Yücel Göktürk Metis ‘yayınları’ndan çıkan İstanbul’dan Gelen Telefon kitabının sunuş yazısında, Roll dergisinde yaptıkları şarkılı söyleşileri anarak konuklarına adını vermedikleri on şarkıyı dinlettiklerinden söz ediyor, şarkıdan hareketle başlayan sohbetin serbest çağrışımlar yoluyla ilerlediğini anlatıyordu.
“Ve nihayetinde konuğumuzun ‘portresi’ diyebileceğimiz bir metin çıkardı ortaya.”
Bu söyleşilerden biri de John Berger’la telefonda yapıldı. Berger'ın söyleşisi kitaplaştırılırken şarkıların sözleri de eklendi. Aşağıda okuyacağınız kısa bölüm o kitaptan. Bu bölümü seçmemize neden olan ise Berger'ın sigara üzerine söyledikleri. Malum, Dünya Sigarayı Bırakma Günü çok yakın; 9 Şubat'ta. Berger'ın sözleri tam da bu nedenle bir kere daha anılmaya değer: "Bir zevkin bağımlılık olduğunu düşünmüyorum. Sigara benim için bir bağımlılık değil zevktir".
*
The Doors / Soul Kıtchen / The Doors 1967
Ruh Mutfağı
Eh, artık kapatma vakti diyor saatler
Gitsem iyi olacak galiba
Bütün gece kalmak isterdim aslında
Sokak lambalarının soluk ışıkları
Geçip giden arabaların farlarına karışıyor
Tatsız bir sürpriz bozmuş galiba kafanı
Gidecek bir yer var yine de
Gidecek bir yer var yine de
Bırak bütün gece uyuyayım Ruh Mutfağı'nda
Isıt zihnimi müşfik ocağında
Terslersen beni çıkarım dolaşmaya
Sendeleyerek neon ormanlarında
İşte, alelacele minareler dokuyor parmakların
Konuşuyor gizemli alfabelerle
Bir sigara daha yakıyorum
Öğrenmeli unutmayı, öğrenmeli unutmayı
Öğrenmeli unutmayı, öğrenmeli unutmayı
* Soul Kitchen, ABD’de Siyahların kölelik döneminde köle sahiplerinin verdiği artık domuz etlerinden oluşturduğu sakatat ağırlıklı mutfak kültürü. Bu mutfak kültürüyle “soul” müziği de akraba. The Doors’un şarkı yazarı ve vokalisti Jim Morrison, kendisi gibi birçok UÇLA öğrencisinin müdavimi olduğu Olivia’s adlı lokantaya, soul kitchen kültürünü sürdürmesinden ötürü bu adı vermişti. Düz çevirisiyle “Ruh Mutfağı”.
*
Yücel Göktürk — Kitabınız Kıymetini Bil Herşeyin de, “Arzunun Bir Başka Yüzü” başlıklı yazınızda The Doors’un “Break On Through” (To The Other Side) şarkısından “Kollarında bir ada buldum, gözlerinde bir ülke / Zincirleyen kollarında, yalancı gözlerinde / Kır, yık, del, geç öte yakaya” dizelerini alıntılıyorsunuz. Nazire olsun diye, biz de “Soul Kitchen”dan bir alıntı yapalım: “Küçük minareler örüyor parmakların / Gizemli alfabeler söylüyor /Yakıp bir sigara daha / Öğreniyorum unutmayı.”
John Berger — (uzun bir suskunluk) Biraz önce acıdan ve acının, özellikle de başkalarının acısının tüketim kültüründe yok sayılmasından, dışlanmasından söz ettik. Normalde mevzubahis olmayan semptomlar ve deneyimler rock müziğinde dile geliyor. Rock’un parmakları kaale alınmayan, görmezden gelinen deneyimlerin, yaşantıların nabzını tutuyor. The Doors ve Jim Morrison da bunun yetkin örneklerinden biri.
Yok sayılan sadece acı değil, bazı hazlar da dışlanıyor, hatta yasaklanıyor. Sigara mesela.
Evet, sigara yasağı! (gülüyor) Tüketim kültürünün ideolojik araçlarından biri paranoya; sigara yasağı onunla ilgili bir durum. Bu kültürün başlıca özelliklerinden biri korku salması. Korku salarak tüketime teşvik ediyor, kendi yarattığı korkunun üstesinden gelinebilmesi için de tüketim reçeteleri sunuyor. Sigarayla ilgili paranoya, bunun güzel bir örneği. Şimdi diyebilirsiniz ki, “ama insanlar sigarayı satın alıyor”, evet ama, sigara konusunda yayılan korku sayesinde yeni ürünler üretilip pazarlanıyor.
Sigara tiryakileri —ki, sayılarının 1.2 milyon olduğu tahmin ediliyor— sigarayı bıraktırdığı iddia edilen ürünler ve sigarayı ikame eden müsekkinler için devasa bir pazar...
Tüketim kültürü diyoruz ama, aslında neoliberalizmden bahsediyoruz. Açgözlülük ve kâr tutkusu üzerine kurulu bu kültür “neoliberalizm” diye anılıyor. Ama ben ona “ekonomik faşizm” diyorum. Dilerseniz, birazdan onun üzerine konuşabiliriz. Neoliberalizmin çılgın ideali, tüketicinin tüketim yoluyla insanlık durumundan muafiyet kazanması, bu muafiyeti satın alması. İnsanlık durumu dediğimiz şey ölümlülüğü, acıyı, hüznü, kayıp vermeyi içerir. Ama aynı zamanda, bütün bunlarla barışmayı ve onları aşmayı sağlayan hasletleri de barındırır. Neoliberalizmin kurucu ideolojik öğelerinden biri, tüketicinin bu muafiyeti satın alabileceği iddiasıdır.
The Observer'a verdiğiniz mülakatta şöyle bir bölüm var: “Berger, hakiki bir bağımlı gibi sigarasını şevkle içiyor. ‘Bir sigara’ diyor, derin bir nefes çekerek, ‘bir nefes uzamıdır. Bir parantez açar; sigara süresi bir parantezdir, eğer birisiyle paylaşılıyorsa, iki kişi de aynı parantezdedir. Bir sahnenin perdesi gibidir sigara, sohbetin perdesini açar.”
O söyleşi çok uzun zaman önceydi galiba.
Tam tarihi 3 Nisan 2005.
Evet, öyle dedim. Konuşurken ve yazarken sarih olmaya itina ediyorum. Ve insanların kelimelere dökmeseler bile bildikleri, yaşadıkları şeyleri tanıdık bir hale getirmeye gayret ediyorum. Sigara hakkındaki o konuşmada da, insanların aşina oldukları bir duyguyu, bir mecaz vasıtasıyla paylaşıyorum. O sözlerim sigara üzerine genel bir kuramıma dair değil, çünkü öyle bir kuramım yok. Naklettiğiniz sözler, iflah olmaz bir bağımlı gibi gösteriyor beni. Bir zevkin bağımlılık olduğunu düşünmüyorum. Zevk ve bağımlılık farklı şeyler. Sigara benim için bir bağımlılık değil zevktir.
O söyleşiyi yapan gazeteci sigara içmiyor, bağımlı sözcüğünü kullanması o yüzden herhalde. Ama sizin sigara içişinizi seyrederken imrenmekten de kendini alamıyor. Bir sonraki paragrafta şöyle diyor: “Çok uzun bir zamandır ilk defa, ‘keşke sigara içen biri olsaydım’ diye geçirdim içimden.”
(gülüyor) İstanbul’da mesela ve Filistin’de de —sebepler farklı, ama bir an için farklılıkları gözardı edelim— insanlar bir araya geldiklerinde, birlikteliklerini dolu dolu ve engin bir şekilde yaşamak istiyorlar. O birlikteliğin, o bir aradalığm rimellerinden biri de sigara içmek—birlikte sigara içmek. Batı’daki durum farklı. Birlikte olunan âna ilgi, dikkat gösterme, bunu kendiliğinden yapma kapasitesi Batı Avrupa’da çok daha seyrek rastlanan bir durum. Bu kapasite bazı topluluklarda, özellikle de şu veya bu türden mahrumiyetler içinde bulunan topluluklarda mevcudiyetini koruyor. (YG/YY)
* Bu yazı İstanbul'dan Gelen Telefon adlı kitaptan alındı.
* İstanbul'dan Gelen Telefon / Müzik Eşliğinde Bir Söyleşi, John Berger - Yücel Göktürk, Metis Yayınları, Ocak 2016, 85 sayfa.