"ABD'de 11 Eylül sonrası çıkan benzer yasalarla da binlerce Müslüman sadece komşuları ihbar ettiği için cezaevine konuldu. Amaç toplumu olağanüstü yöntemlerle kontrol altında tutmak. Bunu bir suçla mücadele yöntemi olmadığı açık."
Terörle Mücadele Kanunu'na (TMK) 2006'daki değişiklikle giren ancak bugüne dek uygulanmamış olan "muhbir vatandaşlık" uygulaması, yönetmelikteki düzenlemenin ardından hayata geçiyor.
1991'de yürürlüğe giren 3713 sayılı TMK'da, 29 Haziran 2006'da yapılan değişiklikle kabul edilen 19. maddenin uygulaması için, İçişleri Bakanlığı'nca hazırlanan yönetmelik taslağı görüş için ilgili birimlere gönderildi.
Taslağın detaylarında anlaşmaya varılması halinde, yönetmelik Resmi Gazete'de yayınlanmasının ardından yürürlüğe girecek. Yönetmelikle, hangi şartlarda kimlere, nasıl para ödülü verileceği kesinlik kazanacak.
Şimdiye dek hiç uygulanmayan kanun maddesine göre; ""İşlenişine katılmamak şartıyla TMK kapsamına giren suç faillerinin yakalanabilmesine yardımcı olanlara ya da yerlerini, kimliklerini bildirenlere para ödülü verilecek."
"Askeri cunta uygulaması"
Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı, bunun "sıkıyönetim uygulaması" olduğunu söyledi ve yasayla ilgili şu yorumu yaptı:
* Uygulama; bir süredir devam etmekte olan sürecin bir parçası, sürpriz bir gelişme değil. Tek başına da değerlendirilmemeli, bu iş "gizli tanık" sorunuyla başlamıştı. Şimdi "muhbir ödülüyle" devam ediyoruz. Hemen arkasından da "takdir-i delil" gelecektir.
* Bu uygulamalar, Ceza Muhakemeleri Kanunu'nun (CMK) ve Anayasa'nın tanıdığı "kişi güvenliği hakkını" ortadan kaldırır. Kimliğini bilmediğiz ya da sorgulayamadığınız bir tanık beyanıyla mahkum olmak, bir muhbirin sizin için uydurmuş da olabileceği bir suçla mücadele etmek derken, bir süre sonra hakimler şöyle demeye başlayabilir: "Maddi bir delil yok ama takdir-i delille, senin bu suçu işlediğine inanıyorum..." 70'lerde Alman Anayasayı Koruma dairesi benzer kararlar vermişti.
* Yasanın, ceza muhakemesi açısından da faydası yok. Bunlar askeri cunta uygulamaları. Bu bir suç politikasının parçası. Bütün bir suç politikasını, Anayasal güvenceyi ortadan kaldıracak şekilde dönüştürüyorlar.
"Ben değil komşum fişlensin"
* Sıkıyönetim komutanlıkları, "sayın muhbir vatandaşlar" diye başlayan bildiriler yayınlardı, insanlar ya "devlete bağlılığın" bir göstergesi olarak ya da fişlenmemek, zarar görmemek için ihbar mekanizmasına başvururdu. Kişisel husumetlerini bu yolla çözmeye çalışanlar olmuştu, kamu gücüne karşı yaranmak ya da güvenilirliğini artırmak için sahte ihbarlarda bulunanlar olmuştu. Uygulamanın sonuçlarının farkına varıldığı zaman çok geç olur.
* ABD'de 11 Eylül sonrası çıkan benzer yasalarla da binlerce Müslüman sadece komşuları ihbar ettiği için cezaevine konuldu. Amaç toplumu olağanüstü yöntemlerle kontrol altında tutmak. Bunu bir "suçla mücadele yöntemi" olmadığı açık.
Muhbirlere yaptırım yok!
"Eğer yasa insanları muhbirliğe sevk eder biçimde uygulanırsa bu hukuka aykırı olur" diyen Avukat Ergin Cinmen de, yasada "asılsız ihbarla" ilgili bir düzenleme olmadığını, bu düzenlemenin yönetmelikle yapılamayacağına dikkat çekti:
"Kanunda olmayan cezai müeyyide, yönetmelikle getirilemez. 19. maddeyle bir cezai düzenleme yapılmadığından, yönetmelikle 'asılsız ihbara' yaptırım getiren bir düzenleme de yapılamaz. Yönetmelik sadece kanunda olanları detaylandırır." (AS)
* Madde 19 - (Değişik madde : 29/06/2006 - 5532 S.K 13.Mad): İşlenişine iştirak etmemiş olmak koşuluyla bu Kanun kapsamına giren suç faillerinin yakalanabilmesine yardımcı olanlara veya yerlerini yahut kimliklerini bildirenlere 1481 sayılı Asayişe Müessir Bazı Fiillerin Önlenmesi Hakkında Kanun hükümlerine göre para ödülü verilir. Ödülün miktar, usûl ve esasları İçişleri Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikte belirtilir. İçişleri Bakanlığınca ödül verilenler hakkında koruma tedbirleri alınır.