Lübnan Sivil Direniş Hareketi kaç kişiden oluşuyor, hangi gruplarla ortak çalışıyor?
Aslında başlangıçta bazı sivil toplum örgütleri (STK) vardı. Ama şu anda sadece kişisel bazda katılımlarla sürdürüyoruz çalışmalarımızı. Kimi zaman 10 kişiyiz, kimi zaman 40 kişi. Çeşitli şehirlerde bizimle aynı anda gösteri yana gruplar da var, son derece ademi merkeziyetçi bir yapı o anlamda
Yardım çalışmalarını dayanışmanın bir parçası olarak görüyoruz. Profesyonel gruplar bu yardımı çok daha iyi yapabilir belki ama biz bunu dayanışma duygusu içinde yapıyoruz. Sadece yardım çantasını uzatıp gitmiyoruz. İnsanların ihtiyaçlarını teker teker soruyoruz, notlar alıyoruz, onların yanında olarak kendimize de yardım ettiğimizi düşünüyoruz. Onlara yardım ediyoruz, çünkü onlar bizi savunuyorlar. Eğer onlar olmasalardı şu anda Beyrut'ta oturuyor olamazdık. Bu bizim kendi kendimizle dayanışmamız, sadece edebiyat değil, gerçek.
Yeni tür bir birlik duygusu mu?
Bakın, tüm Beyrutluların "Güneyli Şii" olarak adlandırdıkları insanlara yardım ettiklerini gösteren görüntüler her zaman gerçek değil. Bazı mültecilerin dağlarda kaldıkları ailelerin yanında akşamları evlere kilitlendiğini biliyoruz. İlerici Sosyalist Parti yanlılarının yaptığı bir uygulama; ne ilericiler, ne sosyalist ne de parti.
Bir de boykot kampanyası çalışmanız var
Evet, hem yardım hem de kampanya çalışmasına ortak olarak katılanlar var. Çok ciddi bir araştırma yapılması gerekiyor boykot hareketi için. Hangi şirketlerin Siyonist amaçlar için çalıştığının belirlenip bunların halka anlatılması lazım. Boykot Arap ülkelerinde sadece büyük olaylardan sonra görülüyor. Biz boykotun günlük hayata dahil olmasını istiyoruz, içselleşmesini ve kurumsallaşmasını istiyoruz. "Bugün nescafe içmemeliyim" değil, "nescafe içilmeyecek"; o kadar, insanların dişlerini fırçalaması kadar doğal olmalı. Fakat siyasi partiler boykota katılmıyor. Asıl büyük sorunun İsrail'le savaşmak olduğunu söylüyorlar. Biz herhangi bir partiye üye değiliz, zaten boykot hareketi partilerden bağımsız olmalı, uzun dönemde güvenilirliğini kaybetmemesi için.
Boykot kampanyasını uluslararası bir boyuta taşımayı düşünüyor musunuz?
Evet bunu yapmaya çalışıyoruz. Eşim Kirsten Scheid, Londra'da, Dubai'de ve ABD'de, bense Mısır'da, Suriye'de sunumlar yaptık. Boykot hareketini öncelikle Arap ülkelerinde yaymaya çalışıyoruz.
Başka ülkelerden hangi gruplarla iletişim halindesiniz?
Filistin'den Pacbi ile işbirliği içindeyiz. İngiltere'de ve Güney Afrika'da desteklerini aldığımız gruplar var. Ve tabii Arap ülkelerinde; Mısır'da, Bahreyn'de, Suriye'de ve Tunus'ta bazı gruplarla işbirliği halindeyiz.
Siz silahlı direnişi de destekliyorsunuz? Uyguladığınız nasıl bir model?
Silahlı direniş ve sivil direniş birlikte gitmek zorunda, bunlar birbirini destekleyen şeyler. Herkes silahla direnemez. Kimi dilekçe yazar, gösteri yapar, yardım götürür. Silahlı direniş sivil direnişin karşıtı değil hiçbir şekilde. Özellikle de bizim bulunduğumuz durumda, eğer bir silahlı saldırı varsa ona ancak silahla karşılık verebilirisiniz. Sivil direnişle şiddet karşıtı direniş arasında da fark vardır. Sivil direniş son derece kanlı olabilir. Siviller de kendi hayatlarını riske atabilirler ideallerini gerçekleştirmek için. Güney Afrika sadece boykotla yenmedi Apartheid'ı.
Silahlı direniş uluslararası hukukun dahi tanıdığı bir hak, gerçi tanınmamış olsa da canı cehenneme.
Bu savaş İsrail'deki barış yanlılarının da örgütlülüğünü olumlu etkiledi. Sizin hareketinizle İsrail'deki barış hareketleriyle bir paralellikler olabilir mi?
Direniş hareketinin İsrail'deki militarizm hareketini azaltmasını umuyorum. İsrail hükümeti üzerinde baskı kurmasını, işgali kaldırmasını umuyorum, ama İsrail barış hareketine güvenim yok. Ayrıca direnişimiz tüm İsrailli grupları hedef alıyor. Hem ilerici hem işgalci olamazsınız.
Ama antisiyonist İsrailliler de var...
Antisiyonist olup Filistin'de yaşayamazsın. Eğer İsrail'i terk ediyorlarsa benimle yan yana durabilirler ama eğer Filistin topraklarında ve Filistinlilerin evlerinde yaşıyorlarsa, hepsine birden karşıyız. İsrail'in normalleşmesine karşıyız. İsrail'in tamamen ortadan kaldırılmasını istiyoruz. Bu çok insani olmayan bir şey gelebilir ama bir başka halkın varlığına rağmen ve kendine ait olmayan topraklarda varolmak kabul edilemez. Eğer seküler bir Filistin olabiliyorsa, Filistinlilerle, Yahudilerle birlikte buna varız, ama Siyonizm'le ilerici bir İsrail bir arada olamaz.
Ben İsrail'in varolma nedenini anlamıyorum? Niye varolmalı? Avrupa tarafından öldürülen Yahudileri rahatlatmak için mi? Eğer böyleyse ben niye bedel ödüyorum? Avrupalılar sorumluydu yaptıklarından; ama ben niye onların korkuları yüzünden ülkemden edilmeliyim?
Hizbullah'ın gösterdiği direnişin Filistinlilere bir yarar sağlayacağını düşünüyor musunuz? Son savaşta İsrail her zamankinden fazla Filistinli sivil öldürmüştü dikkatin savaşta olmasından faydalanarak...
İsrail 55 yıldır Filistinlileri öldürüyor, Hizbullah'ın bununla alakası yok. Direniş tüm Arap dünyasında ve üçüncü dünya ülkelerinde etkili oluyor.
Örneğin bizim ilk bir araya gelişimiz, 2002'de Cenin'de yaşanan katliamdı. O zamana kadar sadece basın açıklamaları yapıyorduk, ancak ondan sonra sadece bu şekilde bir yere varamayacağımızı anladık. Çünkü İsrail'in tek gücü askeri değil, aynı zamanda ekonomik. Askeri gücü yenilgiye uğratıldı, Araplar için şu anda öncelik ekonomik gücünü zayıflatmak. İsrail güçlü bir devlet değil, İsrail şirketler tarafından destekleniyor; o şirketleri boykot edersek, Arap ülkelerindeki işlerine son vereceğimizi söyleyebilirsek o zaman İsrail'in ekonomik olarak yenilgiye uğratılabileceğini düşünüyoruz.
Bu şirketlerin bakir ekonomilere ihtiyacı var, Afrika, Asya ya da Arap ülkeleri gibi. Bu noktalarda onlara zorluk çıkarmalıyız. İnsanlar bu şirketlerin Siyonizm'e yaptıkları katkı, Irak işgalinde oynadıkları roller konusunda doğru bilgilere sahip değil. Tabii bu ülkelerin çoğunluğu da kapitalist rejimler ve Amerikan yanlısı.
Left Turn dergisinin kurucu editörlerinden Bilal El Amin, Hizbullah'ın El Kaide'ye alternatif olduğunu söylüyor. Siz ne düşünüyorsunuz bu karşılaştırmaya ilişkin?
Batı medyası tüm köktencilikleri (fundamentalizmleri) tek olarak görüyor. Her ideoloji gibi her köktencilik kendi tarihsel ve sosyal bağlamında görülmeli. Hizbullah bir özgürlük hareketi, Hamas da. Hizbullah Lübnan toplumuna entegre bir hareket. Silahlarını kendi insanlarına karşı hiç kullanmadı ve halkın içinden geliyor. El Kaide gibi gelişmedi, CIA tarafından eğitilmedi.
Hizbullah'ın Arap milliyetçileriyle ve solcu seküler gruplarla bağlantısı var. Demokratik ve solcu çevreler Hizbulllah'ın köktenci olduğunu söyleyebilir ama bunu yaparak Hizbullah'ı sadece daha radikalleştirir, köktenleştirirler. Hareketlerin ideolojileri gelişir, değişir, bu değişimi sağlamanın yolu onlarla iletişim kurmaktır. Siyasi İslam dönemi diye bir dönem yok. Katılımcılardır ideolojiyi ve hareketi belirleyen, tersi doğru değil.
Temmuz ayındaki Al Adab dergisinin önsözünde ülkeyi yönetenleri, solcu çevreleri, uluslararası toplumu, Hizbullah'ın silah bırakmasını isteyenleri topyekun eleştiriyorsunuz. Peki siz nasıl görüyorsunuz yakın geleceği?
Bütün saydıklarınız Hariri fabrikasının parçası. Hepsi parasını Hariri ailesinden alıyor. Kendilerini solda tanımlayıp tanımlamadıkları önemli değil. Yolsuzluğa batmamış bir Lübnan hayal ediyorum. Emperyal güçler tarafından belirlenen bir sekter yön var, İngiliz ve Fransızlardan beslenen. Onların etkisini azalttığımızda Lübnan ulusal kimliğini yaratabiliriz. Tabii ki bu Arap kimliğiyle doğrudan bağlantılı.
Tek bir Arap kimliği var mı bağlantı kurulabilecek?
Genel olarak bir kültürden ve dilden, ona bağlı olarak edebiyattan beslenen bir kimlik var elbette. Fakat bizim anladığımız Arap kimliği kavramı farklı etnik kimlikleri dışlamaz. Ulusların birbiriyle savaşmasından beslenen bir dünyada en azından Arapların bir araya gelmesi ve ortak noktalar bulmaları lazım. Avrupa ve ABD karşısında durabilmek için gerekli bu.
Araplarla ilgili ortaklıklar ve ortak düşman lafı geçtiği zaman hemen köktencilik yorumları yapılıyor, oysa Avrupa Birliği söz konusu olduğunda köktencilik gelmiyor akla.
Arapların ortak sıkıntılarına referans veren bir birlik kurmalarından doğal ne olabilir? Fakat tabii ki bu birlik Irak'taki ve Suriye'deki gibi baskıcı, tek parti rejimlerinin hatalarına düşen bir birlik olmamalı.
Yeni Arapçılığı tanımlamamız gerekiyor, yeni Arap birliğini. Al Adab dergisinde bunu yapmaya çalışıyoruz, hem cinsel azınlıkların hem de etnik, dinsel azınlıkların yer bulduğu bir Arap birliği.
Farklı dönemlerde denenmiş, gündeme gelmiş bir şey değil mi bu? Halihazırda Arap Birliği ile de fazla bir işlerliği olmayan bir yapıdan bahsetmiyor muyuz?
Arap Birliği hiçbir şeyi temsil etmez. Arap halklarını hiç temsil etmez. Pratik olarak ekonomik birlikler olarak başlayabilirler. Mesela Lübnan, Suriye, Filistin ve Ürdün. Ve tabii ki asla militarist şekillerde değil, Irak'ın Kuveyt'e girdiği gibi değil kesinlikle.
Bu söylediğiniz çok uzun erimli bir iş, proje gibi duruyor. Çünkü Ürdün, Mısır, Lübnan'a saldırı olduğunda seslerini çıkarmadılar...
Eğer Arap rejimleri oldukları gibi kalırsa bu çok uzun sürebilir. Ama Mısır gibi bir ülkede her şey kolay değişebilir. Politik düzeyde başlamasa bile, kültürel ekonomik düzeyde başlayabilir, entelektüel düzeyde başlayabilir. Araplar pek çok bakımdan birlikler, duygusal olarak birlikler ve İsrail'in düşman olduğunu biliyorlar, Arap halkları bunu çok iyi biliyor. (TS/TK/EK)