Oysa bugün açık olarak görüleceği gibi çocuklara yapılan çok boyutlu şiddetin bir tepkisi olan çocukların yaptığı şiddet artık bir "sokak çocukları" sorunu değildir. Hatta bir "çocuk" sorunu da değildir. Yoksulların topyekûn karşı saldırısıdır. Sahipsizlerin sahiplenme istekleridir. Bir haykırıştır. Bir varlık beyanı şeklidir.
Toplumun maruz kaldığı ekonomik krizlerin sonuncusu olan 90'lı yıllar krizinin yarattığı ve derinleştirdiği yoksulluğun sonucu, bugünkü yoksulların çok boyutlu tepkisidir.
Çocuk çalıştırma ve enformel iş sektörü yoksulların yöneldiği en masum çözümlerken; aile içi kadın ve çocuğa yönelik şiddet, aile bağlarının buharlaşması ile bağımsız kalan bireylerin kendi çözümlerini bireysel yönelişlerde araması gibi "çözümler" ise artık toplumun ortalama değerleriyle çatışan bir noktadadır.
Yoksulların sebep olduğu bu 'meşru olmayan' tepkilere hak vermek zorunda değiliz; ancak anlamak zorundayız. Bu çok boyutlu toplumsal olguyu da anlamak istiyorsak onun gerçekliğini kabul etmek zorundayız.
Kabul ettiğimiz gerçeklikle nasıl yaşayacağımıza karar vermek ve bu olgu gayrimeşru ise onu yok etmenin yol ve yöntemlerini arayıp bulmak zorundayız.
Oysa kamusal kimlikli birçok kişiliğin söyleminde sosyal yardımı hak eden, buna ihtiyaç duyan bir toplumsal kesimin varlığı yerine, devletin ya da sivil kesimin yardımlarını sürekli istismar etme potansiyeli taşıyan bir şüpheli yoksul kesim söz konusudur.
Göç önemli bir sorun
Zaman zaman zengin yeşil kartlı, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı'ndan gıda, kömür vs. yardımı alan bilmem ne marka araba sahipleri örnekleri verilmektedir. Bunların bir kısmının doğru olması dahi ülkedeki yoksulluk gerçekliğini yok etmez. Bu söylemle ancak gerçekliğin görülmek ve çözümlenmek istenmesine dair bir irade eksikliği anlaşılabilir. Bu nedenle önce gerçekliği görüp onun adının konulması gerekmektedir.
Ülkemizde yoksullaşmanın kitleselleşmesi 1980'lerde başladı. Bu yıllarda ülkemizi esir alan iki önemli yapısal sorun vardır. İktisadi politika olarak dünya piyasalarına açılma sonrasında ulusal düzeyde bu mücadelede mağlup olan kesimlerin desteklenmemesi nedeniyle ortaya çıkan ve süreklileşen yoksulluk.
Diğer önemli yoksulluk ise Doğu ve Güneydoğu merkezli olarak ortaya çıkan ve çoğunlukla istem-dışı olarak gelişen göç sonrası ortaya çıkan yoksulluktur. Bugün sokakta çalışan ve suça bulaşan çocuklar sorununun en önemli kaynağı, kentlerde yaşamaya dair herhangi bir ön hazırlığı olmayan bu ikinci yoksullar grubudur.
Bu iki ana kaynağın dışında diğer birçok bölgeden ve toplumsal kesimlerden kaynaklanan yoksullaşma da sürmektedir elbette. Ancak yoksullaşmanın kentlerde yaygınlaşması, süreklileşmesi, kentin olağan akışını aksatan sorunlara sebep olmasında da görüleceği gibi bu sorun artık geçici ve kendi kendine çözülecek bir sorun değildir.
"Sosyal güvensizlik" dünyanın bu en önemli sorununu "sosyal güvenlik" içine çekmeyi hedefleyen bir kamusal politika ihtiyacı bu tespitin doğal sonucudur. Ancak yoksullukla mücadele stratejileri özgül alanından çok konumuz, yoksulluğun sebep olduğu çocuk sorunlarına müdahale ve çözüm stratejileridir.
Yoksullaşma etkisini en hızlı olarak aile düzeyinde göstermektedir. Aile yoksulluğu uzun süre soğuran bir yapıdır. Bu nedenle yoksullaşma başlangıçta "içe doğru" patlar; olumsuz etkisi içe doğru, aile üyelerine yöneliktir.
Yoksullaşma ile birlikte olağan rol ve görevler karışır; güç dengesi babadan anne ve çocuklara doğru kayar. Bu karmaşa genellikle güç kaybına uğrayan babanın ya yabancılaşması ve aileden uzaklaşması ya da şiddete başvurarak hâkimiyetini sürdürmesi şeklinde tezahür eder.
Birinci durumda çocukların ve kadınların çalışması ailenin ortak kararı olarak devreye girer. Diğer durumlarda çocukların ve kadınların çalıştırılması bir zor ilişkisi sebebiyledir. Dış dünya yeni ilişkiler, yeni arkadaş çevresi, suç ilişkileri geliştirme artık beklenen durum olmalıdır.
Bu durumda çocuğun aile sisteminden kopmuşluk ya da uzaklaşma düzeyine bağlı olarak çocuk merkezli ya da aile merkezli çözümler düşünülmelidir. Bundan dolayı aile bağları tamamen kopmuş sokakta yaşayan ve madde bağımlısı olan çocuklar sorununda çocuk merkezleri rehabilitasyon merkezleri devreye girerken, aile bağları tamamen kopmamış sokakta çalışan çocuklarda ailenin içinde olduğu çözümlere öncelik verilecektir.
Ne yapmalı?
Her şeyden önce, "ihya edilen yetimler haftası" kutlamalarında görülen türden çocuk sorununu yetimler ve kimsesizler sorununa indirgeyen "hayırseverlik" yaklaşımlardan kurtulmalıyız.
Çocukların korunması, onların yetim ve özel korunmaya muhtaç hale geldiklerinde kendilerine sunulan hizmetlerle sınırlı olduğunda yapılan genellikle bir hayırseverlik faaliyetidir.
Çocukların korunması özel haller ortaya çıkmadan; önleyici, yaygın, bütün çocuk kitlesini hedef alan ve verilen hizmetleri bir hak olarak tanımlayan bir yaklaşımla yapılmalıdır.
B.M. Çocuk Hakları Sözleşmesi ve buna uyarlı olarak geliştirilen mevzuat böyle bir çocuk dünyası öngörmekle birlikte, gerçeklik bundan hâlâ çok uzaktır. Bugün başta SHÇEK'in olmak üzere kamu merkezli ve sivil toplum örgütlerince soysa alanda çocuklara yönelik verilen hizmetler, ihtiyaç sahibi kitlenin tümünü kucaklamaktan çok uzaktır.
Sosyal alan örgütlenmesi, çocuk koruma sisteminin sistematik formatlanmasını yapacak bir uzman kadro, buna açık bir bürokratik zihniyet ve gerçekleştirmeye yetecek bir bütçe kaynağından oldukça uzağız. Bu nedenle uzun vadede sosyal refah alanı için ayrılan bütçe ve kadronun mevcudun birkaç katına çıkarılması gerekmektedir.
Yoksulluğu yöneten günümüz Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları (SYDV) türü yaklaşımlardan, yoksulluğu azaltan sistemli politikalar anlamında "sosyal yardım kurumuna" geçilmelidir.
Bu şekilde sosyal güvenlik sisteminin dışındaki bütün yurttaşları hedefleyen bir "asgari gelir desteği" de hedeflenmelidir. Kısa vadede ise yoksullukla mücadele uygulamaları yanında "çocukların acil korunması" tedbirleri alınmalıdır. Başta sokakta çalışan ve yaşayan çocuklar olmak üzere genel olarak sorunlu ya da risk altındaki çocuklara yönelik son yıllarda ciddi çalışmalar göze çarpmaktadır.
SHÇEK'in bu alanı tanımlaması, örgütlenme anlamında çocuk ve gençlik merkezlerini devreye sokması, İstanbul Valiliği ve İl Sosyal Hizmetler Müdürlüğü'nün başlatarak diğer birçok ilde takip edilen çocukların korunması düzenlememeleri geliştirilerek mevcut sorunlara acil çözümler üretilmesi mümkündür. İstanbul örneği esas alınarak çok sektörlü sistemler bütün bölgelerde hayata geçirilmelidir.
"İstanbul Valiliği Sokakta Çalıştırılan ve Sokakta Yaşayan Çocukların Korunması Projesi" son dört yıldır İstanbul ilindeki çocuk profilinin ortaya çıkarılması, sokakta yaşayan ve madde bağımlısı olan çocukların sokakta tespiti, sokakların kontrol altında tutulması, rehabilitasyon merkezlerinde bakımı ve tedavisinde binlerce çocuğa ulaşarak büyük bir başarı sağlamıştır.
"Sokak çocukları" sorunun kökünü kazımamışsa dahi, binlerce çocuğa ulaşarak sorunla baş etmenin modelini ortaya koymuştur. Sokakta çalışan / çalıştırılan çocuklar alanında da ciddi bir örgütlenme, kurumlararası (Valilik, Sosyal Hizmetler, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı, İstanbul Sokak Çocukları Vakfı, vs.) çalışma kültürü yaratarak burada da bir model ortaya koymuştur.
Varılan aşamada mevcut sistemin eksikliklerinin tespiti, geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması mevcut sorunlara en uygun ve hızlı çözüm olarak görünmektedir. Ayrıca kapsam olarak sokakta çalıştırılan / çalışan, sokakta yaşayan çocuklara ek olarak, suça yöneltilen çocuklar da kapsam alanına alınmalıdır. Ancak bunun için kaynakların sistemleştirilmesi, genişletilmesi, daha çok sosyalleştirilmesi ve zenginleştirilmesi gerekmektedir. Bu nedenle;
* Mevcut mobil ekiplerin sayısı artırılmalı ve istasyonlar, kentin kalabalık ana caddeleri, eğlence merkezleri ve turistlerin yoğun olduğu alanlar sürekli olarak ve daha sık denetlenmelidir. Bu amaçla yapılacak 'sokak çalışmasına' daha çok sosyal hizmet uzmanı desteği verilmelidir.
* Sokaklarda risk altında olduğu tespit edilen her çocuk hakkında mutlaka aile incelemesi yapılmalıdır. Yapılacak "sosyal incelemeye" bağlı olarak soysal yardım süreli ya da süresiz olarak bağlanmalıdır. Bu amaçla genel bütçeden kaynak teminine kadar SYDV ya da uygun bir Vakıf (İstanbul için İstanbul Çocukları Vakfı) bünyesinde bir "Çocuk Koruma Fonu" oluşturulmalıdır. Mevcut sistemde işlemeyen "hamilik" sistemi bu şekilde yeniden düzenlenmelidir.
* SHÇEK'e bağlı "Toplum Merkezleri" bu çalışmaya entegre edilerek sokakta çalışan çocuklar ve ailelerine yönelik kurumlar haline getirilmelidir. Bu merkezlerde çocukları sokakta çalışan ve sosyal yardımla desteklenen ailelere, eğitim, rehberlik yardımı, çocuk bakımı gibi sosyal hizmetler verilerek ailenin takibi de sağlanmalıdır.
* Suça bulaşan ve rehabilitasyonları ile ilgili bir kurum olmayan çocuklar da aynı sistem içine alınmalı. Bu çocuklar için SHÇEK tarafından çocuk ve gençlik merkezleri oluşturulmalı. Bu kurumların işleyişinde Emniyet Müdürlüğü güvenlik desteği vermelidir. Bu şekilde sahipsiz olan bu alan tanımlanmış ve önemli bir boşluk doldurulmuş olacaktır.
Sonuç olarak basındaki "sokakta çalışan ya da yaşayan zavallı çocuktan", "sokak çocuklarının dehşeti", "kapkaç, gasp ve hatta cinayet işleyen çocuk-gençlere" evrilen haberlerin bize işaret ettiği iki önemli kavram yoksulluk ve çocukların korunmasıdır.
Yoksullukla sistemli mücadele edilen bir mekanizmamız yok ve bu kurulmadıkça çocuklara yönelik sosyal hizmetler de etkili olamayacaktır. Ancak çocukların korunmasına dair mevcut sistemimizin güçlendirilmesi durumunda kısa vadede etkisini göreceğimiz bir sistem, mevcut imkânlarla dahi mümkün. Yeter ki yanlış, ideolojik ya da mitolojik kaynaklı tespitlerden değil, olgulardan hareketle üretilen bilgilerle hareket edelim.(AK/EÜ)