Kendi adıma bu iki büyük günü yaşamış biri olmaktan gurur duyuyorum. 1970'de Silahtarda Rabak Elektrolit Bakır Fabrikası'nda işçi olarak çalışıyordum. Burada örgütlü bulunan DİSK'e bağlı Türkiye Maden-iş Sendikası'nın baştemsilciliğini yürütüyordum.
Sendikal mücadeleye yıllar önce başlamış ve belirli bir deney kazanmıştım. Aynı zamanda sendikamızın genel yönetim kurulu üyesiydim. Aslında 15-16 Haziran'a neden olan olayların ortaya çıkacağı daha önce belli olmuştu.
Çünkü bizlere sendikamız tarafından sürekli yapılan bilgilendirmelerde, getirilen yeni kanunun tamamen DİSK ve DİSK'e bağlı sendikalara yöneltilmiş olduğu anlatılıyordu.
"Hepimiz mücadeleye kararlıydık"
Ben ve benim gibi birçok arkadaş sendikalarımıza yöneltilen bu tertibin boşa çıkartılması için mücadeleye kararlıydık. DİSK de bu konuda çalışmalar yapmış ve bir Eylem Komitesi kurmuştu. DİSK yürütme ve yönetim kurullarının yapmış olduğu toplantılarda alınan kararları izliyor, bilgi sahibi oluyordum. Bu arada kanun meclisten geçince her şey daha da hızlandı.
14 Haziran 1970 Pazar günü Merter'de Lastik-iş binasında DİSK'e bağlı sendika yöneticileri, işçi ve lokal temsilcileri olarak toplandık. Bu toplantı oldukça canlıydı. Bütün arkadaşların kararlılığı dikkati çekiyordu.
Ben sendikamızın işyerlerindeki temsilci arkadaşlarla birlikteydim. Demir Döküm'den Turgut, Sungurlar'dan Adem, Arçelik'ten Remzi ve diğer arkadaşlar.. Hepsinin tepkilerini anlıyordum. Konuşan yöneticiler bize yasa hakkında bilgiler verdiler.
Ardından bizler de söz alarak görüşlerimizi söyledik. Tabii esas olarak DİSK'in alacağı kararları bekliyorduk. Konuşan arkadaşlar değişik eylem biçimlerini öneriyorlardı. En fazla ağır basan eğilim; büyük protesto mitingleriyle, iş bırakma yolundaydı.
"Direniş ağır basmıştı"
İşçiler tarafından çekilecek telgraflar, sendikaların yayın organları yoluyla tabandaki işçileri bilgilendirmesi gibi öneriler de vardı. Ama şunu kesinlikle tespit ettim ki; bütün arkadaşlar çok azimli ve kararlıydılar. Nasıl bir mücadele olursa, olsun sonuna kadar gideceklerdi. Direniş ağır basmıştı.
Toplantı büyük bir coşkuyla sona erdi. Genel başkan Kemal Türkler bütün önerilerin tek tek değerlendirileceğini, sendikalar kanalıyla bizlere sürekli bilgiler verileceğini söyledi.
Salondan toplu olarak çıkıp; Merter'den Londra Asfaltı'nın başına kadar yürüdük. Buradan da işyerlerine dağıldık. Herkes ertesi gün bir şeyler olacağı inancındaydı. Ayrıca 17 Haziran günü için büyük bir miting yapılacaktı.
Fabrikaya döndüğümde toplantıda alınan kararları, yapılan konuşmaları arkadaşlara anlattım. Yasanın neler getirdiğini açıkladım. Buna karşı direnmenin bir hak olduğunu belirttim. Aslında her şey hazır gibiydi. İşçi arkadaşlardan hiç tepki gelmedi. Ayrıca benim özel bir çaba sarfetmeme gerek yoktu.
"Türk-İş'li işçilerde bizimleydi"
Bir süre sonra radyoyu dinleyen işçi arkadaşlar haberlerde DİSK'in kanuna karşı çıktığını, protestoda bulunacağını öğrenmişlerdi. Silahtar'da haber tüm fabrikalara, işyerlerine, kahvelere ve hatta evlere yayılmıştı. Gece geç saatlere kadar kahveleri dolaştım, her yerde DİSK'in eylemi konuşuluyordu.
Silahtar'da DİSK'e, özellikle Maden-İş'e karşı büyük bir sempati olduğu için, işçi olsun, olmasın herkes bizi destekliyordu. Türk-İş'e bağlı sendikaların örgütlü olduğu işyerlerindeki arkadaşlar da bizimle birlikteydi. Sanki her şey önceden hazırlanmış gibiydi. Bu bana göre işçilerin sınıf yapısından kaynaklanan bir şeydi.
Gece geç saatlerde eve döndüğümde, eşim ertesi gün miting olup olmayacağını sordu. Ben evde yokken bazı arkadaşlar gelip, beni aramışlardı. Herkes ertesi gün miting olacağını tahmin etmiş. Direniş haberi ise her tarafa kendiliğinden yayılmıştı.
15 Haziran
15 Haziran Pazartesi sabahı erkenden, yaklaşık 06.00 civarında evden çıktım. Sendikamıza bağlı diğer işyerlerindeki temsilci arkadaşlarla buluştuk. Bir saat kadar işyerlerini gezdik. Daha gece vardiyaları çıkmamıştı. Amacımız işçilerin durumunu anlamaktı. Tümü kararlıydı ve bir şeyler bekliyorlardı.
Saat 07.30'da işyerine geldim. İşçi arkadaşlar kart basıp, içeriye girmişlerdi. Ancak işbaşı yapılmamıştı. Diğer temsilci arkadaşlarla görüştük; işçiler işbaşı yapmayacaklarını belirttiler, hemen direniş başladı. Bu arada yöneticiler beni ve diğer temsilcileri çağırdılar. Genel Müdür Bahir Ersöz, bize DİSK'in kararını basından öğrendiğini, yasada yapılan değişikliğe karşı tepki gösterilmesinin normal olduğunu söyledi.
Doğrusu bu kararını beklemiyorduk. Biz görüşme halindeyken bütün fabrika durmuştu. Saat sekiz civarındaydı. Herkes işi bırakmış tezgah başında oturuyordu. Dışarı çıkıp, çevreme şöyle bir baktım. Fabrikaların bacaları tütmüyordu, çukur sessizliğe gömülmüştü.
Bizim arkadaşlar ise çok neşeli ve kararlıydılar. Saat 10'a doğru başka fabrikalardan haberler gelmeye başladı. Bazı işyerlerinde işçiler dışarı çıkıp, yürüyüşe geçmişlerdi. Bu arada yer yer polis ve askerle çatışmaların olduğunu duyduk.
Ancak bizim işçiler o gün yürümedi. Bu arada Demir Döküm, Elektrometal ve Sungurlar fabrikalarından temsilciler ve işçiler bizim fabrikaya geldiler. Ben de diğer fabrikaları ve çevreyi gezdim. Öğleye doğru Eyüp ve Silahtar bölgesinde yürüyüşler oldu. İşçi arkadaşlar ellerinde pankartlarla çevrede yürüyüşler yaptılar.
Bu arada her vardiya değişiminde kart basılıyor, giren işçiler tezgahların başına geçiyor ama çalışmıyorlardı. Ben o geceyi fabrikada geçirdim. Arkadaşların moralleri oldukça yüksekti.
16 Haziran
16 Haziran Salı günü sabah vardiyasına gelen arkadaşları kart bastıktan sonra dışarı çıkardık. Bir süre sonra bütün arkadaşlar fabrikanın önünde toplanmışlardı. Önde Türk bayrağı ve ellerimizde pankartlarla yürüyüşe geçtik.
Kağıthane'ye doğru yürüyorduk. Her geçtiğimiz yerden bize işçiler katılıyordu. Kağıthane'den Cendere yoluyla Silahtarağa'ya gidecektik. Yürüyüş sırasında bölgedeki bütün fabrikaların katılmasıyla oldukça kalabalık bir kitle haline geldik.
Türk-İş üyesi işçilerin bulunduğu fabrikalar da işi bırakmış bize katılmışlardı. İşçi arkadaşlarımız coşku içinde sloganlar atıyor, hükümetin istifasını istiyorlardı. Bu arada polis ve asker de bizi izliyor ancak müdahale etmiyordu. Biz de olay çıkmamasına gayret ediyorduk. Demir Döküm'ün de bize katılmasıyla birlikte Eyüp'e kadar yürüdük.
Amacımız Beyazıd'a kadar yürümek ve diğer bölgelerden gelen işçilerle birlikte büyük bir gösteri yapmaktı. Bu sırada diğer bölgelerde çatışmalar çıktığını ve yaralılar olduğunu duydum.
Aynı anda bana DİSK'ten bir talimat geldi. Fabrikaya dönmemiz isteniyordu. Yürüyüşü tamamlayıp, fabrikaya döndüğümüzde saat beş olmuştu. Ben fabrikada işçilere direnişimizi sürdüreceğimizi söyledim. Bu arada DİSK'ten gelen yeni talimatta da direnişe devam etmemiz, ancak fabrikada hiçbir şekilde tahribata girişmememiz isteniyordu.
Ama, Merter'deki toplantıda 17 Haziran'da yapacağımız mitingin de iptal edildiği bildiriliyordu. Bu arada değişik haberler gelmeye başlamıştı. Çatışmalarda ölenlerin olduğu söyleniyordu. Topkapı'da, Kadıköy'de, Levent'te büyük çatışmalar olmuştu.
Sıkıyönetim
Bizim arkadaşların morali ise hiç bozulmamıştı. Tersine ertesi gün de aynı şekilde direnişe ve yürüyüşe devam için istekliydiler. Akşamleyin sıkıyönetimin ilan edildiğini ve DİSK yöneticilerinin gözaltına alındığını duyduk. Ben geceyi yine fabrikada geçirdim. Kaç gündür çok az uyku uyumuştum.
Ertesi sabah sıkıyönetime rağmen direnişler devam etti. Bizim fabrikanın yanı sıra Demir Döküm, Elektrometal ve Sungurlar da direnişi sürdürüyordu. 18 Haziran'da fabrikaya garnizon komutanı geldi. Yanında yüksek rütbeli subaylar ve emniyet görevlileri vardı.
Beni çağırıp, işçilere işbaşı yaptırmamı istediler. Ben kendisine "Buyrun, siz söyleyin de çalışsınlar" diye cevap verdim. Komutan "Neden çalışmıyorsunuz?" diye sorunca, bütün işçiler "kanun değişsin, yöneticilerimiz serbest bırakılsın" diye cevap verdiler. Komutan şaşırmıştı.
Beni ve diğer temsilcileri bir odaya kapatarak, "tutuklu olduğumuzu" söyledi. Kapıya da iki er koydurttu. Bizi kapattıktan sonra yeniden işçilerle görüşmeye gitmiş ama işçiler yine işbaşı yapmamışlardı. Sonunda bizi serbest bırakmak zorunda kaldılar.
Cuma günü tekrar geldiler. Bize bütün fabrikaların işbaşı yaptıklarını söylüyorlardı. Oysa biz Sungurlar ve Demir Döküm'de de direnişin devam ettiğini biliyorduk. Sekiz gün süren direnişten sonra işbaşı yaptığımızda işverenle anlaşmış, kayıplarımızın ödeneceği ve hiçbir işçinin işten atılmayacağı ve koğuşturmaya uğramayacağı yolunda teminat almıştık.
"Tam bir sınıf dayanışması"
Bu arada benim hakkımda gıyabi tutuklama kararı çıkmıştı. Aynı şekilde Demir Döküm temsilcisi Turgut Alaağaç, Sungurlar'dan Adem Sevinç, Recep Akgül ve Neşet Demircan gibi arkadaşlar da bu olaydan dolayı tutuklandılar. Üç gün sonra da teslim oldum.
İlk kez tutuklanıyordum. Önce Maltepe'de yattık, daha sonra dava sivil adliyeye verilince buradan sivil cezaevine gittik ve doksan gün sonra tahliye oldum. Tutukluyken moralimiz son derece yerindeydi.
Ziyaret günlerinde işçiler kitle halinde cezaevine geliyorlardı. Bu arada evlerimiz ziyaret ediliyor, ihtiyaçlarımız bizim gibi işçi arkadaşlar tarafından karşılanıyordu.
Bu tam bir sınıf dayanışmasıydı. 15-16 Haziran'ı böyle bir ortamda yaşamış olduğum çok memnundum. Çünkü işçi sınıfı bize sahip çıkmış, haklılığımızı tespit etmişti.(CA/EÜ)
* Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi, 7.Cilt, sayfa 2150.