İlk evden kaçışımın öyküsü ne artist olmak içindi, ne de bir kocaya varmak.
Anadolu'daki tabirle sandalyeye oturduğumda ayağım yere değiyordu ve gelinlik çağında sayılırdım ama, koca derdim değildi. Artist olmak ise hiç değil.
Türkan Şoray'a, Fatma Girik'e, Filiz Akın'a da öykünmezdim. Artist peşinde koşmak gibi bir rüyam olmadığı için, duvarıma astığım ilk poster de, yazdığım ilk hayran mektubu da FB'li Cemil'eydi.
O nedenle sinema virüsü ne zaman ve nasıl bulaştı hiç anımsamıyorum.
Gerçi Zonguldak sinema salonu konusunda zengin şehirdi bir zamanlar. Üzülmez, Dilaver, Kilimli, Kozlu, Yayla, Çatalağzı gibi merkez ilçeye bağlı bölgelerde, işçiye ve ailesine yönelik sosyal ve kültürel aktiviteler için, hem sinema hem de tiyatro salonu olarak kullanılan geniş salonlar vardı. O salonlarda yerli-yabancı tüm filmleri, Zonguldak'a gelen tiyatro oyunlarını izlerdik.
O zamanki adıyla EKİ (Ereğli Kömürleri İşletmesi), bugünkü adıyla TTK'nin (Türkiye Taşkömürü İşletmesi) bu kültürel hizmetleri artık çok gerilerde kaldı. Kömür üretiminin teknoloji ve politik manevralarla düşmesiyle, Zonguldak kömür havzaları birer birer kapanmaya ve özelleştirilmeye başlanınca, kültürün de ruhuna rahmet okundu.
O salonların kaçı ayakta bugün bilmiyorum ama, Zonguldaklının ve maden işçisinin derdi artık film ve tiyatro izlemek değil.
Kömür üretim bölgelerinde açılan sinema salonları, zor koşullarda çalışan madencinin sesini kısmanın bir yolu olsa da, çocukluğumun en güzel anıları arasında, cumartesi matinelerinin uzun kuyrukları ve her olasılığa karşın hazır bulundurulan oyalı mendiller vardır.
İngiliz, Fransız, Alman, İtalyan ve Rusların sömürüsü altında geçen yılların Zonguldaklıya kültürel katkılarından biridir bu!
Tüm bunlar, yine de 20 yaşlarını süren bir genç kızın, evden kaçmasını, hem de, film izlemek için evden kaçmasını açıklamaz.. Yılını tam olarak anımsamasam bile, herhalde İstanbul Sinema Günlerinin ikinci ya da üçüncü yılına rastlar kaçışım. Film izlemek için bir cuma günü yola çıkmış, pazartesi günü Zonguldak'a geri dönmüştüm. Yorgunluktan ve uykusuzluktan bitap bir şekilde.
İstanbul'un Cennet Bahçesini ilk o zamanlar keşfetmiştim. Cumartesi günü, 21.00 matinesinden çıkınca, soluğu Cennet Bahçesi'nde almış, pazar sabahını beklemiştim. Gidecek başka yerim yoktu ki...
Başımda kavak yellerinin estiği kesin. Bugün böyle bir şeye cesaret edemem. Artık, ne gençlik başımda duman tüttürüyor, ne de cahil cesareti denen gözükaralık kaldı bende.
Kömür kokulu, kasaba görünümlü Zonguldak'tan kalkıp, hiç bilmediği bir şehre, İstanbul'a, sırf film izlemek için gelen o genç kızı sinemaya ne yönlendirmişti bilinmez ama, o hafta sonu kaçamağından; Jacques Brell'in yaşamını anlatan dokümanter filmle, Dostoyevski'nin "Kumarbaz" romanından uyarlanan bir film, kalan izlerdir.
Tabii annemden yediğim bir araba sopanın 10-15 gün süren morluklarını da yazmam gerek. Haaa bir de "Kumarbaz" filmini Emek sinemasında izlerken, yer göstericilerle kavga eden iri yarı esmer bir kadını hiç unutamadım. Bugün bile, Beyoğlu'nda rastlarım kendisine. Kim olduğunu bilmemekle birlikte, eski bir sinema oyuncusu ya da fanatik film izleyicilerine yeni verilen isimle "sinefil" olduğunun düşlerini kurarım.
Sinema tutkumu tetikleyen ve teşvik eden bir kişi de, bugün Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyelerinden olan Nejat Ulusay'dır. O zamanlar Güneş Gazetesi'nin Ankara bürosunda siyasi muhabir olan Ulusay'ı, siyasilerin yurt gezilerinde Zonguldak'a uğradığında tanımış ve sinema sohbetleri yapmıştık. Onun sinemaya ilişkin engin bilgisi, benim de bakış açımı zenginleştirmiştir.
Marmara Üniversitesi, Basın-Yayın Yüksekokulunu kazanıp İstanbul'a geldiğimde, çoktan gazeteciliğe başlamıştım ve film festivalini, gazetecilere dağıtılan kartla rahatça izleme olanağına kavuşmuştum. Vize ve final sınavlarına giremediğimden, ancak iki yıl önce mezun olabilsem de, evden kaçmanın tehlikeleri yanında, mezun olamamanın sıkıntıları hiç kalır.
1982'de 6 filmle "İstanbul Sinema Günleri" adıyla başlamış olan festival, bugün 23 yaşını kutlarken, en azından 20 yılına tanıklık ettiğim, bazı kereler günde 4 film izlemekten filmleri birbirine karıştırdığım günler geride kaldı. Zaten festival filmlerine giriş için verilen serbest kartlar da belirli seanslarla sınırlandığından, film izleme rekoru kırmanın da yolu kalktı. Bir süreden beri eleştirilen bilet fiyatları da, iyi sinema izleyicisinin bütçesini aşar nitelikte. Ben artık sanmıyorum ki, film izlemek için evden kaçanlar ya da mezuniyet pahasına okulu kıranlar olsun.
Festivalin biletleri pahalı
Festivalin bu yılki gişedeki bilet fiyatları tam 10 milyon TL; tüm seanslarda öğrenci ile 65 yaş ve üstü izleyiciler için 7.5 milyon TL olarak saptanırken, sabah 11:00 seanslarının biletleri ise herkese indirimli olarak 6 milyon TL'den satılıyor. Festival boyunca, hafta içinde, 13:30 ve 16:00 seanslarında, festival boyunca herkese rezervasyon dönemi bilet fiyatları uygulanacak ve tam biletler 8.5 milyon TL; öğrenci ile 65 yaş ve üstü seyirciler için biletler 6.5 milyon TL'den satılacak.
Festival dışı sinema salonlarında bilet fiyatlarının 7.5 ile 9 milyon lira arasında değiştiği düşünülecek olursa, son yıllarda festival filmlerindeki izleyici sayısının düşüklüğünün nedeni kolayca anlaşılabilir.
Geçtiğimiz yıl bu konudaki eleştirileri, festivalin açılışında "sporsor azlığına" bağlayan İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Şakir Eczacıbaşı, "Bilet fiyatları, dengi festivallerle karşılaştırıldığında normaldir" derken, son üç yılın rakamlarına bakıldığında, film sayısına karşın seyircideki düşüş, anlamlı olabilir:
20. Uluslararası İstanbul Film Festivali'ni (2001) 140 bin izleyici takip etti. (biletli + davetli), programda 180 bini aşkın film vardı.
21. Uluslararası İstanbul Film Festivali'ni (2002) 96 bini biletli 100 bini aşkın kişi seyretti, programda 184 uzun metrajlı film, 1 kısa film ve çizgi filmler vardı.
22. Uluslararası İstanbul Film Festivali'ni (2003) 95 bin seyirci izledi. (Bu sayının 92 bini biletli, 3 bini ise davetli), programda 197 film vardı.
Yine de önyargılı olmamak gerek. Festival bünyesinde yer alan bazı filmlerin, festival sonrasında vizyona çıkacak olmasının yanı sıra, film sayısının her yıl artmasının yol açtığı "seçim zorluğu"nun seyirciyi kaçırdığını söylemek yanlış olmaz.
Sinema günlerinden uluslar arası film festivaline
İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı'nın düzenlediği Uluslararası İstanbul Film Festivali, ilk kez 1982 yazında, Uluslararası İstanbul Festivali kapsamında, altı filmlik bir "Film Haftası" olarak gerçekleşir. Festival'le anlamlı bir ilişki kurabilmek için, gösterilen filmlerde "Sanatlar ve Sinema" teması seçilir.
1983'te "Uluslararası İstanbul Sinema Günleri" adını alır ve İstanbul Festivali süresince, -bir ay- sinemaseverlere 36 yabancı film sunulur.
İki ayrı yarışma: Ulusal ve uluslar arası
1984'te, İstanbul Festivali'nden ayrılmasına karar verilen "Uluslararası İstanbul Sinema Günleri", Nisan ayına kaydırılır ve o yıl 17 ülkeden 44 film gösterilir.
1985'te "Sinema Günleri" programında, ilk kez, biri "Uluslararası", diğeri "Ulusal" olmak üzere iki yarışmalı bölüm yer alır. "Uluslararası Yarışma" bölümünde "sanat ve sanatçı" temasını işleyen filmler, uluslararası bir jüri tarafından değerlendirilmeye ve "En İyi Film"in yönetmenine "Altın Lâle" ödülü verilmeye başlanır.
"Ulusal Yarışma" bölümündeyse, bir ulusal jüri, katılan Türk filmlerini değerlendirerek, o yılın en iyi yapıtına "Eczacıbaşı Vakfı Yılın En İyi Türk Filmi" ödülünü vermeye başlar.
İstikrar ve saygınlık
"Türkiye'de sinemanın gelişimini destekleyerek, nitelikli filmlerin ticari dağıtımını teşvik etmek ve Türk sinemasının uluslararası düzeyde tanıtımına katkıda bulunmak" amacında olan Festivalde, 1985'te 71, 1986'da 79, 1987'de 110 ve 1988'de ise 114 uzun metrajlı filmin yer alır.
1989 yılı başında, FIAPF (Uluslararası Film Yapımcıları Dernekleri Federasyonu) tarafından "özel konulu, yarışmalı festival" olarak tanınarak, dünyanın en önemli festivalleri arasına giren "Sinema Günleri", bu gelişmeye paralel olarak ismini de "Uluslararası İstanbul Film Festivali" olarak değiştirir.
2003'te ise, Avrupa Kültür Forumu tarafından, 11 yıldır insan hakları, hukuk, demokrasi ve kültürler arası diyalogun gelişmesine katkıda bulunan kişi ve kuruluşlara verilen "Avrupa Kültür Ödülü" ilk kez Avrupa Birliği dışından bir kuruma verilir: İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı'na.
"30 yıldır kültür ve sanat alanında yaptığı çalışmalarla, Doğu ile Batı, İslam ve Hıristiyanlık arasında anlayış, hoşgörü ve güven yaratılmasına katkıda bulunması nedeniyle" gerekçesiyle.
Yaşamboyu başarı ve sinema onur ödülleri
1996'dan bugüne kadar, aralarında Robert Wise, Lütfi Akad, Türkan Şoray, Gillo Pontecorvo, Michelangelo Antonioni, Claude Sautet, Elia Kazan, Peter Greenaway, Istvan Szabo, Muhterem Nur, Bertrand Blier, Jerry Schatzberg, Abbas Kiarostami, Carlos Saura, Nanni Moretti, Stephan Frears, Otar Iosseliani, Roger Corman, Estela Bravo, Taviani Kardeşler ve Bertrand Tavernier gibi isimlerin de bulunduğu, yerli ve yabancı ünlü sinema ustalarına ve sanatçılarına "Yaşamboyu Başarı" ve "Sinema Onur" ödülleri verilmeye başlanır.
Geride kalan 22 yıl boyunca Festival'e 75 değişik ülkeden toplam 2 bin 900 film katıldığı festivali bugüne kadar 2 milyon 400 bin sinema izleyicisi takip eder. Bu yıl 10 -25 Nisan tarihleri arasında gerçekleştirilecek olan festivalde bu yıl 62 ülkeden 200'ü aşkın filmin gösterilmesi planlanıyor.
Sinemalar, seanslar ve gece yarısı sineması
Festival'in bu yılki film gösterimleri; yeni bir salonun eklenmesiyle, Beyoğlu'nda EMEK, ATLAS, SİNEPOP, BEYOĞLU ve ATLAS 2 sinemaları ile Kadıköy'de REXX sinemasında gerçekleştirilecek. Bu yıl filmlerin gösterim saatleri: 11:00 - 13:30 - 16:00 - 19.00 ve 21:30.
Festival'in büyük ilgi gören "Geceyarısı Sineması" gösterileri bu yıl da ayrı bir bölüm olarak sunuluyor. Bu bölümde yer alan 6 çarpıcı film, Festival boyunca Cumartesi geceleri ATLAS sinemasında, saat 24:00'te, ikişer filmlik 3 programda izleyiciyle buluşacak.
Özel gösteriler
Greta Garbo'dan Dracula'ya
Bir Festival geleneği halini almış olan müzik eşliğinde sessiz film gösterimleri bu yıl da iki ayrı biçimde sürüyor. Festival'in Özel Gösteriler bölümünde, Greta Garbo'nun unutulmaz sessiz filmi "A Woman of Affairs / Damgalı Kadın", Ender Sakpınar yönetimindeki Borusan Oda Orkestrası eşliğinde, Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda 13 Nisan Salı gecesi saat 21:30'da izleyiciyle buluşacak.
Sessiz sinema tarihinin başyapıtlarından biri olarak kabul edilen, F.W. Murnau'nun 1921 yılından gelen Dracula uyarlaması "Nosferatu" ise, Alman piyanist Eunice Martins eşliğinde, Abacı Kimya sponsorluğunda, Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda, 20 Nisan Salı gecesi saat 21:30'da gösterilecek.
Latin Partisi: "DJ Martin Morales Presents: Essential Latin Flavas"
Bu yılki Festival programının ağır toplarından, 10 farklı ülkeden 19 filmi içeren kapsamlı "Latin Amerikan Sineması" bölümü, 21 Nisan Çarşamba gecesi gerçekleştirilecek Latin Partisi ile renklenecek.
Markiz Buzhol'de saat 22:00'de başlayacak Latin gecesinde, ünlü İngiliz latin müzik DJ'i Martin Morales'e, Black II Basics grubundan tanınan ünlü vurmalı çalgılar ustası Basil Isaacs'in ateşli ritimleri ve Latin danslarını sergileyecek iki dansçının performansları eşlik edecek.
Bu etkinliğin biletleri, 27 Mart'tan itibaren Biletix aracılığıyla satın alınabilecek. Partinin giriş ücreti, önceden alınan biletlerde 20 milyon TL (hizmet bedeli hariç), girişte 25 milyon TL olarak saptandı.
Blues konseri: Big Jack Johnson
Bu yılki Festival programının en çarpıcı bölümlerinden 7 filmlik "Martin Scorsese Sunar: Blues" bölümüne paralel olarak, 18 Nisan Pazar akşamı saat 21:00'den itibaren Babylon'da EFES PİLSEN sponsorluğunda bir Blues gecesi gerçekleştiriliyor.
Blues dünyasının usta isimlerinden Big Jack Johnson, grubuyla beraber unutulmaz bir konser verecek. Bu etkinliğin biletleri, 27 Mart'tan itibaren Biletix aracılığıyla satın alınabilecek. Partinin giriş ücreti, önceden alınan biletlerde 20 milyon TL (hizmet bedeli hariç), girişte 25 milyon TL olarak saptandı.
"Bir adadan film afişleri (1960-2000" - Küba Film Afişleri Sergisi
Festival kapsamında, Küba Sinematek'inden Sara Vega'nın küratörlüğünde düzenlenen "Bir Adadan Film Afişleri (1960 - 2000)" adlı sergi, 10 - 25 Nisan tarihleri arasında, Beyoğlu Elhamra Han'daki Karşı Sanat Galerisi'nde izlenebilecek. Sergide, çarpıcı tasarımlarıyla dikkat çeken 75 Küba filminin afişleri yer alacak. (BB/YS)