Mahpusların “cezasını” ikiye katlayan sevk uygulamaları, son dönemde artarak devam ediyor. Tutuklu veya hükümlüler, ailelerinden uzak kentlerdeki hapishanelere kendi deyimleriyle “sürgün” ediliyor. Bu şekilde hem aileleri de cezalandırılmış oluyor hem de mahpusun yalnızlaşması artıyor. Zaten ekonomik olarak zorlanan aileleri uzak kentlere görüşe gidemiyor.
Halihazırda mahpusun hapishane içindeki ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanan aile üyeleri, bir de yol ücretini karşılayamıyor. Çalışıyorsa izin alamıyor. Yaşlı veya engelli ise 24 saate varan mesafeleri katedemiyor.
Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği (CİSST) Savunuculuk Koordinatörü Berivan Korkut ile sevk uygulamasının hukuki boyutunu ve mahpuslar ile ailelere yansımasını konuştuk.
Ailesi de mahpus da giderek yoksullaşıyor
Uzak kentlere nakledilmek mahpusları ve ailelerini nasıl etkiliyor?
Özellikle son dönemde maalesef mahpusların yoksullaşmasından daha sık söz eder olduk. Aslında bu yapısal ve her dönem mahpuslardan çok başvuru aldığımız konularda biriydi ama son dönemde bu başvurularda ciddi bir artış var.
Elimizde doğrudan bir araştırma olmasa da mahpusların gelir düzeyi düşük alilerden geldiği yönünde bir gözlemimiz mevcut. Dışarda kendisi yoksullaşma yaşayan aile üyeleri, hapishanede bulunan yakınına ekonomik destek vermekte zorlanıyor.
Mahpusun temizlik malzemeleri, günlük ihtiyaçları, elektrik faturası, posta ücreti, giysileri de dahil tüm ihtiyaçları ailesi tarafından karşılamak zorunda. Ailesinin ekonomik durumu iyi olmadığı için ihtiyaçlarını karşılamakta ciddi güçlükler yaşadığını belirten mahpus sayısı oldukça yüksek.
Mahpusun ihtiyaçlarını karşılamak zorunda olan aile üyelerinin bir de yol parasını karşılayarak görüşe gitmeleri zorlaştı. Özellikle uzak mesafelerde artan ulaşım masrafları dikkate alındığında ailelerinin görüşe gitme oranlarında ciddi bir azalma yaşandığını gözlemliyoruz. Aileler görüşe gitmek yerine sıklıkla parayı mahpusa gönderip onun zaruri ihtiyaçlarının karşılanmasını sağlamayı tercih ediyor.
Düzenli görüşe gitmeme, sadece açık görüşlere gitme, yılda bir kere sırayla aile üyelerinin görüşe gitmesi gibi ara formüller geliştiriyorlar.
Çalışan veya eğitimine devam eden bir aile üyesinin görüşe gitmesi ise iyice zorlaşıyor. Uzak mesafelerde görüşe gidebilmek için mahpus yakınları işyerlerinden veya okullarından daha uzun sürelerde izin almak zorunda. Özellikle güvencesiz işlerde çalışan aile yakınları işlerini kaybetme korkusuyla görüşe gitmemeyi tercih etmek zorunda kalıyor.
Diğer bir sorun aile üyesi yaşlı veya engelli ise kimi zaman 24 saatini yolda geçirmek zorunda kalıyor, o kadar uzak mesafelere tek başına gitmeyi başaramıyorlar.
TIKLAYIN - Adli mahpuslar derin yoksulluk yaşıyor
Nakil gerekçelerinde “aile” yer almıyor
Sevk ve nakilin kanuni boyutu nedir?
Mahpusların nakil (sevk) edilmeleri hususu 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un (CGTHİK) 53. maddesinde düzenliyor. Mahpusların hangi durumlarda sevk isteyebilecekleri ve hangi durumlarda sevklerinin reddedilebileceği bu maddede yer alıyor ancak yasada aileye, görüşçüye yakın bir hapishanede bulundurulmak gibi bir özel madde yok. Nakil gerekçeleri arasında hastalık ve eğitim, öğretim gibi ek maddeler var.
Ancak aynı kanunun “İnfazda temel amaç” başlıklı 3. maddesinin birinci fıkrasında; “Ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazı ile ulaşılmak istenilen temel amaç, öncelikle genel ve özel önlemeyi sağlamak, bu maksatla hükümlünün yeniden suç işlemesini engelleyici etkenleri güçlendirmek, toplumu suça karşı korumak, hükümlünün; yeniden sosyalleşmesini teşvik etmek, üretken ve kanunlara, nizamlara ve toplumsal kurallara saygılı, sorumluluk taşıyan bir yaşam biçimine uyumunu kolaylaştırmaktır” düzenlemesi yer alıyor.
“Beden ve ruh bütünlüklerini korumak”
Ayrıca “Hapis cezalarının infazında gözetilecek ilkeler” başlıklı 6. maddesinin birinci fıkrasının ilgili bentlerinde de şu ifadeler var: “Hapis cezalarının infaz rejimi, aşağıda gösterilen temel ilkelere dayalı olarak düzenlenir: c) Cezanın infazında hükümlünün iyileştirilmesi hususunda mümkün olan araç ve olanaklar kullanılır. Hükümlünün kanun, tüzük ve yönetmeliklerle tanınmış haklarının dokunulmazlığını sağlamak üzere cezanın infazında ve iyileştirme çabalarında kanunîlik ve hukuka uygunluk ilkeleri esas alınır. … f) Ceza infaz kurumlarında hükümlülerin yaşam hakları ile beden ve ruh bütünlüklerini korumak üzere her türlü koruyucu tedbirin alınması zorunludur.”
Kişinin toplumla bağlarını güçlendirmek ve tekrar topluma uyumunu sağlama noktasında toplumla tek bağı ailesi ve yakınlarıyla ilişkileri.
Buna rağmen maalesef kişinin ailesine yakın bir kuruma sevk edilmesi, ailelerinin ekonomik destek verilerek görüşe gelmeye teşvik edilmesine yönelik yapısal bir program yok.
Bu sorun nasıl çözülür?
Öncelikle kişilerin ailelerinin ikamet ettiği kente yakın bir kurumda tutulmaları yasal güvence altına alınarak bu sorunun büyük bir kısmı çözebilir. Örneğin hapishaneyi kapsayan bir mesafe belirlenip bu mesafenin dışına mahpusun sevk edilemeyeceğine yönelik bir değişiklik, uzak mesafenin yarattığı birçok sorunu ortadan kaldırır.
Daha uzun vadede, mahpusu ve ailesini ekonomik ve psikolojik yönden destekleyen programlarla, kişinin hapishaneden çıktıktan sonra aile bağları güçlü ve topluma daha entegre bir şekilde dönmeleri sağlanabilir.
Uluslararası hukuk: Mahpus ailesine yakın cezaevlerine yerleştirilmeli |
Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun 9 Aralık 1988 tarihli ve 43/173 sayılı kararıyla kabul edilen, “Herhangi Bir Şekilde Tutulan veya Hapsedilen Kişilerin Korunmasına İlişkin Prensipler Bütünü”nün “Aile mensupları ve dış dünya ile iletişim kurma hakkı” başlıklı 19. maddesinde “Tutulan veya hapsedilen bir kimseye kanunda veya kanuna dayanan bir düzenlemede belirtilen makul şartlara ve sınırlamalara tabi olarak, özellikle aile üyeleri tarafından ziyaret edilebilme ve onlarla haberleşme gibi, dış dünya ile iletişim kurabilmesi için kendisine yeterli imkan verilir.’’ hükmü, ‘‘İkametgahına yakın bir yerde tutulma hakkı’’ başlıklı 20. maddesinde; “Tutulan veya hapsedilen kişi talep ettiği takdirde, mümkün olduğu ölçüde ikamet ettiği yere makul uzaklıktaki bir tutukevinde veya hapishanede tutulmalıdır.” 9 Ekim 2003 tarihinde kabul edilen Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin üye devletlere ömür boyu hapis ve diğer uzun süreli cezalara mahkûm olanların cezaevi idaresince yönetimi hakkında Rec (2003) 23 sayılı Tavsiye Kararı, üye devletlerin hükümetlerine, diğerleri arasında, “bu tavsiye kararının ekinde yer alan ilkelerin, ömür boyu hapis ve diğer uzun süreli mahkûmların yönetimine ilişkin mevzuat, politika ve uygulamalarda rehberlik etmesini” tavsiye eder. Bu Tavsiye Kararı şöyle: “(...)22. Aile bağlarının kopmaması için özel çaba gösterilmelidir. Bu amaçla; - mahkûmlar mümkün olduğunca ailelerine veya yakın akrabalarına en yakın cezaevlerine yerleştirilmelidirler; - mektuplaşma, telefon görüşmeleri ve ziyaretlerin mümkün olduğu ölçüde azam sıklıkta ve gizlilik içinde yürütülmesi sağlanmalıdır; Bu tür bir düzenleme güvenliği tehlikeye atıyorsa veya risk değerlendirmesiyle riskli olduğu tespit edilmişse söz konusu haberleşmeler, mektupların izlenmesi ve ziyaret öncesi ve sonrasında aramalar gibi makul güvenlik tedbirleri eşliğinde yürütülebilir. ” 11 Ocak 2006 tarihinde kabul edilen Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin, Avrupa Cezaevi Kuralları Hakkında Üye Devletlere Yönelik (2006)2 Sayılı Tavsiye Kararı’nın 17’nci maddesi şöyledir: “Mahpuslar, mümkün olabildiğince evlerine veya sosyal rehabilitasyon ortamlarına yakın cezaevlerine yerleştirilmelidirler. Cezaevlerine yerleştirmede, suçun devamlı takibi, güvenlik ve emniyet gerekleri ve tüm mahpuslara uygun rejimlerin sağlanması ihtiyacı hesaba katılmalıdır. İlk yerleştirme ve sonradan yapılacak bir cezaevinden diğerine nakil konusunda, mümkün olabildiğince mahpusa danışılmalıdır.” Söz konusu Tavsiye Kararı’nın 24’üncü maddesinin 5’inci ve 6’ncı fıkraları uyarınca: “Ziyaretler için yapılan düzenlemeler, mahpuslara aile ilişkilerini mümkün olduğunca normal bir düzeyde sürdürmelerine ve geliştirmelerine izin verecek bir tarzda olmalıdır. Cezaevi yetkilileri, dış dünyayla yeterli bir iletişim sürdürmelerinde mahpuslara yardım etmelidirler ve bunun için onlara uygun destek ve yardım sağlamalıdırlar.” Avrupa İşkence ve İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı Muamele ya da Cezayı Önlenme Komitesinin (AİÖK) (CPT) belirlemiş olduğu (2002) 1 – Rev. 2015 Sayılı “Standartlar”ın da ilgili kısımları şöyle: “51. Mahkûmların dış dünyayla temaslarını makul düzeyde devam ettirmesi de çok önemlidir. Her şeyden önce mahkûmlara aileleriyle veya yakın arkadaşlarıyla ilişkilerini devam ettirebilme imkânı verilmelidir. Buradaki temel prensip, dış dünyayla temasın desteklenmesi olmalıdır; bu tür temasın sınırlanması sadece kayda değer güvenlik endişeleri veya kaynak kısıtlılığı nedenlerine dayandırılabilir. CPT bu bağlamda, ailesi uzakta yaşayan (bu nedenle düzenli ziyaret imkânı olmayan) mahkûmlar için ziyaret veya telefon teması kurallarının uygulanması konusunda esnekliğe gerek olduğunun altını çizer. Örneğin bu tür mahkûmların ziyaret süresini biriktirebilmesine ve/veya aileleriyle telefonla temas kurabilmek için daha iyi imkânlara sahip olmasına izin verilebilir.” AİHM, Vintman davasına ilişkin olarak vermiş olduğu 23/01/2015 tarihli Daire kararında (Vintman v. Ukrayna, 28403/05); AİHS’nin, mahkûmlara cezalarının nerede infaz edileceği konusunda bir seçim hakkı tanımadığını; ancak mahkûmun, ailesinin ziyaretlerini zorlaştıracak ya da imkânsız hale getirebilecek denli uzak bir bölgede barındırılmasının, aile hayatına müdahale teşkil edebileceğini yineledi. Mahkeme orantılılık yönünden yaptığı incelemesinde ise; mahkûmun, ailesine yakın bir kuruma transfer talebinin reddi için, cezaevlerindeki aşırı yoğunluğun meşru bir gerekçe olarak öne sürülebileceğini, ancak bu durumda dahi mahkûmun görece daha yakın cezaevlerine nakli hususunun değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiştir. Aksi halde, yani kişinin nispeten daha yakın bir bölgeye nakli önünde meşru bir engel yokken uzakta bulunan bir kurumda barındırılması halinde, AİHS’nin 8’inci maddesinin ihlali sonucu doğabileceğini vurguladı. |
(AS)