İnsan tekinin en duygusal, en umarsız, en kendisiyle hesaplaşacağı anında mutlaka ona ruh katan bir müzik parçası olmuştur.
Çoğu kez "sanki şu an, yaşadığım an, ya da şimdi beni yaralayan bu sorun düşünülerek bu parça yazılmış ve bestelenmiş" diye bir hisse kapılınır.
Sonra o parçanın izinden yürünür. O parça insanın kendisiyle hesaplaştığı sürece, ya da sorunu ile yüzleştiği sürece ağzında pelesenk olur. Olur olmaz yerlerde etrafındakilerle paylaşılır.
Bazen hafiften mırıldanılır. Paydaş bulunduğunda mutluluk bir kat artar ve yüksek sesle paylaşılır da!
İşte sanki bu baptan hareketle, hayata ve yaşananlara dair hiçbir söz bu yıl altıncısı yapılan Diyarbakır Kültür Sanat festivalinin kapanış konserindeki iki grubun iki şarkısı kadar bana etkileyici gelmedi dersem yeridir.
İlki Kurtalan Ekspres'in söylediği Barış Manço'nun Gülpembe şarkısının sözlerinde gizliydi. Ol sebepten başlık oldu. "İnanamadık gülpembe, bizim iller sessiz, bizim iller sensiz" diyordu şarkıyı söyleyenler.
Şarkıyı söyleyen sanatçılarla birlikte izleyenler de katılıyordu da, sanki bir başka şeyi daha söylüyor, ya da söyletiyorlardı /söylemeye getiriyorlardı.
Biz sesliyiz ve senli /sizli olmaya gayret, çaba gösteriyoruz. Barış diyoruz. Ama işte siz de görüyor ve söylüyorsunuz ki; sizin iller sessiz ve bizsiz. O nedenle bu şarkı bizim, sizlere dair sesimiz olsun.
Sonra Moğollar çıkıyordu sahneye. Onlar da "Ela gözlü pirim geldi. Duyan gelsin işte meydan" diyorlardı. Onbinler hep bir ağızdan duyan gelsin işte meydan, diyenlere ses ve saf tutuyordu. Sonra dayanamıyorlardı. "Nerede görülmüş böyle bir kitle" demek durumunda kalıyordu festivalin sanatçı konukları.
Diyarbakır, acıyı ve coşkuyu bir arada yaşamayı içselleştiren bir şehir. Kan kusarken soranlara kızılcık şerbeti içtim, deme zarafetini gösteren bir şehir.
Bu sebepten olsa gerek; "Nasıl oluyor da bunca acıya, ölümlere, kayıplara rağmen eğlenmeyi de bu denli içten yaşabiliyorsunuz!" diye soran konuklara, tek cümle yetiyordu belki de; gökyüzünün bütün yıldızları bu şehrin üzerine düşer, bu şehrin üstünde ışıldar da ondan!
Hayat, kim bilir belki de böylesi anlarda asıl yaşanılası manada anlamlılaşıyor..
Çünkü şehre gelen sanatçı için ayrılmak zordur. O nedenle "Diyarbakır surlarında yüreğim kaldı" demek durumundadır sanatçı. Şehrin ev sahipleri içinse, bütün konuklarına bakarak "Bu şehre hizmet etmek ibadettir" demek, sözün hasıdır.
Bu sebeple sadece Moğolların ve Kurtalan Ekspres'in söyledikleri Türkçe şarkılar değil, Kürt sanatçıların sırayla söyledikleri Kürtçe şarkılar da ayrı bir anlam kazanıyordu.
Sahnenin bir köşesinde Kürt sanatçılar sıranın kendilerine gelmesini bekliyorlardı. Her biri bir şarkı okuyup bir başka köşeye geçiyorlardı. Doğrusu heyecanları uzaktan seziliyordu. Kolay değildi.
Sınav verecek öğrenci misali tek şarkı ile bütün söyleyeceklerini bir şarkıda söylemek. Bu tür sahnelere çokça alışık olanlar bile heyecanlarına teslim olabiliyorlardı.
Ama sonra Kürt sanatçıların ortak ses olarak bir araya gelip bir orkestra uyumunda ortak potpurileri kitleyi hep birden koca bir halaya katmaya yetiyordu.
Sonrası....
Elbette sonrası geceye damgasını vuran ve ne istediklerini bilen Diyarbekir vurgunlarının katıldığı Moğolların şarkı sözüydü elbette: Bir şey yapmalı... (ŞD/BA)