"Martin Luther King, 'savaş, yaratıcılığın anti-tezidir' der. 'Barış da, yaratıcılıktır'; norm haline gelmiş klişeleri-sadece zaman azlığıyla açıklanamayacak gerekçelerle -kullanmaya devam eden gazeteci yerine, bunları kıracak yaratıcı bir gazeteci modelini gereksinim duyuyoruz."
Böyle diyor, BİA Eğitim danışmanı ve İzmir Ekonomi Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Sevda Alankuş.
Alankuş Kürt meselesinin demokratik yollardan çözümü için "İmralı açılımı" ile gelişen barış sürecinde barış gazeteciliğini konuştuk.
"Barıştan yana politik ve etik bir tercih"
Barış gazeteciliği nasıl tanımlanıyor?
"Barış Gazeteciliği" kitabının yazarları iki eski BBC muhabiri Jake Lynch ve Annabel McGoldrick'in çok gönderme yapılan tanımını bir kez de ben tekrarlayarak başlayayım: Barış Gazeteciliği, editörlerle habercilerin toplumdaki çatışmalara şiddet-dışı yöntemlerle yaklaşılmasını sağlayacak 'öyküleri' seçip, haberleştirmek konusunda yaptıkları bir tercih.
Ancak bunun ardından hemen kavramın sadece savaşla sonuçlanan ulusal ya da içsavaş vb. çatışmalı durumlarda yaygın medyanın yaptığı "masum bizler" ve "düşman/onlar" biçimindeki kışkırtıcı savaş gazeteciliğinin karşıtı olarak sıcak savaş ya da savaş tehlikesi durumlarında yapılması gereken bir gazetecilikten çok daha fazla bir şeyi ifade ettiğini eklemem gerekiyor.
Yani barış gazeteciliği bütün çatışma içeren durumlarda -ki bu aslında bütün haber konularında demek- ancak özellikle de kadınlara, etnik, dinsel vb. azınlık gruplara, yoksullara yönelik/ilişkin gündelik hayatın çatışmalı durumlarında uygulanması gereken bir tür karşı-hegemonik gazetecilik anlayışı ve pratiğini anlatıyor.
Nitekim, Barış Çalışmaları alanının önemli isimlerinden Johan Galtung'un, ilk kullanıcılarından birisi olarak kavramı; "çatışma/barış gazeteciliği" vs "savaş gazeteciliği" biçiminde kullandığını görüyoruz. Böylece, barış gazeteciliği aslında, gazeteci sözkonusu ise bireysel, editor söz konusu ise kurumsal bir nitelik taşıyan politik ve etik bir tercihle, normatif iddia içeren bir gazetecilik.
Bu haliyle de, yaygın medyanın "gerçekleri tarafsız ve dengeli biçimde yansıtmak" şeklinde özetlenen -ancak hiç de öyle olmadığını bildiğimiz- meslek ideolojisini kuran epistemolojide de bir kırılmaya işaret ettiğini söyleyebiliyoruz.
Çünkü, bir yandan "gerçeğin" her zaman çok katmanlı, çok bileşenli olduğu tam da bu nedenle "objektif şekilde yansıtılması"nın mümkün olmadığını, bu yüzden haberin sadece muhtemel gerçeklik temsillerinden birisi, bir "kurmaca" olduğunu söyleyen bir felsefi konuma yaslanıyor.
Diğer yandan da, bu "gerçeklik temsili" işleminin -yani pekala taraflı olan haberciliğin- objektiflik örtüsü arkasına saklanılarak yapılmak yerine, açıkça, çatışmaların "şiddet dışı yöntemlerle çözümü"nden yana taraflanılarak yerine getirilmesi gerektiğini söylüyor. Yani yukarıda söylediğimi tekrarlayayım barıştan yana bir etik ve politik tercihi öngörüyor.
"Uzlaşma girişimlerine odaklanır"
Peki nasıl bir barış tarifi üzerine kuruluyor?
Kanımca barıştan, öteki tarafın mutlak mağduriyeti üzerine zafer kazanılıp, ateşkes koşullarında yani, her an yeniden savaşa dönülebilecek koşullarda yaşamak değil, şiddetin olmadığı ve olmaması için bütün yaratıcılıkların işe koşulduğu bir sürecin anlaşılması gerekiyor.
Tam da bu nedenle gazeteciden de, çatışmalı konularda sorunu körükleyen değil çözümüne ya da dönüştürülmesine, yeniden-inşaya, uzlaşma girişimlerine odaklanan, yani sorun değil, süreç ve çözüm odaklı habercilik yapmasını beklemek gerekir.
Yani barış gazeteciliği, "taraflı" olduğunu saklayarak taraflanan bir gazeteciliğe alternatif olarak, "tarafını barıştan yana koyan" bir gazeteciliktir. Çünkü sadece az önce söylediğim gibi bir süreç olarak, yani yanyana, iç içe yaşadığımız başkalarının/ötekilerin mutlak mutsuzluğu, acısı üzerine kurulu olmayan ve mevcudiyeti kaçınılmaz çatışmalı durumlara -ya da antagonizmalara- şiddet-dışı çözümlerin arandığı bir politik, kültürel süreç olarak hayata geçirildiğinde barış, şimdiye kadar bilinen en iyi yönetim biçimi olan demokrasinin geleceğini garantiler, gelişmesini sağlar.
Sadece böyle bir süreç, insanın daha iyi yaşam/birliktelik koşulları için yaratıcılığını ortaya çıkarır. Tam da bu nedenle, barış gazeteciliği çalışanlar/uygulayanlar, gazetecinin çatışma konularının şiddet-dışı yöntemlerle çözümünü sağlamak değil ama, esinlendirmek, yollar göstermek anlamında yaratıcılığın önemine vurgu yapmaktadır.
Bu arada hatırlatayım; Martin Luther King örneğin, "savaş, yaratıcılığın anti-tezidir" demektedir. O zaman pekala "barış da, yaratıcılıktır" diyebiliriz. Ve de tekrarlana tekrarlana norm haline gelmiş klişeleri -sadece zaman azlığıyla açıklanamayacak gerekçelerle- kullanmaya devam eden gazeteci yerine, bunları kıracak yaratıcı bir gazeteci modelini gereksinim duyulduğunu ekleyebiliriz.
"Aktivist değil, güvenilir haber kaynağı"
Barış aktivisti ile gazeteci arasındaki fark ortadan kalkmıyor mu?
Zaten, barış gazeteciliğini eleştirenlerin de başlıca iddiası bu. Barış gazeteciliğinden söz ettiğim her ortamda -örneğin geçenlerde Yunanistan'da bulunduğum bir konferansta- yaygın medyayı temsil eden gazetecilerin adeta bir refleksle verdikledikleri tepki bunu özetliyor; gazetecinin görevinin, bu işi siyasetçilere, aktivistlere bırakarak barış yapmak değil, söz konusu savaş/çatışma konularını belirli bir mesafeden, farklı tarafların görüşlerini dengeli biçimde vererek aktarmak olduğunu, bunun için de, haberciliğin evrensel kuralları ile kodlarına uyulmasının yeteceğini, başka deyişle "gazeteciler işlerini iyi yaptıklarında" ortada bir mesele kalmayacağını söylüyorlar.
Oysa daha önce başka türlü söylemeye çalıştığım gibi, barış gazeteciliği kuramı/uygulamasının temelinde, bizim BİA olarak yıllardır savunuculuğunu ve temsilciliğini yaptığımız hak-odaklı habercilik anlayışında olduğu gibi, "iyi gazetecilik" yapıldığında bile -ki yapıl(a)mıyor- eksik kalan, ya da bizzat aslında haber anlayışı ile kodlarına içkin bir sorun tespiti yatıyor. Konu üzerine yazanlar arasında bu konuda tam bir uzlaşma olmasa bile, en azından benim de paylaştığım yaklaşım bu.
Yani, BİA'nın yıllardır editöryel bir seçimle uyguladığı, daha doğrusu varoluşunu temellendirdiği, hak-odaklı habercilik nasıl onu insan hakları savunucusu/aktivizmi içindeki bir sivil inisiyatif ya da STK yapmayıp, halihazırda en güvenilir -neredeyse yegane- alternatif haber kaynaklarından birisi kıldıysa, barış gazeteciliği de, yapanı barış aktivisti kılmaz, ancak güvenilir haber kaynağı kılar.
Dolayısıyla, yapılması gerekeni "habere bakış açımızı değiştirmek/kaydırmak" şeklinde tanımlama da mümkün. "Peki ne yapmak gerekir" bunun için diye sorarsanız; haber kaynağı olarak kullandıklarınızı, haber değeri atfettiklerinizi, haber dilimizi ve kurgumuzu, haberi haber kılan genel-geçerleri, azıcık yerinden kaydırmamız, oynatmamız gerekir derim.
Bu çok zor gibi gelebilir kulağa, nitekim Robert Hackett'in dediği gibi, alternatif medya buna çok daha uygun bir mecra, ama yaygın medya tarafından da gerçekleştirilemez bir şey değil barış gazeteciliği.
"Barış gazeteciliği yapılınca kadın izleyici/okuru artıyor"
Başarılı örnekler var mı?
Var tabii... Kavram 1970'lerde kullanılmaya başlıyor, 1990'lardan itibaren ise bazı çatışmalı ülkelerde, bölgelerde uygulanıyor, uygulanırken de gelişiyor. Kuzey Irlanda'da, İsrail'de, Makedonya'da sıcak çatışma süreci içinde barış gazeteciliği örnekleri ile karşılaşılabiliyorken, savaş/çatışma sonrasında barışın sürdürülebilir kılınmasında barış gazeteciliğinin katkıları hissedilen, Bosna, Hırvatistan, Kamboçya, Ruanda, Burundi gibi örnekler de var.
Bu ülkelerde barış gazeteciliği perspektifiyle gerçekleştirilen medya izleme/gözleme çalışmalarıyla da karşılaşıyoruz. Bu arada bunlardan çoğunun hep iç-savaş türü çatışmalardan geçen ülkeler olduğuna dikkatinizi çekerim.
Bir de, FARC gerillaları ile para-militer grupların ve devlet-terörünün arasında sıkışmış kalmış sivillerin inisiyatifleriyle karşımıza çıkan Kolombiya örneği var. Ama orada barış adına olup bitenleri anlamak için "barış için iletişim" diye kendilerinin kullanmayı tercih ettiği, daha genel bir kavrama başvurmak gerek.
Diğer yandan, daha adını duyduklarında hemen barış gazeteciliğinin gereksiz ve gerçekleştirilemez olduğu refleksini veren gazetecilere hatırlatmak gereken bir şey var.
Esas olarak Galtung tarafindan modellenmiş olmakla birlikte, elimizde barış gazeteciliğinin nasıl yapılabileceğine dair bir rehber de var neredeyse. Ve bu rehber, iki BBC muhabir olduklarını söylediğim -şimdi akademisyenler- eski gazeteci tarafından geliştirilmiş durumda.
Meraklıları youtube'da da arayarak erişebilirler, örneğin İsrail'deki bir "canlı bomba" eyleminden sonra Lynch ve McGormick bu haberi televizyon için hem alıştığımız "savaş gazeteciliği" hem de alternatif barış gazeteciliği formatı içinde haberleştiriyorlar ve ne kadar aslında kolayca gerçekleştirilebilir olduğunu, ne kadar da fark yarattığını performatif olarak gösteriyorlar.
Dahası yine bu ikili tarafından gerçekleştirilen araştırmalar, hani İngilizce'de "if it bleeds, it leads" ("kan varsa, haber var" diye çevirebileceğimiz), ya da "Reha Muhtar gazeteciliği" dilinde "Kan var mı kan?" şeklinde karşımıza çıkan, yani haber değerini şiddette bulayan, bunu da "izleyicinin tercihi" diye haklılaştıran savaş haberciliğinin değil, aynı konuda barış diliyle yapılan haberciliğin daha çok okuyucu/izleyici bulduğunu da gösteriyor. Vurgulamadan edemiyeceğim bir noktada şu; bu araştırmalara göre örneğin, barış haberciliği yapıldığında kadın izleyicinin/okurun sayısı artıyor.
"Gerçek çok katlı, çok yönlü, çok katmanlı"
Barış gazeteciliğini uygulamak için nasıl bir klavuz lazım?
Galtung'u esas alarak Lynch ve McGoldrick'in (2006) geliştirdiği bir klavuz var. Barış gazeteciliğinin ne olduğunu anlayan ve gerekliliğine inanan her gazeteci/kurum böyle bir klavuz geliştirebilir.
Kılavuzda şu noktalara dikkat edilmesi gerekiyor.
* Partizan olmayan,
* Gerçekliğin sadece iki tarafı olacağını varsayarak, ikili (biz-onlar) homojen karşıtlıkları kuran, en fazla iki tarafın görüşlerini yansıtmakla objektiflik sorumluluğunu yerine getirmiş gibi yapan habercilik yerine, gerçeğin her zaman çok katlı, çok yönlü, taraflı olduğu bilgisiyle sorularını soran;
* Çatışmada taşı ilk kimin attığına ve nedenine değil de, çözüm ve sürece odaklanan; barışın her zaman uzun bir müzakere süreci gerektirdiğini bilerek, bu süreçte olup bitenleri bizimkilerin "kazançları ya da kayıpları" gibi bir karşıtlıkla değil, bütün tarafların aynı zamanda kazanacağı (kazan-kazan) ve kaybedecekleri üzerinden tarif eden bir haber dili kuran, yani barışın esas olarak "vermek" ile kazanılabileceğini bilerek, kaybedilenler üzerine değil, kazanılanlar üzerine odaklanan;
* Bütün bunları da sözkonusu süreçleri kamuoyundan saklayarak değil, olabildiğince şeffaflaştırarak gerçekleştiren, bütün tarafların iddialarındaki gerçek dışılıkları ve üstü örtülenleri ortaya çıkarmaya çalışan;
* Duygusal, sansasyonel, öteki tarafı şeytanlaştırıcı, kendi tarafını kurbanlaştırıcı dilden uzak duran;
* Savaşa/şiddete dönüşebilme ihtimali olan çatışma durumlarında pro-aktif bir sorumlulukla davranan; savaş/çatışmanın sona erdiği durumlarda da bu tavrını sürdüren bir gazetecilik olması gerekiyor. (NV)
* Söyleşinin ikinci bölümünü yarın yayımlayacağız.