Hıristiyan medeniyetinin korunması ve kapitalizmin yeniden yapılandırılması, 11 Eylül 1973 darbesiyle iktidara gelen Pinochet cuntasının programıydı ve ulusal ekonominin yüzde 60'ını oluşturan 400 büyük kamu işletmesinin özelleştirilmesi diktatörlüğün ilk işi olmuştu.
İçinden parayla geçilen caddeler
Pinochet, iktidarını kendi isteğiyle halk oyuna sunduğu 1988 referandumunun iki sene sonrasında ayrıldı başkanlık koltuğundan. O tarihten bu yana da ülkeyi sol partiler yönetiyor.
Ancak Salvador Allende yıllarının sosyalist, Hıristiyan-demokrat ve komünist partileri birleştiren Unidad Popular koalisyonunun komünistlerin yokluğundaki bir devamı niteliğini taşıyan Concertacion iktidarı döneminde; hele ki bunun Sosyalist lider Lagos başkanlığında devam eden son beş yılında, Şili belirgin bir rota değişikliğine girmiş değil.
Gelir dağılımındaki bozukluğun giderilemediği ve nüfusun yarıya yakınının yoksulluk sınırının altında yaşadığı ülke adalarını, hastanelerini, cezaevlerini birbiri ardına çokuluslu özel sermayeye teslim etti. Hattâ, başkent Santiago de Chile'nin insanların içinden geçmek için para ödediği caddelerini.
Askeri mahkemeler ve Anti-Terör Yasası
Pinochet yönetimi sonrasında kapsamlı bir anayasa değişikliğinin gerçekleşmediği Şili günümüzde hâlâ diktatörlük döneminin kurumları tarafından yönetiliyor. Sivil politik muhaliflerin hâlen askeri mahkemelerde yargılandığı ülkede demokrasiye geçildiği günden bu yana devletin güvenlik güçleri tarafından öldürülen sivillerin sayısı dört bini buluyor.
Yine bu dönemde kaybedilenlerin sayısı ise iki bin olarak tahmin ediliyor. Cezaevlerindeki beş yüz dolayında siyasal mahkumun çoğunluğunu oluşturanlar ise Amerika isminin henüz icat edilmemiş olduğu yüzyıllardan bu yana bu coğrafyada yaşayan Mapuche yerlilerinin temsilcileri ile onların toprak ve otonomi mücadelesinin savunucuları.
Esas olarak Mapuche yerli halkının mücadelesini hedef alan yeni ve sıkılaştırılmış bir anti-terör yasası ise yürürlüğe geçtiğimiz aylarda girdi.
Pinochet'den önce muhalifler yargılanıyor
İspanya yargısının başvurusu üzerine tutuklandığı Britanya'dan Lagos'un girişimleri ve dokunulmazlık gerekçesiyle salıverilen, ülkesinde ise şu an için yalnızca banka hesaplarındaki usûlsüzlükler gerekçesiyle yargılanan diktatör Pinochet'in yakınlarındakilerden birkaç kişi geçtiğimiz ay ve yıllarda işledikleri veya azmettirdikleri cinayetlerden ötürü yargı önüne çıkmışlarsa da, Şili'nin darbecilerle başarılı bir biçimde hesaplaştığını söylemek hayli güç.
Diktatörlük yıllarında yaşanan işkence ve cinayetlerde görev almış resmî görevliler ile faşistlerin isimlerinin elli yıl süreyle gizli tutulmasını özel bir yasayla güvence altına alan Şili'de, Pinochet rejimine karşı mücadele vermiş olanları koruyan bir yasa ise bulunmuyor.
Her ne kadar, komünist partisinin Pinochet rejimine karşı direnişin sembol ismine dönüşen kadın genel sekreteri Gladys Marin'in geçtiğimiz aylardaki ölümü üzerine Lagos hükümeti ulusal yas ilân ettiyse de, bu, ne sürgündeki muhaliflerin tamamının ülkeye rahatlıkla dönebildikleri anlamına geliyor, ne de cunta karşıtı eylemlere karışanların adli soruşturmalardan muaf tutulmasını sağlıyor.
Lagos yönetiminin komşu ülkede sürgünde yaşayan Sergio Galvarino Apablaza'nın iadesi yolundaki ısrarlı girişimleri ise, Arjantinli insan hakları savunucularının deyişiyle "hiç de komik olmayan bir şaka".
Galvarino'ya destek
Cuntayla mücadele etmek üzere 1983 yılında komünist partisi yönlendirmesiyle oluşturulan ve ismini ülkenin İspanya'dan ayrılış hareketinin kahramanından alan Manuel Rodriguez Yurtsever Cephesi'nin (FPMR) kurucuları arasında bulunan Sergio Galvarino, günümüzde ellili yaşlarını ortalamış bir Şili yurttaşı.
Darbe ertesi dönemde yeraltında yaşamaya başlayan, iç savaş yıllarındaysa Küba tarafından eğitilmiş diğer milislerle beraber Sandinista devrimini savunmak üzere Nikaragua'da bulunan Galvarino, ya da yaygın çağrılış biçimiyle "Commandante Salvador", FPMR kökenli MPMR'nin Pinochet'in başkanlıktan ayrılmasının hemen sonrasında gerçekleştirdiği iki eylemden sorumlu tutuluyor.
Şili'nin Interpol üzerinden yaptığı başvuru neticesinde 24 Kasım 2004 günü sürgünde yaşadığı Arjantin'de gözaltına alınan Galvarino hakkındaki derhâl iade talebi, bunun Arjantin yasalarına göre mümkün olmadığı gerekçesiyle reddedilmişti.
Avukatının davanın düşmesi yönündeki talebi Nisan ayında geri çevrilen Galvarino'nun iadesi istemi, Mayıs ayının ilk haftasında Şili tarafından bir kez daha yinelendi.Uruguay'da iktidarda bulunan Geniş Cephe koalisyonunun iki numarası, Tupamaros hareketi lideri Pepe Mujika'dan Meksika'daki Zapatista Ulusal Kurtuluş Cephesi'ne (EZLN'nin cephe örgütü FZLN) ve Arjantinli insan hakları kuruluşlarına uzanan geniş bir yelpaze, Galvarino'nun serbest bırakılmasını ve koruma altına alınmasını talep ediyor.(GÇ/EÜ)