Emniyet Genel Müdürlüğü Sözcüsü İsmail Çalışkan'sa, Diyarbakır'da güvenlik güçlerinin sağduyulu davranarak olayların büyümesini engellediğini söyledi.
Diyarbakır Barosu Yönetim Kurulu üyesi Avukat Meral Danış Beştaş, "Son birkaç gündür süren olaylarda, kolluk kuvvetlerinin ateşli silah kullanması kabul edilemez. Göstericilerde ateşli silah yoktu" dedi.
"Denk bir aletle, yöntemle def etme olanağı varken, orantısız kuvvet kullanıldı."
Gösterilere müdahalede yalnızca polisin değil, askerlerin ve özel harekat timlerinin de kullanıldığını anımsatan Danış Beştaş, "Kolluk kuvvetleri bu tip yasadışı gösterileri dağıtırken yasalar çerçevesinde davranmak durumunda. Etkisiz hale getirip yakalaması, adli mercilere sevk etmesi gerekirdi. Sivillerin, çocukların ölümüne sebebiyet verdiler" dedi.
Danış Beştaş, öldürülen 9 yaşındaki Abdullah Duran'ın göstericilerin arasında değil, evinde olduğuna da dikkat çekti.
Savcılar derhal harekete geçmeli ve soruşturmaya başlamalı
Danış Beştaş'ın yanı sıra, İnsan Hakları Derneği'nin eski başkanı Hüsnü Öndül ve İstanbul Barosu avukatlarından Ergin Cinmen, savcıların derhal, kendiliğinden harekete geçip göstericilere karşı ateşli silah kullanılmasına dair emir veren amirlerin ve ölümlere neden olan kolluk kuvveti mensuplarının soruşturulması gerektiğini söyledi.
Danış Beştaş, "En temel hak olan yaşam hakkı ortadan kaldırıldı. Bu durumda, ateş emrini veren de, uygulayan da sorumludur" dedi.
Hukukçular, her bir ölüm olayının ayrı bir suç olduğunu, hepsi için ayrı ayrı yapılacak incelemede şu noktaların aydınlatılması gerektiğini söylüyorlar:
* İlk hazırlanan vücut muayene raporlarından ve otopsi raporlarından, mermilerin vücuda giriş ve çıkış yönü saptanmalı.
* Otopsi raporlarından ve olay yerindeki mermi kovanlarından yola çıkarak kişilerin hangi silahla öldürüldüğü saptanmalı.
* Görgü tanıklarının ve kolluk kuvvetlerinin ifadeleri alınmalı.
Cinmen, raporlarda yer alan merminin vücuda giriş ve çıkış bilgilerinin neden önemli olduğunu şöyle açıklıyor:
" Hakkari'deki gösterilerde ateşli silahla ölenlerin otopsileri, mermilerin yukarıdan geldiğini gösterdi. Bu yukarıda mevzilenmiş kişiler olduğunu ve hedef gözetilerek ateş edildiğini ortaya çıkardı."
Öndül de, savcıların ölüm olaylarını, suç duyurusuna gerek olmaksızın, kendiliğinden araştırmak zorunda olduğunu anımsattı.
Polisin, askerin göstericilere ateş etme hakkı yok
Öndül, Birleşmiş Milletler'in (BM) Kolluk Kuvvetlerinin Kuvvet ve Ateşli Silah Kullanımına Dair Temel İlkeleri'ni anımsatarak, "İlkeler, silah kullanmayı istisnai bir uygulama olarak değerlendirir" dedi..
"Kolluk kuvvetlerinin kuvvet ve ateşli silah kullanımında açık zorunluluk olmalı; kuvvet orantılı olmalı. Taş atan eylemciye, kesinlikle, ama kesinlikle ateşli silah kullanılamaz. Kullanıldığında da, havaya, öldürücü olmayan bölgelere ateş edilmek zorunda. Silah kullanmadan önce uyarı, ikna, barikat kurma gibi önlemler alınmalı. Aşamalı, tedrici önlem gerekir."
İnsan Hakları İzleme Örgütü, Kasım 2005'te göstericilerin öldürüldüğü olaylara dair açıklamasında, "Kalabalığın silah kullandığına dair hiçbir kanıt yok. Sokakları boşaltmak için otomatik silah kullanmak açıkça orantısız kuvvet kullanımı" demişti.
Cinmen ve Danış Beştaş da, iç hukuka göre polisin silah kullanabileceği durumların belli olduğunu söylediler.
Buna göre, kolluk kuvvetleri, ancak meşru müdafaa halinde, hayat kurtarmak için veya kaçınılmaz olduğunda ateşli silah kullanabilirler.
BM Ateşli Silah İlkeleri'nin 9. maddesi, "polis memurlarının, kendilerini savunma amacı ya da ölüm veya ciddi yaralanma tehlikesine karşı diğerlerini savunma amacı dışında kişilere karşı ateşli silah kullanmaması gerektiğini", "ateşli silahların kasıtlı olarak öldürücü nitelikte kullanımının ancak, hayatı korumak için kaçınılmaz olduğu durumlarda uygulanabileceğini" öngörüyor.
İlkelerin 13 ve 14. maddeleriyse şöyle:
"Yasadışı olan ancak şiddete başvurmayan toplulukların dağıtılmasında, kolluk kuvvetleri kuvvet kullanmaktan kaçınacak, bunun mümkün olmadığı durumlarda da gerekli asgari derecede kuvvete başvuracaktır."
"Şiddete başvuran toplulukların dağıtılmasında, kolluk kuvvetleri, yalnızca daha az tehlikeli araçları kullanmanın mümkün olmadığı durumlarda ve yalnızca gerekli asgari derecede ateşli silahlardan yararlanabilir. Kolluk kuvvetleri, 9. İlke'de belirtilen şartlar haricinde, bu gibi durumlarda ateşli silah kullanmayacaktır."
Öndül: Yargısız infazlarda cezasızlık yaygın
Öndül, savcıların derhal harekete geçmesi gerektiğini söyledikten sonra, "Ama, Türkiye'de bu tür olaylarda cezasızlık yaygın" diye ekliyor.
"Devletin yetkilerini kullananlar, çok rahat bir şekilde ateşli silaha başvurabiliyorlar; doğrudan doğruya hedefe ateş edebiliyorlar. Bu yollara başvuranlar da ne yazık ki yargı sistemi tarafından korunuyor."
"19 Aralık cezaevleri operasyonlarıyla, 1996'da Diyarbakır cezaevinde 10 tutukluyu kafalarını parçalayarak öldüren görevlilerle, Kaymazlar davasıyla ilgili mahkeme tutumları, 1995'te Gazi olaylarında 17 kişinin öldürülmesi, hep bunun örnekleri. Sadece işkencenin değil, yargısız infazların cezasızlığı da sürüyor."
"Medya yaşam hakkını esas almak zorunda"
Öndül, medyanın da olaylarla ilgili haberlerde, yaşam hakkını ve insan hakları hukukunu esas alması gerektiğini söylüyor.
"Yayınlar, ne yazık ki, insan hakları hukuku ilkelerine uygun kültürün oluşmasına değil, tersine, bu hukuku hiçe sayan anlayışın yerleşmesine yönelik." (TK)