İşte bu mitinge gitmek için sabah erken saatlerde eşimle birlikte evden çıktık. Karaköyden vapura binip martıların gölgesinde güneşli Kadıköy iskelesine adım attığımızda içimizde hala barışa dair bir umut vardı. Böyle de olmak zorunda, çünkü Ortadoğu halklarının çektiği acıları umut dindirecek.
Sonrası Kadıköy'e gelmişken biraz alışveriş, sonra maksat gezmek olsun, Üsküdar'dan motorla Kabataş. Saati akşam ettik bile, Beşiktaş - Trabzonspor maçına az bir süre kaldı. O zaman yollarımız ayrıldı; aslında futboldan pek anlamayan ama stadyumda maç izlemeyi çok eğlenceli bulan karım işleri nedeniyle eve, ben de stadyuma.
"Devlet bile şike yapıyor"
İçimde bir büyük maçı izleme isteği, keyifli futbol açlığı olduğu halde, Beşiktaş İnönü Stadyumu'nun yolunu tuttum. Kapalı tribünden stadın çimlerini görünce zaten güzel geçen günüm daha da keyiflenebilirdi aslında. Ama aklımda TBMM'de "sporda şike ve haksız rekabet" ile ilgili çalışmalar yapmak üzere kurulan Meclis Araştırma Komisyonu'nun Başkan yardımcısı, CHP İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in geçen hafta söyledikleri vardı.
Ersin bir röportajda "Devlet bile şike yapıyor, PKK'yla mücadele yöntemi olarak şu takım birinci lige çıkmalıdır, şu takım düşmelidir diye şike yapmadı mı?" diyordu, sözü buradan 12 Eylül cuntasının icraatlarına getirerek: "Kenan Evren de Ankaragücü'yü durup dururken birinci lige çıkardı. Ben başka ne diyeyim, devlette, kulüplerde, her yerde şike var, üstelik tahkim kurulu da kirlenmenin bir parçasıdır".
Küfürsüz tribüne selam olsun
Doğru, daha ne desin? Keyif mi kaldı şimdi bende... Maç öncesinde 12 eylül'ü ve malum cuntanın üyelerini hatırlamaktan hiç hoşlanmıyorum.
Beşiktaş - Trabzonspor karşılaşmasının bir özelliği daha vardı. Yıldırım Demirören ve ekibinin başlattığı "Küfür etme ettirme" kampanyasının uygulanacağı ilk maç olmasıydı. Basında gördünüz; seyirci çağırdı, her iki takımın futbolcuları birlikte el ele tribünlere geldi. Alkışlar, başarı dilekleri, fair play... Maç böyle başladı.
Aynı sahada bir kaç hafta önce Beşiktaş'ı Denizlispor karşısında 9 kişi bırakan karşılaşmanın hakemi Selçuk Dereli bu maçta çok önemli hatalar yapmadı. Elinden geldiğince iyi niyetliydi. Futbolcular ise sahada bekleneni veremiyor, maç kısır bir mücadele halinde geçiyordu. Trabzonspor sahaya beraberlik için çıkmıştı.
Adam adama
Buna bir de Rıza Çalımbay'ın 1970'lerden kalma "adam adama markaj" futbolunu oynatması eklenince iş çığırından çıktı. Başlangıçta Koray'la durdurmaya çalıştığı İbrahim Yattara'nın üzerine daha sonra İbrahim Toraman'ı verdi. Karadeniz ekibinin tek gayretli oyuncusu Fatih Tekke'yi de Mustafa Doğan'la etkisiz hale getirince oyunun keyfi kaçtı.
Tabii Çalımbay, defans blokuyla orta sahanın koordinasyonunu büyük bir başarıyla sağlayan Koray Avcı'yı savunmanın son adamı olarak oynatıp, Beşiktaş'ın oyun kalitesinde inanılmaz bir düşüş yaşanmasına neden oldu. 90+3'te gelen gol ise ikinci yarı daha atak görünen Beşiktaş'ın hakkıydı. Karşılaşmada bu golü en çok Ahmet Dursun atsın isterdim. Çünkü maç boyunca Karakartallar'ın en çok çabalayan, koşan, gol atmaya çalışan ayağı oydu.
88 dakikalık sabır
Beşiktaş tribünleri hakemin hatalı buldukları kararlarına maç boyunca ses etmedi. Ancak bardağı taşıran damla 88'inci dakikada düştü. Tribünler hakeme ve futbol federasyonuna küfür etti bir süre. Ancak maç bitiminde yeniden hakemi alkışladılar, gönlünü aldılar. Küfürsüz kapalı Beşiktaş'a yakıştı doğrusu. Zaten yeterince yaratıcı ve muzip olan Beşiktaş taraftarı sesini küfürsüz de gayet iyi duyurabiliyor.
Bu maç başa güreşen iki takımı Fenerbahçe ve Galatasaray'ı da yakından ilgilendiriyordu. Son haftaların formsuz ekibi Denizlispor, Fenerbahçe karşısında öyle bir futbol oynadı ki, sarı lacivertliler boynu bükük ayrıldı horozlar kentinden.
Kıbrıslı İngiliz
Türkiye bu maçla 1979 doğumlu bir yetenekle tanıştı. Kıbrıs kökenli İngiltere vatandaşı, Arsenal'in altyapısından yetişen ancak kendisine bir türlü ne burada ne de daha sonra formasını giydiği Westham United'da yer bulamayan Ömer Rıza, karşılaşmanın tartışmasız kahramanıydı. Mikka'ya attırdığı iki gol de birbirinden güzeldi.
Hem Türk hem yabancı
Ömer Rıza'nın bir özelliği daha var. Türk kökenli olmasına karşın Türkiye'de yabancı statüsü ile oynayan tek futbolcu o. Zira daha küçük bir çocukken Kıbrıs'tan göç ettikleri ülkenin, İngiltere'nin pasaportunu taşıyor. Şurası da bir gerçek, İngiltere'de şans bulamadıysa da Türkiye'nin büyükleri bu çocuğun peşine bu sezonun sonunda mutlaka düşecekler.
Adapazarı'da futbol
Gelelim Sakaryaspor'a. İyi, diri, hızlı, pratik zekalı oyunculardan kurulu bir ekip olan Sakaryaspor deneyimsizliğinden dolayı maç kazanmakta zorlanıyor. Ancak Bu hafta Diyarbakırspor'a karşı aldıkları galibiyet zevahiri kurtarmak adına bir merhalenin daha katedilmesi anlamına geliyor. Yeşil Siyahlı ekip bu yıl ligden düşmezse, seneye bir iki takviyeyle gayet iyi bir takım olacak gibi görünüyor.
Galatasaray da golcüleri ve müthiş transfer Ribery ile galip gelmeyi bildi. Bu Fransız gerçekten çok iyi. Adığı paranın hakkını veren gerçek bir profesyonel. Yaptığı asistlerle Ankaraspor maçının düğümünü çözen isim oldu.
Cuntadan bize kalan...
Bir futbol haftası daha bitti. Ama benim aklımsa hala cuntadan miras devlet şikesinin Türkiye'de başta futbol olmak üzere, tüm spor dallarına nasıl sirayet ettiğinde. Futbol oyunun gücü, bu sporun cazibesi, tribünün etkisi bir araya gelince kendine iktidar arayanlar, illa bir stadyumu içindekilerle birlikte arkasına almak istiyor. Bunu özellikle de diktatörler arzuluyor. Örnekler artırılabilir, Franko'dan Evren'e kadar hep böyle oldu. Ondan sonra da şike, hile ve desise meşin yuvarlakla birlikte bir kaleden ötekine yuvarlanıyor. Golü de safiyane bir gönül vermişlikle tribünleri dolduran izleyici yiyor...
Şikesiz ve sporla dolu bir hafta diliyorum.