Hakan'ın beğenmediği ve gitmeyin dediği iki film vardı aslında? Hırsız Var ve Hababam Sınıfı Askerde İki filmle de haftalardır manşetlerden inmeyen Mehmet Ali Erbil hemen el koydu duruma, "bunu söyleyenler vatan hainidir" dedi...
Yani anlayacağınız iş birden vatanı satmaya, Amerikan işbirlikçiliğine, Türk sinemasının köküne kibrit suyu ekmeye kadar geldi.
Seyrede seyrede kamera arkasına
Türk sineması kabul etmek lazım ki son yıllarda beklenmedik bir çıkış içinde. Son yirmi yıldır Amerikan filmi seyrede seyrede büyüyen kuşak, artık kameranın arkasında, film çekiyorlar...
Mantık pratik aslında, izledikleri Amerikan filmlerine biraz doğu sosu, biraz eski Türk filmi klişeleri, bol teknoloji, oyuncu olmayan ama ünlü olan televizyon insanlarından bir demet artık gişe garantisi anlamına geliyor.
Yerdiğimden değil elbet, üniversite yıllarında Amerikan film şirketlerinin Pazar payı yüzünden Türk filmlerinin salon bulamaması gibi uzun başlıklı bir ödev bile yapmış insan olarak ben fevkalade memnunum, 10 salonlu büyük sinema komplekslerinde sadece Türk filmlerinin afişlerini görmekten...
Ancak bu memnuniyet, yapılan işleri beğendiğim, sevdiğim, sanatsal değer bulduğum anlamına gelmesin.
Beğenmeyen "vatan haini" `
Sinema denilen şey, eğlencelik çerezdir bir çok durumda. Çok sıkıldığınızda, gülmek istediğinizde, sevgilinizden ayrıldığınızda gidip eğlenmek istersiniz, "salak romantik komedi izlemek" diye bir sinema deyimi bile vardır bir kuşakta.
Dolayısıyla sadece "sanat sanat içindir" diye düşünmüyorum. Türkiye'de son iki yıldır çekilen devasa bütçeli Türk filmlerinin hemen hepsi de çerezlik eğlence filmleriydi zaten. Eğlendiğimiz, güldüğümüz ama ne yazık ki salondan çıktıktan sonra bir kelimesini bile hatırlamadığımız filmlerdi çoğu.
Mehmet Ali Erbil'in beğenmeyeni "vatan haini" olmakla suçladığı Hırsız Var da böyle bir film. Hatta geçen sene Duvara Karşı'daki kusursuz oyunculuğu ile gönüllerimizi fetheden Almanyalı Türk oyuncu Birol Ünel'e yazık edildiğini söylemek durumundayım.
Erdoğan ödül alamayınca
Film boyunca çok eğleniyorsunuz, Türk sinemasında da artık teknik açıdan kusursuz filmler yapıldığı için mutlu oluyorsunuz ama filmden çıktığınızda filme dair hiçbir şey anımsamıyorsunuz... Bu yine de filmi beğenmemek anlamına gelmiyor bence.
Ancak son zamanlarda özellikle sinema sektöründe, sinema izleyicilerini ve eleştirmenlerini aşağılayan oyuncu tavrından da gına geldiğini belirtmek gerekiyor.
Bu işi 2004 İstanbul Film Festivali'nde Vizontele Tuuba adlı bence gayet geri bir yerden sinema yapan Yılmaz Erdoğan başlattı.
Mevzu, Ahmet Uluçay'ın Kütahya'nın bir köyünde, beynindeki tümörle mücadele ederken milyon dolarlık bütçeyle değil, kullanılmamış artık film parçalarıyla yaptığı "Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak" filmiyle Altın Lale'yi kazanmasıydı.
Beş milyona sinema var mı?
Yılmaz Erdoğan, Uluçay'ın ödülünü "kimsenin anlamadığı filmlere en iyi film diyorlar, halkın beğendiklerini yok sayıyorlar" diye kendince hakir gördü, ama zamanında onu da hakir gördükleri hiç aklına gelmedi besbelli.
Erdoğan Uluçay'ın filmine saldırmasının üzerinden daha bir yıl geçmemişken bu kez Ahmet Hakan'ın "gitmeyin bu filmlere" sözünün üzerine Türk sinema tarihi kitaplarına geçecek bir laf etti; "verelim beş milyonunu geri, sus otur yerine..."
Erdoğan'a göre bir filmi beğenmediyseniz, paranızı geri verir, siz de susup yerinize oturursunuz... Aslen mantıkta iki ciddi hata var, birincisi belli ki Erdoğan uzun zamandır sinemaya gitmiyor, zira İstanbul'a nazaran bilet fiyatlarının ucuz olduğu Anadolu'da bile artık beş milyon liraya film izlemek neredeyse imkansız.
Övgüye hoş geldin, yergiye...
Bilet fiyatları artık 10 milyon liradan fazla. İkincisi Erdoğan sinema gibi ciddi bir işi kanaatimce pazardan limon alıp "beğenmezsen gel paranı geri al" düzeyine indiremez, indirmemeliydi...
Ayrıca nasıl bir köşe yazarı ki bu genelde Hıncal Uluç'tur, "harika bir film bu, mutlaka izleyin deme hakkını kendinde buluyorsa, başka köşe yazarları da "ben bunu beğenmedim, gitmeyin" deme hakkına sahiptir, nokta.
Bir iki kişinin densizliği üzerinden elbette ciddi işler yapmaya çabalayan, yapan bütün bir sinema sektörünü yermek değil niyetim. Ancak hayatlarını gerçekten sinema üzerine kuran yönetmenlerin, oyuncuların sektördeki bu düzeysizliğe, kendisini her şeyin ve herkesin üzerinde gören bu "sinemacı"lara dur demeyi bilmesi gerekiyor.
Yılmaz Erdoğan ve Mehmet Ali Erbil sinemanın televizyonda yaptıkları "komiklikler"le kotarılamayacağını anlayabilmeleri ne hoş olurdu!.
Yine de sinema sektöründeki milyonlarca izleyicili bu "atılım" hiç de fena değil. Hababam Sınıfı Askerde'yi izleyen üç milyon kişinin gelecek günlerde 20 milyar bütçeyle film yapan Ahmet Uluçay'a da, dünyanın pek çok yerindeki önemli festivallerde ödüller alan ama sadece 20 bin kişinin izlediği Bulutları Beklerken'in yönetmeni Yeşim Ustaoğlu'na da faydası olmaz mı?