Haberin İngilizcesi için tıklayın
Erdoğan'ın Kıbrıs'ta bir Saray yaptırmak üzere KKTC Meclisi'nin bilgisi dışında hükümetle girdiği ilişkiler muhaleftten güçlü bir tepkiyle karşılaştı. Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) Lefkoşa Milletvekili Doğuş Derya'nın önceki gün parlamentoda yaptığı konuşma gün boyu Kuzey Kıbrıs ve Türkiye'de sosyal medyayı "salladı".
Doğuş Derya'nın KKTC Meclisi'ndeki konuşma kaydı |
Doğuş Derya'nın konuşması, esasen KKTC yöneticilerine yöneltilmiş bir eleştiri olmanın yanı sıra KKTC-Türkiye ilişkilerine ve adanın kuzeyinin Türkiye tarafından sömürgeleştirilmesine karşı da güçlü ve kapsamlı bir eleştiri olarak dikkatleri üzerinde topladı ve binlerce kez paylaşıldı, alıntılandı ve yorumlandı. Doğuş Derya'nın şimdiden parlamenter eleştiri klasikleri arasına girmeyi hak eden konuşmasının başlıca bölümlerinin çözümlerini paylaşıyoruz.
Türkiye'yle kurduğumuz bağımlılık ilişkisi
bize lütufmuş gibi aktarılıyor
[...] Biraz Emrah bey'in konuşmalarına cevap verip ondan sonra başlayalım. Madem kendisi rica etti çıktı burada işte Geçitköy barajına yapılan yatırımı kaçak yapılmış pandemi hastanesini, ihaleleri Türkiye'de açılmış köy yollarını örnek vererek, bunların hepsi sanki bize bir hibe imiş gibi ifade ederek Kıbrıslı Türklerin hanesine borç olarak yazılan bazı yatırımları, 2010'da İhsan Bey'in imzalamış olduğu ve bugün boruların dahi parasını faturalarımız aracılığıyla ödediğimiz ve kendi yeraltı sularımızı satın alır duruma geldiğimiz su projesini bir lütuf olarak aktardı.
Bu ülkedeki insanların hakları ve iradesinin gasp edilmesiyle ilgili bir gayesi olmayan bir partinin mensubu olarak zaten bunun üzerinden bir şükran edebiyatı yapması şaşırtıcı değil. Kıbrıslı Türkler Annan planına "evet" dedikleri için bugüne kadar Avrupa Birliği üzerinden Kıbrıslı Türk toplumunun inkişafı için ayrılmış para 2006'dan bu yana 600 milyon Avro'yu da geçmiştir. İsterseniz bir kıyaslayın bugünkü kurdan bir, 600 milyon euro'yu çarpın, yani maalesef adadaki siyasi sorun çözümsüz olduğu için Türkiye'yle kurduğumuz bağımlılık ilişkileri sürekli olarak bize sanki bir şey lütfediliyormuş gibi aktarılıyor ve bu toplumun ihtiyacı olmayan meseleler bize yukarıdan bütün başka sorunlarımız göz ardı edilerek baypas edilerek getiriliyor ve külliye gibi dayatılıyor. Külliyeyi bir park olarak sunmak burada Emrah bey enteresan -belli ki savunuyorsunuz çünkü şu anda toplumun ihtiyacı olmayan bir projeyi ve "parka niye karşı çıkıyorsunuz" diyorsunuz. Dünyanın neresinde ağaçlar sökülerek bir park yapılmış [...]
[...] Külliyeye mi ihtiyacınız vardı zaten devlet olduğunuzu ispatlamak için. Onu da geçtim. "Kıbrıslı Türkleri heyecanlandırmış" demiş. Oğuzhan Bey. Heyecanlanan bir Kıbrıslı Türk görmedim ama sinirlenen çok Kıbrıslı Türk gördüm. Günde üç kadının şiddete maruz kaldığı için polise başvurduğu, haftada iki çocuğun istismar edildiği, yoksullaşmanın derinleştiği mülksüzler çeşmenin tavan yaptığı bir ülkede, 2 milyar 500 milyon küsur sırf Türkiye'de yapılan işlerin buradaki bir uzantısı olarak yandaş firmalara para aktarımı için yapılan bir proje. Bakın meseleyi doğru yerden tartışalım. Çünkü ülkede yarattığımız tahribatı yoksullaşmayı, hukuk ihlalini, anayasa ihlalini, Kıptek'te yapılan yolsuzlukları konuşmayalım diye ayaklarımızın içinde sürekli böyle bir top atıp bizi bunlarla meşgul etmeye çalışıyorsunuz.
Bir yerde saraylar artıyorsa orada
Cumhuriyet rejimi risk altında demektir
Doğrudan siyaset bilimi üzerinden söyleyeceğim size. Çünkü meselenin özü budur. Şimdi tarihte saraylar, cumhuriyetler ortaya çıkmaya başladığı andan itibaren azalır. Saray ve Cumhuriyet rejimleri arasında bir asimetri vardır. Saraylarda kimler oturur, krallar, padişahlar oturur. Cumhuriyet yani cumhur=halk rejimi demek olan cumhuriyette saraylar azaltılır ve kamu kaynakları halkın ürettiği artı değer Sarayda oturan bir kişinin lüksleri, ihtiyaçları ve ihtirasları için değil, tüm topluma yaygınlaştırılarak sağlık hizmeti, yol hizmeti, okul hizmeti olarak vuku bulur. Bu on sekizinci yüzyıldan beridir böyledir. Fransız ihtilalinden itibaren böyledir. Bir yerde saraylar artıyorsa orada Cumhuriyet rejimi risk altında demektir. Yani bugün Türkiye'nin her ilinin neredeyse bir şantiyeye dönüştüren zihniyet aslında halk menfaati üzerinden yatırım yapmak yerine saraylara yatırım yaparak "itibarı" binada gören ve insanların yoksullaşması, maruz kaldığı şiddeti durdurmak üzerinden değil de belli, küçük bir otokratik elit grubun çıkarları üzerinden fonksiyon gösteren bir yapılanmadır ve siz imzaladığımız protokoller aracılığıyla emri vaki, talebimiz olmayan saraylar aracılığıyla bu otokratik kültürü aslında ülkeye ihraç etmenin taşeronu haline geldiniz.
Kıbrıs'ta Türk toplumunu parya haline getirdiniz
Bu tartışma şimdi başlamadı. Ersin Tatar Bey'in kendisi ilk külliye tartışması başlatıldığında, "ya bunu ben kendim talep etmedim, öyle uygun görmüşler" dedi bunu bir televizyon programında. Daha sonra gazeteye de yansıdı. Açın arşivi bakın. bir televizyon programında kendi ağzıyla söyledi fakat talimatla "gel, otur, kalk, açıklama yap" diye öyle bir devretmiş durumdasınız ki iradeyi ve Kıbrıs'ta türk toplumunun bütün varlığını parya durumuna getirmiş durumdasınız ki -kendi hayatı hakkında söz hakkına sahip olmayan köle eleştirilmeye mahku. bir kast sistemi içerisinde tamamen kapatılmış insan grubu demektir parya- bizi şu anda hapsetmiş olduğunuz siyasal durum bu.
Başkanlık binaları parlamento
binalarından büyük olmaya başlayınca
Kendi ihtiyaçlarımızı, toplumsal irademizi, kendi kurumlarımızın vermesi gereken vizeleri izinleri konuşmayalım diye bu ülkedeki iradenin gasp edildiğini, Türkiye'de yeni osmanlıcı ideoloji çerçevesinde her yere gösteriş olsun diye dikilen sarayların Türkiye insanına yarattığı maliyeti konuşmayalım diye bir hamasete boğmaya çalışıyorsunuz. Bakın Atatürk Orman Çiftliğinin birinci derece doğal ve tarihi SİT alanı statüsü Türkiye'de ilk külliye yapılacağı zaman bir kaldırıldığında ve bugün artık günlük on milyon lira gideri olan o heyula gibi bina sırf "itibardan tasarruf olmaz" denilerek yapıldığı için o dönemde mimar mühendis odaları, Türkiye'deki mimar mühendis odaları da bu külliyeye karşı dava açmışlardı. Ve hukuk ihlali aynen pandemi hastanemizin kaçak olarak yapılması gibi aynen şu anda sizin park olarak sunmaya çalıştığınız ve bizim siyasal sistemimiz ile hiçbir bağlantısı olmayan -çünkü bizde bir başkanlık rejimi yok- Başkanlık binaları parlamento binalarından daha büyük olduğu zaman bunun ne demek anlamına geldiğini biliyoruz.
Binayla mı güçlenir demokrasi,
anayasaya sahip çıkarak mı?
Hasan bey, demokrasiye olan inancımızdan yola çıkarak "bu binaya taşınacağız, demokrasi güçlenecek" dedi. Binayla mı güçlenir? Demokrasi yoksa anayasaya sahip çıkarak mı? Binayla mı güçleni, demokrasi yoksa yasalara sahip çıkarak mı? Yani siz sırf partisel menfaatleriniz için belediyeleri bir talimatla hiçbir doğru düzgün hazırlık yapmadan anayasaya aykırı bir şekilde kapatmaya kalkacaksınız, seçim tarihiyle oynayacaksınız daha sonra binalarla demokrasi sağlanacakmış. Üstelik de hiçbir şekilde vizeler indirilmemiş izin alınmamış bir gecede gecekondu gibi -hangisidir gecekondu, şu anda Ersin Bey'in oturduğu, yıllar boyunca sayın Rauf Denktaş'ın, Derviş Eroğlu Bey'in, Mehmet Ali Talat Bey'in, Akıncı Bey'in oturduğu bina mı gecekondu, yoksa bir gecede çalışanlarının çoğu yabancı işçi olan bir şirketin kazmalarla küreklerle daldığı bir yerde kazı yapması mıdır gecekondu?
Böyle bir emri vaki olabilir mi? İşte bir bakan çıkıyor, "bir sürü insan bundan ekmek yiyecek de, karşı çıkıyorlar da,,," Kıbrıs Türk halkına hakaret edercesine saçma sapan demeçler vererek halk arasında kutuplaşma yaratmaya çalışıyor. Yahu biz o alana girdik: Tellerden atlayanlardan bir tanesi de bendim. Yurdumdan koparılan bir şey var orada, ben yurduma, yurt hakkına sahip çıkıyorum.
[Erdoğan'ın 12 sarayını sayıyor] Saray bolluğuna bakın arkadaşlar, sarayımız mı eksik, külliyemiz mi eksik. Git Cengiz Topel Hastanesi'ne. Duvarlar küflenmiş, bir hastaların kullandığı çeşme, yine ağzı paslıdır. Devlet Hastanesinde çatır çatır -bir sürü makine eksiği var- insanlar sebepsiz yere vefat ediyor, sebeplerini bulmaya çalışıyoruz. Doktorlar ayakta, okullarda öğretmenler ayakta. Ya bugün okul açıldı. Çocuğunun kırtasiye ihtiyaçlarını gideremeyen insanlar var. Yetersiz beslenme sorunu var bu ülkede artık yeni evlenen gençler bir gün bir evim olur. Belki mortgage usulü de borçlanırsam da kredi öderim gibi bir hayale bile giremiyorlar. Geleceğe yürüyecektiniz ya bu memleketi bin dokuz yüz altmış lara geri döndürdünüz.
Bu ülkede kararları biz veririz
Kıbrıslı Türkler, yüksek lisans yapan, doktora yapan Kıbrıslı Türkler, güneyde asgari ücrete çalışıyorlar. Sizin dediğiniz nedir ya Allah aşkına sizin dediğiniz nedir? Bu ülkede kendimizin ihtiyacı olan şeylere biz karar veririz. Biz karar veririz, birileri gelip bizim adımıza konuşmasın diye bu toplum yıllarca Kıbrıslı rumlara karşı eşitlik mücadelesi verdi. Ben senin azınlığın değilim. Ben bu ülkenin eşit kurucu ortaklarındanım dediği için mücadele verdi. Şimdi kimisi kredi, kimisi hibe adı altında tamamen Türkiye'de "inşaat ya Resulallah" ideolojisi üzerinden Türkiye'de hiçbir doğal alan bırakmayan, bütün kültürel mirasının üstünden buldozerlerle, iş makineleriyle geçen bir müteahhit zihniyeti, ülkenin kaynaklarını kemiren bir zihniyetin şantiyesi haline getirmek istiyorlar adanın kuzeyini.
2020 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden beri
Kıbrıslı Türkler'inkendi seçtikleri insanlarca
yönetilme hakkı gasp ediliyor
Burada bizim oturup düşünmemiz lazım. İrade gasp edilirken yurt hakkımız gasp edilirken bunu kendi müteahhitlerimize de söylüyorum. Betondan bugün para kazanacak diye. Dün güya karşıydı, bugün değildir. Yahu İskele'de tarımsal arazi kalmadı. Bundan sonraki nesillerin, yiyeceğiniz sebzeleri yetiştirecek araziniz yok. Kıbrıslı Türkler dairelerini, hayvanlarını, tarlalarını satıyor KKTC vatandaşları. Siz hükümet olarak yabancıların aldığı mal sayısını arttırıyor musunuz? İsrailli geliyor, Rus geliyor, işte ucuz iş gücü olarak da Pakistanlı geliyor. Kırgız geliyor, Türkmen geliyor. Böyle bir kendi ülkemizde nüfus olarak azınlığa düştüğümüz bir vaziyet çıkıyor ortaya. Bu ülkeye gelen insanların insan haklarını sağlamadan, insan haysiyetine yaraşır bir hayat yaşamalarını sağlamadan devlet edebiyatı yapmayın. Egemenliğimizin göstergesi olarak çok sembolik bir değeri var -galiba bunda Özdemir Berova bey söylemişti- Ya sen neresinde egemensin, kendi kararlarını alamıyorsun? 2020 cumhurbaşkanlığı seçimlerinden beridir Kıbrıslı Türklerin kendi seçtikleri insanlar tarafından yönetilme hakkı gasp ediliyor. Ulusal Birlik Partisi'nin (UBP) kurultayında yüzde 60 oy alan Faiz Sucuoğlu'ya Başbakanlık yaptırmadılar. UBP kendi kendini yönetme kabiliyetine bile sahip değil. Nasıl memleketi yönetecek? Ondan sonra burada bir külliye edebiyatı üzerinden gidiyorsunuz.
Çöküyorlar, kendi evimizde misafir muamelesi görüyoruz
Sevgili arkadaşlar. Devlet olmakla ilgili bir iddianız olacaksa her şeyden önce o topraklarda yaşayan insanların temel hak ve özgürlükleri ve alacağı sosyal hizmetleri artıracaksınız. Vazgeçin bu "gigantic" [devasa] dedikleri, kendini büyük göstermek için binadan, silahtan, delikanlı açıklamalardan medet uman, buram buram ataerki, buram buram muhafazakârlık, buram buram ötekileştirme kokan ortaçağ zihniyetinden vazgeçin. Dünya bunları on sekizinci yüzyıldan itibaren bitirdi. Bizi şu anda "back to past", geriye çekmeye çalışıyorsunuz. Kıbrıslı Türk toplumu aydın bir toplumdur. Bu ülkeye gelip bu ülkeyi yurt bilen herkes bu ülkede insanca yaşayabilme kapasitesi var diye yaşama konusunda ısrar ediyordu. Şimdi valizini toplayıp göç eder oldu ve burada işte "yerleşke" deniliyor değil mi adına? Bir "yerleşme" sorunu var değil mi Erkut bey? Yani aslında "yerleş-me", "çök-me", evet, çökme var, yerleşiyorlar bir yerlere. Biz kendi evimizde misafir muamelesi görüyoruz artık. Niye? Sizin gibi arkadaşlar, şu anda içinden geçtiğimiz bu konjonktürde dünyada ne oluyor, ne bitiyor ve bize yapılmaya çalışılan şey nasıl bir zihniyetin ve gelecek muhayyilesinin tezahürüdür, bunu görmediğiniz için.
Sarayları olan ama sosyal devlet olmayan
bir yer seçime giderken savaş tehditini arttırır
Son olarak [...] şunu söyleyeyim, silahlanmaya karşıyız, hepimiz karşıyız. Ister Güney Kıbrıs, ister Türkiye adayı kendisi silah deposu olarak görüp bizim üzerimizden -bunca zaman savaş acısı çekmiş, üstelik de turizm ülkesi olan bir Kıbrıs'ın savaş tehdidiyle motor sektörlerinden birinin ne kadar etkileneceğini de hesaplarsak. Ama şunu hatırlatmak isterim size gene bizim haberimiz olmadan Geçitkale'ye insansız hava aracı (İHA) ve silahlı insansız hava aracı (SİHA) yerleştirmeye başladığında Türkiye Cumhuriyeti Ersin Bey başbakandı ve haberi yoktu, haberi yoktu. Biz T R T den duyduk, Geçitkale'ye bunların yerleştirileceğini.
Madem silahlanmaya karşıydınız niye bunu söylemediniz? O dönemde niye bunu söylemediniz? Ben bu ülkede NATO üssü de İngiliz üssü de hiçbir savaş gücünün de bulunmasını istemeyen bir gelenekten geliyorum. Peki siz, siz silahlandığınız zaman "vatan, millet, Sakarya", tehdit oluşturduğunuz zaman okey. Ama, iki yıl önce kalkmış silah ambargosu. Amerika benim bildiğim kadarıyla iki yıl önce kaldırdı silah ambargosunu . Bunu yeniliyor. Niye bunu şu anda gündeme getiriyorlar? Filiz hanım biliyor musunuz? Türkiye seçim sathı mailine girdi. İnsanların tenceresinde kaynayan aş olmadığı için şiddet bugün OECD ülkeleri arasında, yüz otuz dört ülke arasında Türkiye şiddet oranları açısından 97. sıradadır. Anladın mı ne olduğunu yani? Şunu demeye çalışıyorum. Şiddet kültürü üzerinden besleniyor insanlar. Seçmeni konsolide etmek için belli dönemlerde milliyetçilik ve muhafazakârlık [...] Seçim döneminde seçim dönemlerinde insanları işte yoksullaşma konuşmasın diye [...] Sarayları olan ama sosyal devlet olmayan bir yer seçime giderken ne yapar biliyor musun? Savaş tehdidini artırır. Bazen Suriye olur bu bazen Yunanistan olur. Bu birilerini "öteki" ilan etmek zorundadır ki, kendi seçmenini konsolide etsin ve Kıbrıs da şu anda bu anlamda bir repertuar.
Yunanistan sürekli açıklama yapıyor "Türkiye diyor istediği kadar provoke etsin biz savaş yapmayacağız" diyor -oradaki yönetimin de çok akıllı olduğunu düşündüğümden değil- ama birileri milliyetçilik yarışına girdi diye bu ülkenin evlatlarının geleceği ortadan kalkıyor ben bundan bahsediyorum. Bir Kıbrıslı yurtsever, bir Kıbrıslı Türk olarak konuşuyorum.
Önce Erdoğan tanısın KKTC'yi, burada ayrı bir devlet olduğunu...
Onun için futbol taraftarı gibi ele almayacaksın bu konuları. Senin ülkene ne oluyor ona bakacaksın. Biz bu ülkede silahlanmaya karşı her türlü militarist hareketin kendisine karşı federal çözümü, siyasi eşitliğe dayalı iki bölgeli, iki toplumlu federal çözümü savunmaya devam edeceğiz. İsteyen istediği yerde hamaseti yapsın. İşte "KKTC'yi tanıyın" demiş sayın Erdoğan. Önce kendileri tanısınlar lütfen, bu ülkede ayrı bir devlet olduğunu, ülkenin kurumları olduğunu, bu ülkenin Parlamentosu olduğunu lütfen kendilerini tanısınlar önce.
Ve siz de bunları sorgulayın. Çok konforludur biliyorum biat kültürü içerisinden buradan gelip birilerine teşekkür etmek ve siyasi ikbalini ona bağlamak. Ama siz bu ülkenin vekilisiniz. Teşekkür ederim, saygılar sunarım.
(AEK)