Fotoğraf: Nihan Bora'nın kişisel blog sayfasından alınmıştır.
Yazar Sevim Ak: Çocuklar her türden engelin kaldırılması için küçük yaşta tutum eğitimi almalı
Yazar Sevim Ak, çocuklarda dezavantajlılara karşı ön yargı ve uzaklaşmanın yetişkinlerden kaynaklandığını hatırlatarak, "Ebeveynler kendi çocuğunun mutluluğunu gözetirken dezavantajlı çocukların haklarını ve hayata katılmasını destekleyici sorumluluklar almalı" diyor.
Bugün Dünya Engelliler Günü. Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de güne dair merkezi ve yerel yönetimler ile sivil toplum örgütleri, farkındalık yaratma adına etkinlikler düzenlese de bir süre sonra konu gittikçe gündemden düşer ve dezavantajı olan tüm canlılar, çoklu sorunlarla baş başa kalır. Kapitalist sistem "genç ve sağlıklı bireylere yatırım" yaraken, ebeveynler de çocuklarını bir yarış halinde sisteme entegre etmeye çalışır.
Bu sistemde dezavantajlı konumda olanlar iyice hayatın dışına itiliyor. Özellikle çocuklar arasında dezavantajlılara yönelik ön yargı ve uzaklaşma hızlı yayılırken, kırılmaları da derinleştiriyor.
Çocuk edebiyatı üzerine sayısız kitaba imza atan yazar Sevim Ak, bu konuda toplumsal sorumluluklara dikkati çekerek, özellikle çocuklarda dezavantajlılara karşı ön yargı ve uzaklaşmanın yetişkinlerden kaynaklı olduğunu hatırlatıyor. İşitme engelli bir gencin hayat hikâyesinden yola çıkarak "Horoz Adam ve Korsan" kitabını yazdığını söyleyen Ak, dezavantajlıların hayata katılım ve desteklenmesi için çocuk – ebeveyn ilişkisi ve toplumsal sorumluluklar üzerine bia Çocuk Kitaplığı'nın sorularını yanıtladı.
"Engeli yüzünden dışlanan çocuklar"
Dünya Engelliler Günü yaklaştıkça toplumda, sivil ve kamu kurumlarında görece olarak çeşitli etkinlikler ve farkındalıklar yapılmaya çalışıldığını görüyoruz. Özellikle çocuklar açısından değerlendirdiğinizde karşımıza nasıl bir tablo çıkıyor?
Küçük çocuklar engelli bireyleri yadırgamıyorlar. Her türden canlının varlığını hissetmek dünyayı onların gözünde keşfedilmesi gereken ilginç bir yer kılıyor. Engelli, norm dışı kalmış bireylerin özel ihtiyaçları, kendilerine özgü iletişim yetenekleri, duyarlılıkları olduğunu kolayca hissediyorlar. Büyüdükçe, yetişkinlerin etkisiyle ön yargılar, uzaklaşmalar gelişiyor. Farklı gelişen arkadaşlarının zayıf yönlerinin üstüne gitmek, şiddet uygulamak, grup dışı bırakmak gibi tavırlar sergileyebiliyorlar.
İstatistikler 20 çocuktan 1'inin engelli olabileceğini gösteriyor ki hiç de azımsanacak bir durum değil. Engeli yüzünden dışlanan çocuklar iyi eğitim almakta zorlanıyor, yetersiz bakım şartları, ekonomik sorunlar içinde yaşam mücadelesi veriyorlar. Birçoğu eksik duyusunun yerine güçlü duyularını geliştirecek potansiyele sahipler oysa. Resme, müziğe, güzel sanatlara ilgileri ve yetenekleri gelişmeye açık. Eşit haklara sahip, yeteneklerini geliştirebilecek bireyler olarak görülmelerinin önündeki her türden engelin kaldırılması için küçük yaştan tutum eğitimi almalı çocuklar. Farklı gelişen arkadaşlarını anlamaya çalışıp engellilerle aynı grup içinde kalmalarını becerebilirsek bu bile başarı sayılır.
"Çocuklar eğlenemez" gerekçesi
Bir yazar olarak baktığınızda çocuk edebiyatının paydaşlarının (yazar- yayınevi) bu konuda yol aldığını düşünüyor musunuz? Değilse, kaynağını neye bağlıyorsunuz?
1980'li, 90'lı yıllarda ülkemizde engelli karakterleri barındıran kitaplar pek tercih edilmiyordu. Aileler ve eğitimciler çocuklar üzülür, eğlenemez gerekçesiyle o kitapları okutmakta istekli davranmadılar. Var olan kitaplar engelli çocukları toplumdan kopuk, ezik, yalnız kendi iç dünyasına kapalı, acınası kişiler olarak sunuyordu. Ama son 15 yılda öncelikle çeviri çocuk, gençlik edebiyatı örnekleriyle çocuk sorunları üstünde daha rahat konuşur hale geldik. Engelli bireylerin hayatlarını birçok yönleriyle irdeleyebildiğimiz kitaplar bize uzak gelen o dünyaların içinde var olmamızı sağladı. Kendi edebiyatçılarımız da engelli bireyleri merkeze alan önemli eserler veriyorlar.
"Genç ve sağlıklı bireylere yatırım yapılıyor"
Empatiyi geliştirmek ve farkındalık yaratmak için genç okurlarımıza ne tür tavsiyelerde bulunursunuz?
Yaşam döngüsü içinde engellilik durumlarını çoğumuz yaşarız. Yaşam zaten engellilikten-bebeklikte birine bağlanmadan yaşamı sürdürememe hali-geçici yeterliliğe ve yaşlılıkta tekrar engellere doğru gelişir. O yüzden engelli (kör, sağır, otistik, zihinsel engeller.. vs.) tanımlamasını doğuştan kazanılmış bir özellik gibi kuramayız.
Kapitalist sistemde genç ve sağlıklı bireylere yatırım yapılıyor, çünkü tüketimin öznesi onlar artık. Gençler rekabetçi mücadele içinde, çoğu kez ortak duygu yoksunu ortamlarda geziniyorlar, yaşlıları ve engellileri yok sayan, küçümseyen bir ortam bu, ne yazık ki... Toplumlarda yaşanan sosyal değişimler, insanları birbirine daha az güvenen, şüpheci bir konuma soktukça sanal arkadaşlıklar ve gruplar yaygınlaşıyor. Gençler bu sanal gruplar içinde sosyal eylem ve dayanışma içine de pekâlâ girebiliyor ve bunu gerçekliğin yerine koyabiliyor. Oysa yüz yüze bağlar kurmadan, sorunları yerinde, birebir yaşamadan, emek harcamadan empati duyabilmek ve değişim için yol almak mümkün değil. Mutluluk kendini tatminle değil, ortak bir amaç için başkalarıyla birlikte omuz omuza çalışmakla çoğalan bir kavram.
"Talepler göstermelik karşılanıyor"
Toplumda egemen olan "yazık, günah, eksik" bakışı bu konuda duyarlı ebeveynlerin de sıklıkla kullandığı bir literatür. Ebeveynler bu konuda nasıl bir yol izlemeli?
Eskiden özellikle zihinsel engelliler kurumlara yatırılır, oralarda toplu halde barındırılırdı. Hatta engelli aile ferdine evde bakım vermek isteyenler mücadele etmek zorunda kalırdı. Zamanla kurumlardaki engellilere karşı acımasız tutumlar saptandı, sergilendi, bu uygulamadan büyük ölçüde vazgeçilmesi sağlandı. Nazi Almanya'sında insan türünün kötü örnekleri oldukları gerekçesiyle 300 bine yakın engellinin katledildiğini biliyoruz. Bazı ülkelerde engelli çocuk doğurma olasılığı saptanan bireylerin zorunlu kısırlaştırılması veya zorunlu kürtaj yasallaştı. Genom projesiyle "hatalı" genler saptanabildi. Engelli hareketleri tüm dünyada yaygınlaşıyor, kusursuz genom varlığını ima ettiği için Genom projesine karşı çıkılıyor. İşaret dili, yabancı dil gibi farklı bir dil kategorisinde artık. Diğer yandan işitme engellilerin duyan kişilerle rahat iletişim kurmaları için işaret alfabesini ses ve yazıya dönüştüren nanoçipler üretiliyor.
Birçok engelli karşılaştığı sosyal kınamanın onlara sıkıntı veren engelden çok daha ağır olduğunu ifade ediyor. Sosyal ve toplumsal alanların, koşulların engelli bireylerin varlığını düşünerek dizayn edilmesini her fırsatta talep ediyorlar. Bu çok haklı talepler maalesef çoğunlukla göstermelik karşılanıyor. Ulaşımda, eğitimde, gündelik işlerde, sosyal ve kültürel alanlarda ihtiyaca uygun, işleyen sistemlerin hızlı hayata geçirilmesi için mücadele vermek toplumsal sorumluluğumuz olmalı. Ebeveynler kendi çocuğunun mutluluğunu gözetirken dezavantajlı çocukların haklarını, hayata katılmasını destekleyici sorumluluklar almaları, hatta çocuklarıyla birlikte bu çalışmalara katılmaları mutluluk kavramını genişletir.
İşitme engelli, ses teknisyeninin öyküsü
"Horoz Adam ve Korsan" kitabını size yazdıran fikir neydi ve genç okurlarımıza bu konuda kitap okumanın faydalarından biraz bahseder misiniz?
Gazetede gördüğüm işitme engelli, ses teknisyeni bir gencin başarı öyküsü beni etkilemişti. Konuyu araştırdığımda en iyi ses teknisyenlerinin işitme engelli olduğu bir habere de ulaştım. Bana o güne kadar imkansız gelen bu durum umudumu çoğalttı. İşitmeyen bir kişinin işitenler dünyasında yer almak için sesle ilgili bir iş yapması mı gerekirdi? Kendi kendine geliştirdiği öteki duyuları üstünden bir başarı öyküsü yazılamaz mı, diye sorular da soruyordum bir yandan. Duyabildiği ses frekanslarındaki tepkilerini yakından gözlediğim işitme engelli bir çocuğu tanıma şansım olmuştu. Bu ilişkiden güç bularak bu olağan öyküyü yazmaya cesaret ettim. İşitme engelli öğretmenlerine okutarak, onlardan fikir alarak detayları işledim.
Bizden farklı yönelimleri, duyuları, gelişimleri olan kişilerin dünyasına adım attığımızda orada daha önce düşünmediğimiz bir zenginlik bizi karşılar, bu hayatı, insanları, yaşadığımız dünyayı daha iyi tanımamızı sağlayan bir durum. Yaşamın anlamı da bu değil mi zaten? Önce anlamak ve tanımak, sonra değişim ve ortak yaşam için mücadele gelir.
Sevim Ak hakkında
1976'da Yıldız Teknik Üniversitesi Kimya Mühendisliği'nden mezun oldu. Biyokimya uzmanlık eğitiminin ardından yirmi beş yıl Heybeliada Sanatoryumu'nda ve özel kliniklerde çalıştı. İlk öyküsü 1985'te, Cumhuriyet gazetesinin pazar ekinde yayımlandı. İlk çocuk kitabı "Uçurtmam Bulut Şimdi" (1987), yayımlandığı yıl Akademi Kitabevi Çocuk Edebiyatı Öykü Ödülü'nü kazandı. "Düşlere Sobe" adlı çocuk oyunu İstanbul Şehir Tiyatroları'nda, "Horoz Adam ve Korsan" adlı kitabından aynı adla uyarlanan oyun da Ankara Devlet Tiyatroları'nda sahnelendi. "Horoz Adam ve Korsan", aynı zamanda Uluslararası Çocuk ve Gençlik Kitapları Kurulu'nun (IBBY) "Engelli Çocuk ve Gençlere Dair Göze Çarpan Kitaplar" kataloğuna seçildi. 2000-2007 arasında, İLKYAR Vakfı'nın Gezici Projeleri kapsamında, ODTÜ'nün desteğiyle 160 yatılı bölge okulu ve 30 köy okulunda gerçekleştirdiği öykü okuma ve yazma etkinliklerindeki anı ve izlenimlerini, "Güneşin Çocukları" adlı kitapta topladı. Çocuklar için otuzdan fazla kitap kaleme aldı. Bazı kitapları Almanca, Arapça, Korece ve Felemenkçe'ye çevrildi. Kırık Şemsiye adlı resimli öykü kitabı, Çocuk ve Gençlik Yayınları Derneği (ÇGYD) tarafından 2006 yılının En İyi Resimli Kitabı seçildi. 2009'da Astrid Lindgren Anma Ödülü, 2012'deyse Hans Christian Andersen Ödülü gibi çocuk edebiyatının Nobel'i kabul edilen, iki prestijli ödüle aday gösterildi. Televizyon çocuk programları için senaryolar, Leylek Kardeş adlı animasyon dizi için öyküler yazdı.
(SYZ/AÖ)