Haber malum: emniyet güçleri tarafından uzun zamandır arandığı açıklanan DHKP-C üyesi Eyüp Beyaz -bu yazı yazıldığı sıralarda, Cuma günü- üzerinde bir bomba düzeneğiyle Adalet Bakanlığı binasına girmek istedi.
Kapıdaki arama sırasında, üzerindeki düzenek fark edildi, yere yatırılarak kelepçelendi ve hala nasıl olduğunu bilmediğimiz bir şekilde kelepçeliyken kaçarak binadan çıktı.
Bundan sonra olanlar hem o anda alanda olanlar için hem de emniyet güçleri için vahim...
Eyüp Beyaz, elleri kelepçeli bir şekilde kaçarken polisin dur ihtarına uymayınca, polis üzerinde bomba olan birine yapılması gerekeni yapmış, Beyaz'ın ayağına bir el ateş etmiş ve hareket kabiliyetini kısıtlamış.
Ancak ondan sonra başka bir polis, Beyaz'ın kelepçeli elleriyle bombayı patlatmaya çalıştığını fark etmiş! ve bu kez kesin atışı yapmış. Beyaz kafasından aldığı bir kurşunla olay yerinde öldü.
Elbette polis böyle bir riskli olayda gerekliyse silah kullanmalı. Ancak olayın olduğu anda kelepçelenen bir zanlıyı yakalamak için, üstelik de zaten ayağından da vurmuşken, bir de kafasına ateş etmek ne kadar makuldür, kafamda dolaşan soru bu...
Bombalı paketi tekmelemek...
Eyüp Beyaz üzerinde bir bombayla Adalet Bakanlığı binasına girmeye çalıştı, yakalandı, üzerinde bomba olduğu halde kelepçelendi, kelepçeli olduğu halde kaçtı, kaçarken polis tarafından durdurulmak amacıyla vuruldu, vurulduğu halde kaçmaya devam etti ve kaçmaya devam ederken başka bir polis tarafından bu kez kafasına bir el ateş edilmesi sonucu öldürüldü.
Polisin o andaki paniğini ve rasyonel düşünememe halini anlamaya çalışıyorum saatlerdir. Ancak yine de üzerinde bomba olan birine ateş etme fikrini havsalam almıyor.
Bunun adamın durdurulamamasından daha tehlikeli olduğunu o anda kimsenin fark etmemesi korkunç bir şey. Zira üzerinde bomba varken birine ateş etmek o bombayı patlayacağı yoksa da patlatma riskine girmek demek bence...
Emniyet güçleri yaşananların ardından iki açıklama yaptı:
Birincisi şüphelinin üzerindeki bombayı patlatmaya çalıştığı, bu nedenle ateş edildiği yönündeydi. Aynı emniyet güçlerinin şüphelinin zaten kelepçelendiğini söylediğini anımsarsak, elleri kelepçeli birinin bir bombayı nasıl olup da patlatmaya kalktığını anlamak çok mümkün değil.
Öte yandan emniyetin yaptığı ikinci açıklama ise Beyaz'ın kimliğiyle ilgili. Eyüp Beyaz 2003 yılı sonundan beri "canlı bomba eylemi yapabilir" zannıyla aranıyordu. Daha önceki olası eylemleri arasında NATO Zirvesi ve başbakanın oğlu Bilal Erdoğan'ın düğünü de vardı.
Sonuçta emniyet güçlerinin daha önceki bombalı paketlere tekme atarak kontrol etme, "bize bir şey olmaz" mantığıyla bombalı paketlere yaklaşma davranışlarına bir de vücudunda bomba taşıyan birine ateş açma da eklenmiş oldu.
Polisin eğitimi değişmeli
Mevzu elbette çok riskli. Kimse üzerinde bomba olan bir adamı salın, ortalıkta dolaşsın demiyor. Ancak zaten halihazırda yakaladığınız bir adamı, kelepçeli ve bombalı bir halde elinizden kaçırmak, ondan sonra da üzerindeki bomba henüz etkisiz hale getirilmemişken, yaralı bir adamı vurarak öldürmek de ne oluyor?
Polisin risk almadığı, keskin bir nişancılık örneğiyle şüpheliyi vurduğunu düşünebiliriz. Ancak emniyet güçlerinin elleri kelepçeli birini tehlikeli olduğu gerekçesiyle yetkileri dahilinde vurmaları sırasında etraftaki insanları daha fazla riske attıkları da bir gerçek.
Ateş açıldığı sırada bomba da patlayabilirdi. Neyse ki patlamadı, Eyüp Beyaz dışında kimse de ölmedi. Türkiye'de emniyet kuvvetlerinin bu tarz riskli durumlarda genelde duygusal ve tepkisel davrandıkları bir sır değil.
Dur ihtarına uymayan çocuklara ateş eden, riskli her anda silahına sarılan bir emniyet sisteminden söz ediyoruz zira.
Belli ki değişmesi gereken emniyet kuvvetlerinin eğitim şekli. Yaptıkları iş doğrultusunda daha dikkatli ve az zarar verir bir eğitimden geçmeleri ve tepkisel davranmamaları şart. Aksi takdirde, aynen dün yaşandığı gibi şüpheli de olsa birilerinin öldürülmesinin önüne geçmek mümkün olmayacak.
Zira şüphelilerin de, suçluların da herkes gibi yaşam hakkı var ve adalet adaletin işi...(ÇM/EÜ)