Yunanistan’da bir eylem alanındayız. Özel üniversitelerle ilgili yürürlüğe girecek yasaya karşı çıkan bir grup öğrenci, sloganlar eşliğinde yürüyüş gerçekleştirecekler.
Kalın sopalara sarılmış kızıl, siyah ve kızıl-siyah bayraklar birikmeye başlıyor. Diğer tarafta iki kişi, getirilen ses sisteminin başındalar. Birkaç dakikalık uğraşlarının ardından müziğin sesini son ses açıyorlar. Çalan grubun ezgileri hem eylemcileri hem de bizleri içine çekiyor. Eylemciler çalan şarkıların sözlerine öfke ve neşe karışımı bir sesle eşlik ediyorlar.
Buralarda bilinen ve eylemcilere güç veren bir grup olduğunu fark ediyorum. Sonrasında yolumuzun bir söyleşiyle kesişeceği κοινοι θνητοι ile ilk temasımız böyle başlıyor…
Grubun adı “κοινοι θνητοι”nin (Sıradan Ölümlüler) nereden geldiği ile başlayalım. Sıradan Ölümlüler kimler?
“Sıradan Ölümlüler” adı, işçi sınıfının mücadelesinden söz eden ve dinleyicilere bu gezegende onlar olmadan hiçbir şey yapılamayacağını hatırlatan bir şarkımızdan geliyor. Bu şarkıyı grubun ilk zamanlarında, yaratmak üzere olduğumuz yeni müzik için bir ad bile seçmeden önce yazmıştık.
“Tüm ülkelerin sahiplerine”
Yaptığınız müziği tarif edebilmek kolay değil. Bir yandan rap, hip hop ve geleneksel ezgiler şarkılarınızda bir arada yer alırken öte yandan da aldığınız antifaşist tutum, şarkı sözlerinizden müziğinizi icra ettiğiniz mekânlara rahatlıkla gözlemlenebiliyor. Siz müziğinizi nasıl tanımlıyorsunuz?
Biz de müziğimizi kolayca tanımlayabileceğimizi düşünmüyoruz. Yaptığımız müziğin ilhamı dünyadaki pek çok farklı türden ve sanatçıdan geliyor ve bizim tarafımızdan icra edilip dünyaya geri veriliyor.
Bazı insanlar için bu hip hop, bazıları için pop rock ya da Yunan folk rap’i –tabii böyle bir şey varsa. Bize göreyse arkadaşlığımıza ve sevdiğimiz tüm farklı müzik türlerine dayanan ortaokul grubumuzun bir ürünü.
Şarkı sözlerimiz ise tamamen içinde yaşadığımız gerçekliğin bir yansıması olarak beliriyor. Bu sözler toplumun önemli meseleleri hakkındaki görüşlerimizi ifade ediyor.
Kendimizi ve bizi dinleyen insanları, yani bu dünyanın sıradan ölümlülerini, ülkemizin ve tüm ülkelerin sahiplerine, insanları sömürenlere ve ezenlere karşı yüreklendirmeye çalışıyoruz.
Evia
Müziğinizin kökleri nerelere uzanıyor? Hangi tür müziklerin dinlendiği ortamlarda büyüdünüz ve şu anda kimleri dinliyorsunuz?
Hepimiz Yunan adası Evia’nın (Eğriboz) kırsalında doğduk ve büyüdük. 1950’lerin sonu ile 60’ların başı arasında doğan ebeveynlerimizin evde dinlediği Yunan müziği, köylerde geleneksel festivallerde ve otantik tavernalarda çalan yerel müzikler ve arkadaşlarımızdan dinlediklerimizin hepsi müzikal bilinçaltımızı şekillendirdi ve şekillendirmeye devam ediyor.
Bugünlerde ise Yunan halk müziği ve 1930’ların başından itibaren icra edilen Rebetiko’yu, 60’ların sonu ve 70’lerin tüm iyi klasik rock gruplarını, Yunan rock gruplarını ve elbette 90’lardaki ve 2000’lerin başındaki Amerikan ve Yunan hip hop sahnesinde yer alan isimleri dinliyoruz.
Yunanistan’daki diğer antifaşist müzisyenlerle aranızda bir dayanışma ilişkisi var mı? Birlikte hareket etme, üretim yapma pratiği mümkün olabiliyor mu? Ve Türkiye’den müzisyenlerle bir tanışıklığınız ya da ilişkiniz var mı?
Urban Pulse gibi hip hop grupları, To Sfalma, Frank ve Raibo hem dostumuz hem de birlikte çalıştığımız antifaşist müzisyenler arasında yer alıyor. Hatta kısa süre önce Frank ile birlikte “Κάθε Τέλος και Αρχή” (Her Son ve Başlangıç) şarkısını yaptık.
Henüz Türkçe rap dinlemedik ve şu ana kadar Türkiye’den herhangi bir müzisyenle temasımız olmadı. Bildiğimiz, çalışmaları ve hayat duruşları için desteklediğimiz ve saygı duyduğumuz Grup Yorum’u biliyoruz sadece.
Irkçılığın yükselişi
90’ların Yunanistan’ının hip hop/rap müziğini veya kültürünü bugünle karşılaştırabilir misiniz? O dönemin protest rap kültürü 2000’lerden sonra nasıl gelişti? Şarkıların temaları değişti mi?
Hip hop, tıpkı rock ve pop müzik gibi değişti. Her dönemde ve türde sanatlarıyla saf bir şeyi temsil eden veya her dönemin toplumsal hareketlerini ve halk mücadelelerini destekleyen sanatçılar ve gruplar vardır. Bugün de içinde yaşadığımız küresel sosyo ekonomik sistemin temsil ettiği bireyci fikirleri ve kapitalist ahlâkı övenler var.
90’ların Yunanistanı’nda hip hop, güçlü toplumsal faktörlerle, o dönemi temel alan gerçek ve özgün hip hop melodisiyle, karanlık ve aydınlık anlarıyla bugüne göre çok daha masumdu. Bugünün hip hop müziğinin ilk adımları o günlerde atıldı ve o günlerin etkisiyle biz ve diğer hip hop sanatçıları ve grupları şu anki müziğimizi icra edebiliyoruz.
Bizler 90’lı yılların başında doğduk ve ergenliğimizde ve yetişkinliğe adım attığımız ilk zamanlarda çok yoğun siyasi olaylar yaşandı.
Yunanistan’da böylesine güçlü toplumsal ve siyasi özelliklere sahip yeni bir hip hop dalgasının ortaya çıkmasının bu dönemle ilişkili pek çok nedeni var. Yoksulluğa, işsizliğe ve krizin katı önlemlerine karşı yapılan protestolarda polisin uyguladığı şiddet, bizim yaşımızdaki gençlerin polis tarafından öldürülmesi, binlerce mültecinin Yunanistan’a gelmesi ve yarısının buraya ulaşmaya çalışırken sularımızda ölmesi, toplumda korku, nefret ve ırkçılığın yükselmesi ve neo-Nazilerin parlamentoya girmesi bu yeni dalgayı motive eden etkenler diyebiliriz.
Tempi kazası
Antifaşist rapçi Pavlos Fissas’ın (Killah P) Altın Şafak mensupları tarafından öldürülmesinin üzerinden 10 yıldan fazla zaman geçti. Bu 10 yılda ise Yunanistan’da sokak hareketleri oldukça geriledi ve Avrupa’nın pek çok yerinde olduğu gibi Yunanistan’da da faşist, milliyetçi siyasetler güç kazandı. Sokaktan beslenen rap müzikte bunun etkileri nasıl oldu? Siz yaptığınız şarkılarda hangi konulara değindiniz?
Faşizm, parlamentoda ortaya çıkmadan önce de, resmî faşist parti üyelerinin işlediği cinayetlerden önce de vardı. Ona karşı duranlar, hâlâ ona karşı durmaya devam ediyorlar. Ve onunla olan savaşta düşenler de her zaman var olacak, faşizmin karşısında durmaya devam edecekler.
Yaptığımız şarkılarda temalar bizim adımıza karar veriyor diyebiliriz. Öyle ki bu temalar her gün ve her yerde meydana gelen, adaletsizliğin ve insanlık dışı olayların yaşandığı olaylar oluyor genellikle. Geçen yıl Tempi’de yaşanan tren kazasının ardından da bir şarkı yapmıştık mesela.
Daha çok kâr için, para için gençlerin hayatlarını feda etmekten hiç çekinmediler. Bu konuda bir şarkı yazmaya karar vermemiz gerçekten zor ve acı vericiydi ama gelecekte kendimize baktığımızda, bu konuda bir şeyler yazabileceğimizi ve yazmadığımızı bilmek çok daha acı verici olurdu ve hayal kırıklığı yaratırdı.
Grubun Tempi kazasıyla ilgili yazdığı şarkı: Θ' αργήσω απόψε (Βu Gece Geç Kalacağım)
“Dünyanın en büyük ıslak mezarlığı”
“Avrupa’nın sınırı” olarak görülen Yunanistan’da mültecileri bir özne olarak görmek çok önemli bir siyasal pozisyon almak demek. Ege Denizi çoğu zaman kan kırmızısı… Mültecilerin coğrafyanızdaki durumunu siz nasıl görüyorsunuz? Bu, şarkılarınıza nasıl yansıyor?
Bir şarkımızda “Suçlanması gereken mülteci değil, onu mülteciye dönüştürendir ve bu dramı yaratan kişi ya da halk değil, sistemdir” diyoruz. Hiç kimse mülteci olmak istemez. Herkes güvenli bir ülkede doğmak ve yaşamını sürdürmek ister. Savaş endüstrisi sürekli savaş, savaşlar ise mülteci üretiyor. Biz Ege’nin çocuklarıyız ve Ege’yi dünyanın en büyük ıslak mezarlığına çeviren sisteme karşı sesimizi yükseltmek de bizim görevimiz.
Του κόσμου οι λαοί (Dünya Halkları) şarkınızda “Beni Irak’ta, Vietnam’da, Filistin’de öldürdün” diyorsunuz. Hatta şarkınızın video klibi YouTube tarafından kaldırılmıştı. Bugün Filistin’de dünyanın gözü önünde (ve rızası dahilinde) bir katliam sürüyor. Bu konuda müziğin dayanışmayı büyütecek, tutuşturacak bir gücü olabilir mi sizce?
Grup olarak katil İsrail devletine karşı Filistin’in yanındayız. Müziğin toplumsal hareketlerin kalbinde başka hiçbir sanat dalının sahip olmadığı kadar büyük bir etkisi var. Ancak müzik bu savaşı kazanamaz. Her türlü baskı mekanizmasına karşı ayağa kalkıp savaşacak kadar duyarlı ve cesur olan insanlar bu savaşı kazanacaklar.
Video klibi YouTube tarafından kaldırılan Του κόσμου οι λαοί (Dünya Halkları) şarkısının bir konserden canlı kaydı:
(DS/TY)