Tarih Vakfı’nın düzenlediği ve Gezi Parkı sürecini tarih yazımı açısından inceleyen “şimdi, tarih olurken...” başlıklı atölye bugün Mimarlar Odası Büyükkent Şubesi’nde gerçekleşti.
Atölyenin ilk bölümünde tarihçi Vangelis Kechriotis moderatörlüğündeTarih Vakfı Gezi Komisyonu’ndan Esra Balcı ve tarihçi Işık Tamdoğan’ın açılış konuşmaları yapıldı ve Atina Üniversitesi’nden Antonis Liakos ile Kahire Amerikan Üniversitesi’nden Sherene Seikaly “Siyaset, İsyan ve Tarih Yazımı” konularını ülkelerindeki güncel olaylar üzerinden değerlendirdi.
Balcı, Gezi Parkı’nın başlangıcında, “gelecek haziran da nasıl hatırlayabiliriz?” sorusunu sorduklarını ve müze, oyun, arşiv çalışması benzeri cevapların hiçbirinin yeterli olmadığını farkettiklerini söyledi. Gezi sürecine aktif katılan gruplarla toplantılar gerçekleştirdiklerini belirten Bağcı, bu atölye ile de hem tarihe not düşmeyi hem de bu notu düşmenin başka yöntemlerine ulaşmayı planladıklarını söyledi.
Tamdoğan ise “şimdinin tarih yazımı”nın diğer zamanlar üzerine çalışma yapmanın farklarına dikkat çekti.
“ Temel farklardan biri aktörlerin hayatta olması. Bu da sözlü tarihi önemli hale getirir. Tarihçi sözlü tarihi tarih yazımı açısından gerçekleştirir.”
“Kendisine bu kadar yakın olan bir zaman konusunda tarihçi olabilir mi? Ki bu anlamda bir objektifliğin imkansızlığı gündemde. Tarihçi de toplumun içinde ve oradan bakar. Bu da önemli bir avantajdır.
“Geçmişle ilgili çalılırken sonra neler olduğunu biliyoruz bu da bugünün geçmiş üzeirnde gölgesini yaratıyor. Şimdiki zamanın tarihini yaparken ise belirgin bir gelecek çizilmemiştir ufukta. Gelecekle ilgili tüm olasılıkları hesaba katarak değerlendirme yapmamızı mümkün kılar. Değişik bakış açılarını değerlendirme fırsatı verir.
Liakos: Geçmişle karşıt bir ilişki kuruluyor
Skype bağlantısıyla konuşmasını gerçekleştiren Liakos, Atina’da son beş yıl içine gerçekleşen gösterilerden kültürel transferler ve geçmişle ilişkiler bağlamında örnekler verdi.
İşgal hareketlerindeki kültürel transferlere değinen Liakos,diller arası hareketlerin ortaya çıktığını belirti. “Guy Fawkes ve Vendetta” figürü bu kültürel transfere örneklerden biri.
Liakos’un değindiği diğer bir konu ise isyan hareketlerinde geçmişle kurulan ilişki. Atina sokaklarındaki “1968’i boşverin, şimdi savaşın” sloganlarından örnekler gösteren Liakos, geçmişle karşıt bir ilişki kurulduğunu belirtti.
“Geçmişle karşıt bir ilişki kuruluyor. Atina’da yunan devrimini temsil eden kahramanın bronz heykeline ‘yaşlı adam’ deniliyor. 2011’den sonra ‘Siz kanunları yazıyorsunuz, biz tarihi yazıyoruz’ gibi sloganlar ortaya görülüyor. ‘Öksüz ve yetim olmayı seçiyoruz’ sloganı da bunlara örnek.”
Liakos, Atinalıların sivil isyan günlerini başlatmalarından bir yol sonraya denk gelen 2009 Aralık ayında bir grup aktivistin o günlere ait graifiti ve fotoğraflardan oluşan albümler yayınladığını anlatıyor.
“Müzelerde uzaklık, dökümanların nesneleşmesi var. İsyancılar halkın içine karışan bu albümleri, hareketlerinin parçası olarak gördü.”
Keocrhatis ise “Biz öksüz yetim çocuklarız” sloganından yola çıkarak şimdiye dek apolitik olarak eleştirilen yeni bir neslin Gezi Parkı’nda kendilerini ortaya koymalarını örnek gösteriyor.
Seikaly: Halk kimdir?
Seikaly Mısır’da kadınların görünür olmasına ve bununla birlikte kadın vücudunun nesneleştirilmesine dikkat çekiyor. Seikaly’in dikkat çektiği diğer nokta da sokaktaki insanların tanımlanması. Akademisyen, tarihçi, gazetecilerden oluşan bir grup olarak “halk kimdir” sorusunu sormaya başladıklarını açıklıyor.
Akademisyen meslektaşları ile birlikte Mısır’da yaşananlara “Arap devrimi demiyoruz” diyen Seikaly, şöyle devam ediyor:
“Bunun çok Avrupalı çerçevesinde olduğunu düşünüyoruz. Mısır’da yaşanan devrimdi. Şu anda Mısır’da bir devrim mi var? Ben öyle hissetmiyorum. Öğrendiklerimden biri de şu, devrim gerçekten zor bir şey. Tahrir’deki ilk 18 gündeki gibi festival halinde olmuyor. Keşke öle olsaydı. O kadar acılı, zor, şiddetli ve kanlı ki. Yarın bize ne getirecek bilmiyoruz.”
Keochratis de Gezi’de de siyah ve kırmızılı elbiseli kadınların sembol olduğunu hatırlatarak kadınların da buna eleştiri getirdiğini belirtti: “Önemli rol oynamalarına rağmen idealize hale getirildiler.”
Etkinlik ikinci bölümünde Gezi Parkı sürecinde aktif rol almış gruplar, kısa sunumlar ile deneyimlerini katılımcılara aktaracak ve yaşananları hatırlatacaklar. Atölyenin öğleden sonraki kapalı oturumlarında Gezi Parkı deneyimleri ve bunlardan yola çıkan bir “Şimdinin Tarihi” yaklaşımı, Gezi’ye yönelik arşivleme çabaları ve bu arşivlerin değerlendirilme yolları gibi konular masaya yatırılacak. (BK)