“Küfürlerde sıklıkla kadın bedeni, cinselliği veya kimliği hedef alınır. Küfürlerde genellikle mağdur edilen taraf, toplumsal hiyerarşinin dezavantajlı tarafında olanlardır” diye anlatıyor Şehlem Kaçar.
“Cinsiyetçi dilde erkek adamın ne yaptığı ya da 'adamlık' tanımlanır. Eğer çevresindeki kadına baskı uygulamıyorsa erkek, 'karı gibi' olmakla ya da başka 'aşağılayıcı' ifadelerle hakarete uğrar" diye tamamlıyor Hilal Esmer.
Feminist hareketin sıkça gündeme getirdiği ve özellikle 8 Mart Dünya Kadınlar Günü ile 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü’nde dile getirilen “Cinsel Şiddet Senin Küfürlerinde Başlıyor” sloganı ne anlama geliyor? Kullandığımız kelimeler, şiddeti nasıl yeniden üretiyor ya da meşrulaştırıyor?
Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği’nden Şehlem Kaçar ve Hilal Esmer, bianet için anlattı.
"Şiddeti normalleştiren dil, yaygınlaştırır"
Dil, cinsiyetçilikle nasıl bir bağlantı kuruyor? Gündelik dilde farkında olmadan kullandığımız cinsiyetçi ifadeler nelerdir?
Ş.K. Dil, sadece bir iletişim aracı olarak değil, aynı zamanda toplumsal yapıların, güç ilişkilerinin ve ideolojik çerçevelerin taşıyıcısı olarak işlev görür.
Bu nedenle dilin cinsiyetçilikle ilişkisi üzerine derinlemesine düşünmek, toplumsal cinsiyet eşitliği için kritik bir adımdır.
H.E. Kullandığımız gündelik dil, güldüğümüz şakalar, okuduğumuz kitaplar, izlediğimiz filmlerdeki örnek alınan davranışlar...
Tüm bunların hepsi bir kültürün oluşmasında başat etkisi olan öğelerdir. Dolayısıyla kullandığımız cümle kalıpları, atasözleri, jargon, espri ve benzeri tüm iletişim dili şiddet davranışlarını meşrulaştırabilir ve kişiler bunları normalleştirebilir, içselleştirebilir. Bunun tam tersi de olabilir.
Doğru mesajlar veren ifadeler şiddetsiz ve eşit bir kültürü yaygınlaştırır. Şiddeti normalleştiren mesajları içeren bir dil kullanımı da şiddeti yaygınlaştırır.
Cinsiyetçi küfürler ve aşağılayıcı ifadeler, sadece bireyler arası bir iletişim aracı değil, aynı zamanda toplumda kimin güçlü, kimin zayıf olduğunu belirleyen bir mekanizmadır.
"Erkek dili" olarak adlandırılan söylem nedir? Toplumda kadınların ve LGBTQ+’ların bu dile karşı yaşadıkları zorluklar nelerdir?
Ş.K. Erkek egemen söylemler, küfürler, kadınların ve LGBTİ+'ların daha zayıf bir konuma yerleştirilmesine hizmet eder.
Örneğin, küfürlerde sıklıkla kadın bedeni, cinselliği veya kimliği hedef alınır. Küfürlerde genellikle mağdur edilen taraf toplumsal hiyerarşinin dezavantajlı tarafında olanlardır. Güç odaklarına yönelik bir küfür ben bilmiyorum, mesela patron ya da heteroseksüel bir küfür olarak kullanılıyor mu?
H.E. Dil ve küfürler üzerinden üretilen kalıplar erkekleri de kadınları da baskılıyor ve çok dar bir kalıba sokmaya zorluyor.
O kalıptan bir milim taşarsa kadınlığını ya da erkekliğini ispatlamak zorunda bırakılıyor, veya o cinsiyetten aforoz ediliyor.
Bu kalıpları çoğumuz biliyoruz ama tekrar etmek gerekirse, erkeklerin cinsellikte onay veren olması, saldırgan olması, duygularını gizlemesi, etrafındaki kadınları sürekli kontrol etmek zorunda olması, diğer erkeklerle rekabet etmesi, kadınlara atfedilen her türlü ses, renk, görüntü, duygu, düşünce, davranış vb.den kendini uzak tutması gibi baskılar var.
Cinsiyetçi dilde erkek adamın ne yaptığı ya da "adamlık" tanımlanır. Eğer çevresindeki kadına baskı uygulamıyor ise erkek karı gibi olmakla, kadın satıcısı, gavat, ibne vs gibi "aşağılayıcı" hakaretlere uğrar ve sürekli o şiddet uygulayan baskılayan erkek hizasına çekilir.
Cinsiyetçi kültür erkeği kadının sahibi olarak tanımladığı için biz dilde de bunun yansımalarını görüyoruz. Kadınlara yönelik şiddeti bu yüzden daha çok "kadının sahibi" olarak görülen erkeklerin uyguladığını görüyoruz. sevgili, abi, partner, baba, koca vb...
"Değersizleştirmek şiddetle sonuçlanır"
Cinsiyetçi dili dönüştürmek için toplumsal düzeyde ne gibi adımlar atılabilir? Eğitim sisteminde dilin cinsiyet eşitliğine duyarlı hale getirilmesi için neler yapılabilir?
H.E. Düşünce, dil ve davranış/eylem.. bunları zaten birbirinden ayıramayız, ayrı düşünemeyiz. Toplum tabanında neyin, hangi eylemin olumlandığı, neyin meşrulaştığı kişilerin düşünce ve davranışlarını değiştirir. bakın karar alıcı dün kötü dediğine bugün iyi diyor ve bu kişilerin eylemlerini etkiliyor.
Çocuğu, kadını, LGBTİ+'yı mülteciyi hayvanı hedef gösterdikleri zaman (küfürle hakaretle, baskılama unsuru olarak vb.) şiddet o öznelere doğru yoğunlaşıyor. Dil de burada en önemli araç, bir vasıta.
Cinsel şiddet de dahil olmak üzere tüm şiddet biçimleri zaten güç ilişkilerinden beslenir. Şiddet zaten gücün uygulanmasının bir sonucudur. Erkek, toplumsal normlarla eşit olmayan bir konumda "güç uygulayabileceği" kişilere bunu yapıyor.
Sokakta tanımadığı bir kadına ya da çocuğa da güç uygulayabiliyor, giysisine veya davranışına karışabiliyor.
Örneğin patronuna kızan bir erkek patronuna şiddet uygulayamıyor, demek ki öfkeyi kontrol edebiliyor. Ama patronuna veya başka bir şeye öfkelenip karısına, çocuğuna şiddet uygulayabilir çünkü bu şiddet meşru ve normal.
Kızını dövmeyen derseniz, kadın erkek eşit değil derseniz, dine ve muhafazakar aile yapısına referans verirseniz, kadın sessiz olur gülmez dans etmez vs derseniz bu şiddet normalleşir. kol kırılır yen içinde kalır, çokça örnek sayabiliriz. Bunların modern versiyonları da var.
Ş.K. Bu tür dilsel yapılar, toplumdaki hiyerarşilerin devamını sağlar ve fiziksel şiddetin kültürel zeminini oluşturur. Aşağılayıcı dil, sadece kadınların ve LGBTİ+'ların değersizleştirilmesine değil, aynı zamanda bu değersizleştirilmenin şiddetle sonuçlanmasına kapı aralar. Böylece, dilsel şiddet, fiziksel şiddeti besleyen bir döngü haline gelir.
Dil bu bağlamda, bireyler arasındaki güç ilişkilerini pekiştirirken, toplumsal şiddet mekanizmalarını güçlendiren bir yapı sunar. Küfürler ve ayrımcı ifadeler bu nedenle toplumsal cinsiyet hiyerarşisini güçlendirir ve kadınlar üzerinde baskı kurma aracı olarak şiddeti besler.
Dilin gücü, yalnızca söylenen sözlerde değil, yarattığı toplumsal algılarda da gizlidir. Şiddet içerikli dil, erkekleri güç ve kontrolle ilişkilendirirken, bu gücü kullanma gerekliliğini doğallaştırılır.
"Erkek adam" gibi ifadeler, erkeklere yönelik bir baskı kurarak, şiddeti bir "görev" olarak sunar ve bu algı, şiddet davranışını destekleyen bir zemine dönüşür.
Cinsiyet eşitliğini teşvik eden bir dil kullanımı konusunda kurumlar ve bireyler neler yapabilir?
Ş.K. Cinsiyetçi dili dönüştürmek için toplumsal düzeyde atılacak adımlar, eğitim, medya ve bireysel farkındalığı kapsayan geniş bir çerçevede ele alınmalıdır. Eğitim sisteminde cinsiyet eşitliğine duyarlı bir dil öğretimi sağlamak kritik bir adımdır.
Okul müfredatına kapsamlı cinsellik eğitimi, toplumsal cinsiyet eşitliği dersleri eklenmeli, öğretmenler bu konuda farkındalık kazanmalı ve ders kitapları cinsiyetçi kalıplardan arındırılmalıdır.
Ayrıca, medya organları ve kültürel üretimlerde cinsiyet eşitliğine uygun dil kullanımı teşvik edilmeli; gazetecilere ve içerik üreticilerine yönelik atölyeler düzenlenmelidir. Hak temelli habercilik rehberleri, medya ve dilde cinsiyetçi söylemleri kırmada etkili araçlar olabilir.
bianet'in toplumsal cinsiyete duyarlı haber yaparken dikkat etmemiz gerekenleri anlattığı yayınları ve Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği’in oyledegilboyle.org ve csgorselarsiv.org siteleri özellikle cinsel/cinselleştirilmiş şiddet haberleri yaparken nelere dikkat etmemiz gerektiği ve hak temelli görsel kullanımının yaygınlaşması için ziyaret edilebilir.
Sonuç olarak, dilin güçlendirici ve dönüştürücü potansiyeli, cinsiyet eşitliği ve LGBTİ+ hakları mücadelesinde büyük bir etkiye sahip.
Toplumdaki yerleşik cinsiyetçi kalıpları ve dil yapılarını sorgulamak, dilin taşıdığı gücü doğru kullanarak daha adil ve eşitlikçi bir dünya inşa etmenin anahtarlarından biridir.
H.E. Dil, yaklaşımın bir yansıması ve göstergesidir. böyle düşünelim, dili tek başına değiştirme çabası en fazla sorgulatabilir.
Dil üzerinden yaklaşımın dönüşmesini hedefliyoruz biz. Siz tecavüz şakasına gülmezseniz, çevrenizdeki milyonlarca insan da gülmezse, ve yadırgarsa, toplumsal yaklaşım dönüşür, fütursuzca yapılamaz, normalleşemez.
"Toksik erkeklik" kavramı dilde nasıl ifade ediliyor? Erkekler, dilde bu kavramı nasıl sürdürüyor ve buna karşı ne yapabilirler?
Ş.K. "Toksik erkeklik" kavramı, erkeklik çalışmalarında sıklıkla tartışılan ve Raewyn Connell’in "hegemonik erkeklik" teorisine dayanan bir olgudur. Connell, hegemonik erkekliği, toplumda erkekliğin normatif bir model olarak sunulması ve bu modelin güç, kontrol ve baskı üzerine inşa edilmesi olarak tanımlar.
Bu normatif model, erkeklerin güçlü, duygusuz, saldırgan ve rekabetçi olması gerektiği fikrini yayar. Dil, bu toksik erkeklik modelini sürdüren en önemli araçlardan biridir. "Erkek adam ağlamaz," "sert ol," "adam gibi ol" gibi ifadeler, erkekliği güç ve şiddetle ilişkilendirirken, duygusal zayıflığı ve kırılganlığı reddeder. Bu söylemler, erkeklerin yalnızca baskınlık yoluyla değerli olduklarını hissetmelerine neden olur, bu da şiddet eğilimlerini pekiştiren bir kültürel norm yaratır.
Bu dilsel baskılar, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini derinleştirir ve erkekler için duygusal ifade özgürlüğünü kısıtlar. Buna karşı durmak için erkeklerin, hegemonik erkeklik modeline eleştirel bir bakışla yaklaşmaları gerekir.
Erkeklik çalışmalarında tartışıldığı gibi, erkeklerin alternatif erkeklik modelleri geliştirmeleri, dildeki toksik kalıpları reddetmeleri ve duygusal zenginlik, empati ve eşitlik temelli bir dil kullanmaları, bu dönüşüm için önemli bir adım olabilir. Erkeklerin hem bireysel hem de toplumsal düzeyde toksik erkeklikten sıyrılması, daha kapsayıcı ve sağlıklı toplumsal cinsiyet ilişkilerinin kurulmasına katkı sağlayacaktır.
H.E. Toksik erkeklik ile "erkeklik" arasında ne fark var ben tam anlamıyorum. geçmişte erkeklik, maçoluk, taş fırın erkekliği denen şeyin modern karşılığı sanırım toksik erkeklik kavramı. Oysa devletin ve ataerkil yapının değerli gördüğü, teşvik ettiği kadınlık da, erkeklik de toksik.
Dil bilincini değiştirmek, erkek şiddetini azaltmada etkili olabilir mi? Bu dönüşümün kısa ve uzun vadede nasıl bir etki yaratacağını öngörüyorsunuz?
H.E. Cinsiyetçi dil öğreniliyor çocukluktan itibaren. Öğrenilen bişey öğrenilmeyebilir. yani bu bir kader değil, doğa değil bişey değil. Dil ve tüm kültürel araçlar üzerinden şiddetsizliği, onay dilini ve davranışlarını, eşitliği, hak temelli yaklaşımı teşvik ederseniz, meşrulaştırırsanız bu öğrenilir.
Kısa vadede belki büyük değişimler gözlemleyemeyiz ama geçmişte bunun örneklerini gördük. Aşağılayıcı lakaplar ezilen özneler tarafından sahiplenildi, şiddet uygulayanın silahı elinden bu şekilde de alınabildi.
Orospu lafından korkan, bu korkuyla ömrünü şekillendirmiş nesiller var bu ülkede. Bunların dönüşmesini de görüyoruz
Ş.K. Biraz anlamlara bakabiliriz, bu anlamlar sabit değil. Toplumsal ve kültürel değişimlerle birlikte anlamlar da dönüşebilir.
Şiddetin önlenmesi eşitlik mekanizmalarının kurulmasından geçer. Dilin dönüşümü, hem bireylerin hem de toplumsal hareketlerin çabasıyla gerçekleşebilir ve bu süreçte en önemli unsurlardan biri, kelimelerin yeniden sahiplenilmesidir.
Özellikle "kuir" (queer) kelimesi, bu dönüşümün en güçlü örneklerinden biridir. Kuir kelimesi, tarihsel olarak cinsel yönelimleri ve kimlikleri heteronormatif düzenin dışında kalan bireyleri aşağılamak için kullanılırdı. Ancak 20. yüzyılın sonlarına doğru LGBTİ+ hareketleri bu kelimeyi sahiplenerek onu olumlu bir anlamla yeniden yapılandırdı. Kuir, şimdi heteronormatif olmayan cinsellikleri ve kimlikleri ifade eden, normatif olmayan tüm kimlikleri kapsayan, direniş ve güçlendirme anlamı taşıyan bir terim haline geldi. Bu, kelimenin anlamının toplumsal hareketler tarafından nasıl dönüştürülebileceğine dair güçlü bir örnek sunar.
Benzer bir şekilde "ibne" kelimesi de toplumsal dönüşüm ve dildeki yapı bozumunun bir örneğidir.
Türkiye'de "ibne" veya “orospu”kelimeleri, uzun yıllar boyunca bir hakaret ve aşağılayıcı bir küfür olarak kullanıldı. Ancak LGBTİ+ ve feminist hareket, bu kelimeleri geri kazanarak bir direniş ve kimlik ifadesi haline dönüştürdü.
Dildeki bu dönüşümler, aynı zamanda düşünce dünyasının nasıl değişebileceğini gösterir. İnsanlar, yıllarca aşağılayıcı bulunan bu kelimelerin yeniden sahiplenilmesi ile, bu kelimelere yüklenen negatif anlamların sarsıldığını, dilin bu baskıcı işlevinin geri çekildiğini ve bu işaretlerin yeniden güçlendirme aracı haline geldiğini görmektedir.
Bu dönüşümün, hem bireysel hem de toplumsal seviyede düşünce ve algıların değişmesine katkı sağladığını söylemek mümkündür.
Kuir ve ibne kelimelerinin yeniden sahiplenilmesi, bu bağlamda sadece dilde değil, aynı zamanda toplumsal düşünce ve pratiklerde de bir devrim yaratmıştır. Bu dönüşümün ardında yatan en temel gerçek, dilin durağan bir yapı değil, sürekli olarak evrilen, esnek bir mekanizma olmasıdır.
Toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesinde de bu esneklikten yararlanılabilir. Cinsiyetçi dilin yapı bozumuna uğratılması, dilin toplumsal cinsiyet rollerini pekiştiren değil, bu rollerin ötesine geçen, özgürleştirici ve eşitlikçi bir araç haline gelmesini sağlayabilir.
Örneğin, küfürlerde kadın bedeni ve kimliği üzerinden yapılan hakaretlerin sorgulanması ve bu tür söylemlere karşı alternatif dil formlarının geliştirilmesi, hem dilde hem de toplumsal normlarda bir dönüşüm yaratabilir.
"Adam gibi" yerine "insan gibi" ifadeler kullanılması, "karı gibi" gibi cinsiyetçi söylemlerin terk edilmesi, kadınları ve LGBTİ+'ları hedef alan aşağılayıcı dilin eleştirilmesi ve bu dillere karşı direniş hareketlerinin yaygınlaştırılması, dilin daha kapsayıcı ve eşitlikçi bir hale gelmesini sağlayabilir.
Eğitim sisteminde, medya kuruluşlarında ve günlük hayatın her alanında dilin bu potansiyeli fark edilerek, cinsiyetçi ve ayrımcı yapılar eleştirel bir gözle değerlendirilmeli ve alternatif dil pratikleri geliştirilmelidir.
(EMK)