim için çok önemli. Bizim için diyorum çünkü müziğimin tüm aşamalarında babamla birlikte çalıştık. Son dönemde hiç bir şeye karışmıyor, sadece beni dinliyor ve eksiklerimi söylüyor. Hiç bir şey yapmıyor derken son birkaç ayda yaklaşık on bin parçanın ön araştırmasını yaptı ve birlikte denedik. Bu da bana kazandırdığı vaktin ne denli önemli olduğunu anlatıyor.
Hakan Başar babasıyla -London Pizza Express Jazz Club
"Çabuk sıkılan bir insanım, hiçbir şey saate bağlı değil"
Genç bir caz piyanisti olarak bir günün nasıl geçiyor? Ne kadar müzik dinliyorsun ve ne kadar prova yapıyorsun?
Şu an salgın dönemi dolayısıyla hep evdeyim. Piyano çalışıyorum, arada da İngilizce. Şu an fazla çalıştığım söylenemez. Çabuk sıkılan bir insan olduğum için hiçbir şey saate bağlı değil. Ne zaman ne yapacağımı ben bile bilmiyorum.
Bir trio ile birlikte çalıyorsun. Piyanoyu solo olarak mı tercih ediyorsun yoksa grupla çalmanın keyfi farklı mı?
Hem trio hem solo piyano, ikisini de seviyorum. Ayrıca kayıtlarda tenor sax ve gitarla quartet, trompetle de duo çaldım. Yeni kayıtlar için hastalık döneminin geçmesini bekliyoruz.
"Tarzım tamamen sadelik üzerine"
Her insanın hayatında yaş geçişleri vardır. Sanatın açısından, çocukluktan gençliğe geçişte müziğinde neler değişti, bu süreçte sen nasıl değiştin? Kendi tarzını nasıl oturttun?
Öncelikle müziği çok daha iyi anlamaya, analiz etmeye başladım. Müziğimin geliştiğini de söyleyebiliriz. Tabii 10-11 yaşındaki parmak gücümle 16 yaşındaki de aynı değil. Şu an piyanistleri pek dinlemiyorum. John Coltrane, Miles Davis, Kenny Dorham, Ornette Coleman, Freddie Hubbard, Wayne Shorter, Lee Morgan vb. farklı kişileri ve enstrümanları dinliyorum. Bendeki değişiklikleri fiziksel, ses gibi önemli bedensel değişiklikler diye sıralayabiliriz. Kendi tarzım ise tamamen sadelik üzerine. Saygı ve samimiyet ise benim için çok önemli. Ayrıca yemek yemeyi de çok severim. (gülüyor)
"Bu müziğe küçük yaştakilerin başlayabilmesi için örnek olabilmeyi istiyorum"
16 yaşındaki bir müzisyen için hayata, ileriye nasıl bakıyorsun? Bundan sonra yapmak istediklerin, hayallerin neler?
Ben her zaman müzik penceresinden baktım. Ortaokulu bitirdiğimde babam çok tereddütteydi. Müzikle uğraşmasına rağmen okul (İ.Ü. Ecz. Fak.) kültüründen gelen bir insan. Günlerce düşündü, diğer okulların ders programlarına baktı. Defalarca benimle konuştu. Evimizin tam karşısında bir Anadolu lisesi vardı. Okulun eve yakınlığı harika olmasına rağmen bu seviyede bir müzikle Anadolu lisesindeki derslerin birlikte yürümeyeceğini düşündük ve yönümüzü sevgili Sonat Çerçioğlu yardımıyla ve sanat yönetmeni Sabahattin Özbakır'ın büyük desteğiyle Pera Güzel Sanatlar Lisesi'ne çevirdik. Hem çok mutluyum, hem de hayatımda ilk defa gerçek piyanoyla etüd yapabiliyorum.
Bundan sonra ise kendi müziğimi geliştirebilmek, yurtdışı konserlerinde ve festivallerde yer almak ve bu zor müziğe ülkemizde de daha küçük yaştakilerin başlayabilmesi için örnek olabilmeyi istiyorum. (AÖ)