Bir kadın gebe kaldığında eğer koşulları uygun ise ve bir kadın doğum uzmanı tarafından izleniyorsa; bazen doğum ağrısından, bazen de daha kolay geldiğinden normal doğum yerine "sezaryen" adı verilen bir ameliyatla doğumu gerçekleştiriyor. Uzmanlar ülkemizde de annelerin öğrenim düzeyleri yükseldikçe "sezaryen ile doğum" sıklığının arttığını ortaya koyuyor.
Daha önce sezaryen yaptıran gebeler, yeni bir sezaryene aday olan kişilerin başında geliyor. Tüm sezaryen olgularının yaklaşık olarak yüzde 30'unu daha önce sezaryen olan kadınlar oluşturuyor. Özellikle özel sektör hastanelerinde sezaryen ile doğum oranının tüm doğumlar içinde yüksek olduğu görülüyor.
Dünyada da yaygın
Amerika Birleşik Devletleri'nde (ABD) 1970'lerde sezaryen ile gerçekleşen doğumların tüm doğumlar içindeki oranı yüzde 5.5 iken, 1993 verilerine göre bu oran yüzde 22.8'e yükselmiş durumda. Çin'de ise 1966'da yüzde 2.4 olan oran 1981'de yüzde 20.5 olmuş; İtalya'da ise 1980'den 1990 kadar geçen sürede sezaryen ile doğum oranının yüzde 11.1'den yüzde 21.2'ye yükseldiği gözleniyor.
Hindistan'ın kentsel bölgelerinde sezaryen ile gerçekleştirilen doğumların oranı yüzde 30'ların üzerinde. Brezilya ise dünyada en yüksek sezaryen oranına sahip ülke. Burada 1996'da bu oran yüzde 36.4'a ulaşıyor. Arjantin'de de özel hastanelerde gerçekleşen doğumların yarısı sezaryen ile oluyor. Japonya ve eski Çekoslovakya'da ise 1990 yılı öncesi verilerine göre bu oran yüzde 7 dolayında.
Net veriler yok
Ülkemizde sezaryen ile gerçekleşen doğumlar hakkında kesin bir sayısal veri bulunmuyor. 1998 Türkiye Nüfus Sağlık Araştırması verilerine göre bölgeler arasında büyük farklar olmakla birlikte genel olarak yüzde 13.9 oranında sezaryen ile doğum oranı olduğu bildiriliyor. Değişik araştırmalarda ülkemizin batısında sezaryen ile doğum oranı tüm doğumlar içinde yüzde 21.9 oranında yer alırken, Doğu Anadolu Bölgesi'nde yüzde 5.7 oranında gerçekleştiği belirtiliyor.
Yine araştırmalara göre; annenin hiç okula gitmediği durumda sezaryen ile doğum yüzde 5.8 iken, en az ortaokul mezunu olanlarda oran yüzde 33.3'e yükseliyor.
Neden yapılıyor?
Yapılan araştırmalarda bu yöntemin uygulanmasının nedeni olarak en sık olarak "eski sezaryen olguları" gösteriliyor. Ancak daha önceden geçirilmiş sezaryen girişimi yeni bir sezaryen için gerçek bir neden oluşturmuyor. Böyle gebelerin de uygun ve güvenli koşullarda normal yoldan doğuma yönlendirilebiliyor.
Bunların yanında bebeğin anne karnındaki duruşunun ve doğum için çıkıma gelişindeki duruş bozuklukları ve bebeğin başıyla, annenin pelvis açıklığının uyumsuzluğu diğer nedenler olarak gösteriliyor.
Ayrıca bebeğin plesantaya ilişkin bazı sorunlar ve hastalıklar, ikiz gebelik annenin yaşı, hipertansiyon gibi anneye ait bazı hastalıklar ve durumlar da daha az olmakla birlikte sezaryen nedeni olarak gösteriliyor.
Bunların arasında yer almamakla birlikte özellikle sosyo ekonomik durumu daha iyi kesimlerde doğumun planlanması da önemli bir diğer neden olarak gösteriliyor. Bu durumda anne belirli bir plana göre çoğu zaman özel bir klinik ya da hastaneye yatırılıyor ve sezaryen uygulanarak bebeğin doğması sağlanıyor.
Günümüzde bir çok anne adayı yanlış bir kanaatle; sezaryen ile doğumu daha güvenli olarak algılamaktadır. Bunda sezaryen girişimlerine yönelik özenin fazlalığı ve doğum eyleminin daha kontrollü olması ve anne ve diğer yakınlara güvenli olarak yansıtılmasının rolü olduğu düşünülüyor.
Diğer yandan doğumun hastane koşullarında yapılması da riski bir miktar azaltıyor. Sezaryen uygulamalarının genel olarak doğum öncesi izleme yapan hekim tarafından yapılması için hekimin tek başına çalışması ve çoğunlukla serbest çalışıyor olması buradaki gerçek nedenlerin belirlenmesini de güçleştiriyor. Özel hekimler ile kamu sektöründe çalışan hekimler arasında fark gözleniyor. Ancak her iki sektördeki hekimlerin neye göre sezaryen kararı verdikleri de çok açık değil.
Riskleri var
Tüm dünyada sezaryen ile doğumun gerçekleştirilmesinde giderek artan bir eğilim gözleniyor. Ancak hem bebeğe hem de anneye ait çeşitli rahatsızlıklar hatta ölüm olasılıkları sezaryen ile doğum üzerinde daha dikkatle düşünülmesini gerektiriyor
Anne ve bebek için bazen yaşam kurtarıcı olan sezaryen günümüzde sık olarak gerçekten gerekli olmadığı durumlarda da uygulanıyor. Yapılan birçok araştırma, klinik yararlarının öncelikli olmadığına işaret ediyor. Tüm bu nedenlerle tüm dünyada sezaryen ile olan doğumların oranının aşağıya çekilmesine yönelik bir eğilim oluşmuş durumda. Dünya Sağlık Örgütü sezaryen ile doğumların, tüm doğumlar içindeki oranının yüzde 10-15 ile sınırlı olmasını öneriyor. Tartışmaların giderek artması; sezaryen ile doğumun, ölüm riski, sağlık sorunları açısından sakıncalar taşıması, yüksek maliyetli olması, işgücü kaybına neden olmasına bağlanıyor.
Sezaryenle Doğum nedir?
Teknik olarak sezaryen ile doğum, 500 gr ve daha ağır fetusun uterus duvarından yapılan insizyon ile doğurtulması anlamına gelmektedir. Antik çağa ait kayıtlarda bile bu teknik ile ilgili veriler bulunuyor. Bu yöntem eskiden ölmek üzere olan gebe kadından, yaşamakta olan fetusun canlı olarak alınabilmesi amacı ile Kullanılsa da, günümüzde cerrahi tekniklerin gelişmesi, antibiyotiklerin bulunması ve güvenli kan naklinin sağlanabilmesi ile bu durum dışında da çeşitli durumlarda uygulanmaktadır.
Sezaryen, her şeyden önce cerrahi bir girişim olduğu için bu tür ameliyatlarda karşılaşılan tüm riskleri taşıyor. Örneğin ameliyat sonrası enfeksiyonlar yönünden önemli olumsuzluklar yaşanabiliyor. Çeşitli çalışmalarda sezaryen ile doğum yapan kadınlarda idrar yolu enfeksiyonlarının doğumu bu yolla olmayan kadınlara göre üç kat daha fazla görüldüğü belirtiliyor. Diğer yandan rahim içi enfeksiyonlar da oldukça sık görülebiliyor.
Sezaryenle doğum yapan kadınlar, sonraki gebeliklerinde rahim yırtılması açısından daha yüksek risk altındadırlar. Sezaryen girişimi, narkoz altında gerçekleştirildiğinde gebe için artmış akciğere mide içeriğinin kaçması (Pulmoner aspirasyon) durumları da gözlenmektedir. Genel anestezi ile gerçekleşen girişimlerde pulmoner aspirasyon riski 2000'de 1 iken, sezaryen olgularında oran 400-500'de 1'e yükselmektedir. Sezaryen doğumlarında anne ölümlerinin büyük bir çoğunluğu anesteziye bağlı komplikasyonlar nedeni ile olmaktadır.
Sezaryen ile olan doğumlarda bebekler için de riskler vardır. Anesteziye bağlı olarak bebeklerde solunum durması gelişme riski yüksektir. Sezaryenle doğurtulan bebeklerde, acil sezaryen olguları ve vaginal doğum olgularına göre daha sık oranda geçici nefes darlığı, solunum durması, beynin havasız kalması durumları daha sık görülmektedir.
Öte yandan planlanmış sezaryenlerde vücut ısısının korunması ile ilgili sorunlar da olmaktadır. Sezaryen ile doğum, bebekler için pek çok durumda gerçekten gerekli değildir. Uzmanlar normal yolla doğumun anne ve bebek sağlığı ve yaşamı açısından daha çok tercih edilebileceğini belirtmektedirler.(NK)
* Bu yazı Türk Tabipler Birliği STED Dergisi'nin 8 sayısındaki Dr. Serap Kayser Konakçı ve Dr. Bülent Kılıç'ın yazısından derlenmiştir.