Günlerdir evde hapisti Nilgün. Adeta ölümünü bekliyordu. Eskiden bakkala, manava çıkardı, şimdi "laf oluyor" diye onu da yasaklamıştı eşi. Dört duvarın arasında, geçip duvar saatinin karşısına dakikaları, saniyeleri sayıyordu. Yelkovanın her hareketi, eşini eve biraz daha yaklaştırıyordu. Akrep ile yelkovan 18.30'da buluştukları anda, kapının anahtarı kilidin içinde "klik" diye dönüyor ve işkencelerin büyüğü başlıyordu. Kapının kilidini kırıp kaçmayı defalarca düşündü. Ama nereye gidecekti?
Merve, eşinin "benim bebeğim böyle bir şey yapmaz, değil mi, bebeğim" demesine dayanamıyordu artık. Tahammülü kalmamıştı. Eşinden hiç fiziki şiddet görmemişti ama "böyle yapmaz o"lu psikolojik şiddetin sonu hiç gelmemişti. Birgün avazı çıktığı kadar bağırmak istiyordu suratına doğru, "bebeğin yapar hem de daha fazlasını yapar" diye... Ama yetmiyordu gücü... Ona kapıyı gösterirse nereye gidecekti?
Onların gidecek yeri yoktu
Nermin, Nilgün ve Merve'nin gidecek yerleri yoktu, çıktıkları baba evine de dönmek istemediler ve kabullendiler durumlarını... Şu anda ne yaptıklarını bilmiyoruz... Ama Elmas, Kadriye ve Ayfer'in başına neler geldiğini biliyoruz. Tekel medyasına iki satır haber oldular. Biliyoruz ki, onlar, "namus" adına, "töre" adına işlenen kadın cinayetlerinde öldürüldü.
Elmas S. Bursa'da kayınbiraderi tarafından öldürüldü. Kadriye A. Urfa'da erkek akrabaları tarafından öldürüldü. Ayfer Ç. Adana'da eşi tarafından öldürüldü. Kadriye U. Antep'de eşi tarafından öldürüldü. Hepsi de, erkekler tarafından namus adına öldürüldü.
Güldünya'yı unutmayın
Güldünya Tören'i unutmamışsınızdır umarım. Kucağında bebeğiyle bir fotoğrafını belleğimizin bir köşesine kazıdık biz. Bebeğine "Umut" adını takmıştı. İkisinin de uzun süre yaşayamayabileceğini biliyordu belki de. Güldünya hamile kaldıktan sonra kuzeniyle evlenmeyi reddetmiş ve İstanbul'daki amcasının evine gönderilmişti. Orada erkek kardeşlerinden biri ona bir ip vererek kendini asmasını söyledi. Güldünya oradan kaçtı ve polise sığınmaya çalıştı; fakat polis, amcası ile erkek kardeşinin onu öldürmeyeceklerine dair söz verdiklerini söyledi.
İddiaya göre, Şubat 2004'de, yani doğum yapmasından sadece haftalar sonra erkek kardeşleri onu sokak ortasında vurarak yaraladı. Güldünya hastane yatağından, kendisini korumaları için polise yalvardı. Katillerinin karşısında yapayalnız bırakıldı. Gece geç saatte katilleri ellerini kollarını sallayarak hastaneye girdiler ve Güldünya'yı başından vurdular. Daha sonra bağlı olduğu yaşam destek ünitesi çekildi. Adı, Güldünya'ydı. Belki de, evdeki çok sayıdaki kız çocuğundan yaşamı farklı olsun diye koymuştu annesi bu ismi ona; Güldünya... Gülsün ve sevdiğince yaşasın diye. Ama olmadı. Çok genç yaşta öldürüldü.
24 saat içinde 4 kadın namusa "kurban"
Gazetelere 24 saat içinde yansıyan haberler, kadına yönelik şiddetin boyutlarını göstermeye yetiyor. Taksim'deki yeni yıl kutlamasında olduğu gibi, kitlesel cinsel taciz ayinlerine, şimdi yaşamları çalınan kadınlar ekleniyor. Sokakta, evde, işyerinde, otobüste, durakta, aklınıza gelebilecek her yerde süren, sürdürülen cinsel şiddete, namus adına işlenen kadın cinayetleri eşlik ediyor. Sığınabilecekleri, şiddete karşı direnebilecekleri mekanları olmayan kadınlar, şiddeti yaşamaya devam ediyor. Buna karşı durabilme gücü olanlar ise, evlerini terk ediyorlar ancak şiddet, onları bu kez ölüm olarak buluyor.
24 saat içinde, gazetelere yansıdığı kadarıyla 4 kadının öldürülmesi, sığınma evlerine duyulan ihtiyacı bir kez daha gündeme getirdi. Avrupa Birliği (AB) çerçevesinde Belediyeler Kanunu'nda yapılan değişikliğe göre, kadın sığınaklarının kurulması gerekiyor. Türkiye'de 12 milyon ev emekçisi kadının olduğunu düşünürsek, Türkiye'de en az bin 200 sığınma evinin olması gerekiyor.
Sığınak kadın için güvence
Kadın hareketinin 15 yılı aşmış olan şiddetle mücadele tarihinde ancak iki sığınak oldu. Birincisini, 1993'te Kadın Dayanışma Vakfı Ankara'da, ikincisini Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı 1995'te İstanbul'da açtı. Mor Çatı'nın sığınağı Eylül 1999'dan bu yana kapalı. Merkezi yada yerel devlet sığınaklarının yatak kapasitesi ise sadece 250.
Sığınak, şiddet gören bir kadın için bir güvence. Türkiye'de pek çok kadın eşinden şiddet görmesine rağmen kendi ailesinin yanına dönemez. O kapı kadına kapalı. "Koca evine gelinlikle girilir, kefenle çıkılır" anlayışı hala çok yaygın. Abi kapısı kapalı; çünkü büyük olasılıkla o da karısını dövüyor ve karısı tahammül ediyor, bu abi kardeşinin neden tahammül edemediğini bile anlamaz. Baba da böyle. Anne, kendi deneyimlerine dayanarak, "kırkına kadar dayan, sonra azalır" diyor, zaten elindeki imkanlar da sınırlı. Yani, kadının gidecek yeri yok. Sığınma evi, gidecek yeri olmayan kadınlar için güvence, gidecek yer, önemli, değerli olduğunu hatırlatan açık bir kapı.
Sığınma evleri ara çözüm... Biliyoruz ki, kesin çözüm için, kadına yönelik şiddetin kaynağının ortadan kaldırılması gerekiyor... Bunun için de büyük, toplumsal ve siyasal altüst oluşlar gerekli, hem de acilen. (AD/BB)