İltica ve Göç Araştırmaları Merkezi’nden (İGAMDER) Metin Çorabatır Türkiye’deki Suriyeli sığınmacıların dilendikleri için sınırdışı edilemeyeceklerini, sorunun temel kaynağında sığınmacıların haklarını belirleyen mevzuatın olmamasının yattığını anlattı.
Sığınmacıların belirsiz bir süre daha Türkiye’de kalıcı olduklarını, toplumun bir arada yaşamanın yollarını araması gerektiğini vurguladı. Devletin uluslararası sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte çalışarak yardımlardan ve tecrübelerden faydalanması gerektiğini söyledi.
Yeni kararlar
Önceki gün basına yansıyan haberlere göre, Ankara’da Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay başkanlığında yapılan toplantıda, karıştıkları olaylar nedeniyle kamu düzeninin bozulmasına neden olan Suriyeli sığınmacıların sınırdışı edilmesi, barınma imkanı olmayanların kamplara yerleştirilmesine karar verildi. Ayrıca dilenen Suriyelilerle ilgili olarak yerel yönetimlerin devreye girmesi kararlaştırıldı.
Çorabatır bu haberlerin “toplantıdan sızan” bilgiler olduğunun iddia edildiğini dolayısıyla resmi bir açıklama olmadığını vurguladı, yine de ilke olarak mültecilerin haklarını ve sorumluluklarını hatırlattı. Sığınmacılardan geldikleri ülkenin kurallarına uymalarının beklendiğini, eğer bir suç işlerlerse de bulundukları ülkenin kanununa göre cezalandırılabileceklerini anlattı: “Bir mülteci, diyelim, hırsızlık yaptıysa siz onu bu nedenle geri yollayamazsınız.”
Ucuz işgücü tartışması |
Bu insanların haklarını belirlemek gerekiyor. Çalışma haklarını yasaya bağlamak gerek. Böylece hem ucuz işgücü yaratıp Türkiye insanlarının işini elinden almamalı hem onların emeği sömürülmemeli. O insanlar da çalışacaklar, çalışacak gücü olmayana destek verilecek, meslek edinme kursları yaygınlaştırılacak, vs... Böylece sorunları azalacak. Eğitim hakkıBir kayıp kuşak oluşacak. Konuştuğunuz zaman dört senedir okula gitmediğini öğreniyorsunuz, okuma yazmayı unutuyor çocuk. Bu insanlar bizim toplumumuzda yaşadıkları sürece eğitilerek kendilerine ve Türkiye toplumuna faydaları olması lazım. İkincisi, yarın ülkelerine döndüklerinde yeni Suriye’yi bu insanlar kuracak. Yetişmiş işgücüne ihtiyaç var. Ama böyle bir nüfus kayıpsa komşunun yeni bir toplum kurması da problemli olacak. Eğitim de diğer hizmetler de sığındıkları toplumun, yani bizim sorumluluğumuz. Ama sadece devletten de bunu beklememek, bütün toplumun, iş insanlarının seferber olması lazım. Bu artık bu toplumda yaşayan herkesin sorunu. |
Yönetmelik yok
Suriyelilerin dilenmesinin de tepki toplamaya başladığını hatırlattığımız Çorabatır sığınmacıların keyfi olarak dilencilik yaptıklarını varsaymanın yanlış olduğunu, buna zorunlu kalmalarının arkasında Türkiye’de statülerinin belli olmamasının yattığını söyledi.
“Türkiye’de onların haklarını, hukuklarını belirleyen bir mevzuat yok.
“Yabancılar ve uluslararası koruma yasası, bir kitle göçü olursa sınırlarınıza, o insanlara geçici sığınma sağlanabilir, diyor. Bunun da detaylarını bakanlar kurulu yönetmeliklerle belirler diyor. İşte o yönetmelikler bir türlü gelmedi.
“Bu insanların tabi oldukları hukuk sisteminde boşluk var. Dolayısıyla her şeyden önce onların çalışma hakları, devletten alacakları destekler, ilke olarak kalıcı çözümler aramamız lazım. Dilenenleri kamplara geri götürürseniz tekrar çıkarlar oradan.
“Dilencilik gibi olayların temelinde neticede bu insanların aç kalması, bebeğinin mama alamaması yatıyor.”
Suriye’de erken bir barışın olmayacağını ve sığınmacıların belirsiz bir süre daha Türkiye’de kalacaklarının kesin olduğunu da belirten Çorabatır, bir arada yaşamanın, yerel entegrasyonun yollarının aranması gerektiğinin de altını çizdi.
Entegrasyon sorunu
Suriyelilerin kamplara gitmek istememesini de değerlendiren Metin Çorabatır, kamplardaki yaşam koşullarının bazı açılardan şehirdekinden daha iyi olduğunu, en azından yiyecek verildiğini ve konteynır ya da çadır şeklinde de olsa barınakların olduğunu ifade etti. Ancak bu kadar uzun süreli kamp yaşantısının sorunlu olduğunu da ekledi.
“Ama bu olay dördüncü senesinde ve bu insanlar dört senedir çadırdalar, zor koşullardalar. Onlara kalıcı çözüm olarak çadırda yaşa dememek lazım.
“Geçici korumayla ilgili yönetmeliğin olmaması ana problemlerden biri. Geçici korumayla ilgili esaslardan biri geçici olması. Üç, dört sene daha burada kalacaklarsa kamp gibi suni bir yerde yaşamaları istenmez, ayrıca masrafı da fazla.
“Onun için Türkiye toplumuna entegre etmenin yollarını düşünmek lazım.” (YY)
Uluslararası STK'ların önünü açmak gerek |
Uluslararası yardımlardan yeterince faydalanılıyor mu? Dünyadaki tecrübelerden, uluslararası yardımlardan yeterince faydalanamıyoruz. Bunun nedeni onların ilgisizliği değil. Suriyelilere yardımcı olmaya çalışan çok sayıda uluslararası sivil toplum kuruluşları var ama izin alamıyorlar. Alt ihtiyaç grupları var ve o ihtiyaçların giderilmesi için para toplayabilecek ve bilgiyle bunu çözebilecek sivil toplum kuruluşları var. Onların çalışmasına imkan tanımak lazım. Bu kanal tıkalı mı? Oldukça yeni uluslararası kuruluşlara izin verildi ve çok seçici davranılıyor, çok da uzun sürüyor. İkamet iznini alamıyor mesela çalışanının. Bunlar faaliyete giremeyince o tecrübeden yoksun kalıyoruz. Doğrudan hükümetten hükümete diye yürümüyor bu iş, uluslararası sivil toplum kuruluşlarının önünü açmamız lazım. Dolayısıyla daha çok yardım, daha çok deneyimle oluşmuş bilgi gelecek, entegrasyon konusundaki sorunları daha iyi aşabileceğiz. Birleşmiş Milletler’in çalışmaları? Birleşmiş Milletler hem UNCR (BM Mülteciler Yüksek Komiserliği) hem diğer örgütler olarak başından beri hükümetle çok iyi bir diyalog içindeler ama hükümet onların uzun süre kamplara girmesini istemedi. Halen sınırlı bir şekilde girebiliyorlar ve operasyonel değiller. Kamplara konsantre oldular ve Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı’nın (AFAD) belirlediği ihtiyaçları donörlerden karşılama çabası içindeler. Şehirlerdeki durumu bir şekilde 2013’ün sonunda farkına vardılar. Şu anda en az bir milyon üç yüz bin sığınmacı var, 220 bini kamplarda, gerisi şehirlerde. Onlara eğitim ve diğer hizmetler sınırlı gidiyor veya gitmiyor. Barınma, gıda, eğitim gibi ihtiyaçları var. Neden geç fark edildi? Devlet kamplara yoğunlaştığı ve onlar da devletle birlikte hareket ettikleri için... Daha yeni yeni sivil toplum kuruluşlarıyla koordinasyon toplantıları yapmaya başladılar. 2014 yılı Suriye Bölgesel Planı’na bakarsanız, orada “bundan sonra sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte çalışacağız, onlarla birlikte hareket edeceğiz” deniyor. Ama bugüne kadar büyük ölçüde BM örgütleri de sırtını dönmüştü, sadece devletle çalışıyorlardı. Operasyonel bir işlevden çok devletin istediklerini kanalize etme yönünde çalıştılar. |