Ermeni soykırımının 96. yıldönümünde, 24 Nisan 2011’de zorunlu askerlik yapan Sevag Balıkçı’nın ölümüyle ilgili yargı sürecinde geçtiğimiz hafta iki gelişme oldu.
Radikal’den İsmail Saymaz’ın haberine göre Askeri Yargıtay duruşma tutanaklarının üzerinde mahkemenin adı yazılı olmadığı" gerekçesiyle Diyarbakır 2. Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Mahkemesi’ni kararını bozdu.
Agos’tan Uygar Gültekin’in haberine göre ise tanık Halil Ekşi’nin ‘yalancı tanıklık’ suçlamasıyla Aydın 3. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın son duruşmasında Ekşi’nin ailesi, çocuklarının Ağaoğlu’nun ailesi tarafından nasıl baskı altına alındığını ve tehdit edildiğini anlattı.
Dava süreci
Sevag Balıkçı zorunlu askerlik yaparken Batman’ın Kozluk ilçesinde yine zorunlu askerlik yapan Kıvanç Ağaoğlu’nun silahından çıkan kurşunla hayatını kaybetmişti.
Diyarbakır 2. Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Mahkemesi’nde görülen davanın 26 Mart 2013 tarihli duruşmasında Kıvanç Ağaoğlu “Bilinçli taksirle insan öldürmek” suçlamasıyla dört yıl beş ay on gün, Astsubay Sadrettin Ersöz'ü de “İhmal suretiyle görevi kötüye kullanmak” suçlamasıyla beş ay hapis cezasına çarptırılmıştı.
Kararın açıklanmasının ardından iki tarafın avukatları Askeri Yargıtay Başkanlığı'na temyiz başvurusu yapmıştı.
Askeri Yargıtay Başsavcılığınca hazırlanan mütalaada Sevag Balıkçı’nın kasten öldürüldüğüne ilişkin yeterli delil olmadığı ileri sürülmüştü.
Usul yönünden bozma kararı
Saymaz’ın haberinde temyiz sonucu Askeri Yargıtay’ın 20 Mayıs’ta aldığı kararda Balıkçı'nın öldürülmesine ilişkin davaya bakan Diyarbakır 2. Hava Kuvvet Komutanlığı Askeri Mahkemesi'nin adının 11 duruşma tutanağında bulunmadığı kaydedildi.
Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun (CMK) 220. maddesine göre duruşma tutanağının başlığında mahkeme adının, oturum tarihlerinin, hakimin, savcının ve zabıt katibinin adı ve soy adının belirtilmesi gerektiği ifade edildi.
Aynı kanunun 221. maddesine göre ‘ispat gücü’ ve sahtecilik iddiasının gündeme gelmemesi bakımından duruşma tutanağının içeriğinin nasıl olması gerektiğinin belli olduğu kaydedildi. Kararda, “İspat gücü bakımından anılan tutanakların kapsaması gereken unsurlardan birinin yokluğu halinde duruşma tutanağı özelliğini kazandığını söylemek mümkün değildir. Mahkeme adının yargısal işleme ilişkin tutanakta yer alması şart olup dolaylı bilgilerin bu tutanağın hangi mahkemeye ait olduğunun belirlenmesinde ölçüt alınması, bu usul eksikliğini ortadan kaldırmamaktadır” denildi. Duruşma, 18 Eylül’e bırakıldı.
Askeri Yargıtay’ın kararı usul yönden bozması nedeniyle yerel mahkeme kararı tekrar görüşecek.
Tanığın yargılandığı dava
Gültekin’in haberinde ise sanıkların dinlendiği davanın tanıklarından Halil Ekşi’nin yalancı tanıklık suçlamasıyla yargılandığı davanın son duruşmasına ilişkin bilgiler yer aldı.
Balıkçı’nın öldürülmesinin ardından, olayın tanıklarından Ekşi, ilk ifadesinde Ağaoğlu’nun Sevag Balıkçı’yı kasten öldürdüğünü söylemiş, ancak daha sonra ifadesini değiştirmişti. Değiştirdiği ifadesinde ‘tartışma ya da kavga olmadığını, olayın şakalaşmadan sonra meydana geldiğini’ anlatmıştı. Ancak Balıkçı Ailesi’nin itirazı üzerine, Ekşi yeniden ifade vermiş ve baskı altında ifadesini değiştirdiğini söylemiş,
Ekşi hakkında ‘yalancı tanıklık’ yapmak suçundan açılan davada ayrıca Ekşi’yi tehdit eden Ağaoğlu Ailesi’nin yakını Bülent Kaya da sanık olarak yargılanıyor.
Aydın 3. Asliye Ceza Mahkemesi’nde devam eden davanın son duruşmasında, Ekşi’nin ailesi, çocuklarının Ağaoğlu’nun ailesi tarafından nasıl baskı altına alındığını ve tehdit edildiğini anlattı.
Haberde baba Zülfikar Ekşi’nin ifadeleri şöyle yer aldı:
“Oğlum askerden geldikten sonra hem cep telefonundan, hem de ev telefonundan aranıyordu. Halil bana ‘Baba beni sürekli tehdit ediyorlar’ dedi. Bir gün de eşimi aramış, Halil’in o kişilerle buluşacağını söylemişler. Buluşmaya ben de gittim. 50-55 yaşlarında bir erkek, elinde dilekçe türü bir şey vardı. O yazı üzerine konuştular, ‘Şunları düzeltelim, bunları düzeltelim’ diye. Ben karşı çıktım, bana ‘Sen karışma. Savcılığa biz dilekçe vereceğiz, ifade değişikliği yok’ dediler. Oradan ayrıldılar. Ben de gelmek isteyince, gerek yok dediler. Halil’le beraber savcılığa gittiler. Bana bu kişi, ölüme karışan kişinin dayısıyım ya da amcasıyım demişti.” (BK)