Fotoğraf: MA
Samandağ'a bağlı Koyunoğlu mahallesinde yaşayan Oğural Ailesi, 6 Şubat depremlerinin üzerinden 61 gün geçmesine rağmen hâlâ serada kalıyor. Abi, kardeş, kuzen; eş, çocukları ve halalarıyla birlikte aynı serada kalan aile, en çok yağmur yağdığında oluşan çamurdan mustarip. Yetkili kurumlara defalarca isim yazdırdığı hâlde çadır çıkmadığını söyleyen depremzede Necdet Oğural, "Samandağ öyle bir yer ki bir günde üç mevsimi yaşamak mümkün. Mesela gece ayaz olur. Öğleden önce yağmur yağar. Öğleden sonra da yakıcı bir güneş çıkar. Böyle iklime sahip bir coğrafyada çadırda, hele serada yaşamak zahmetli" diyor.
Moloz dağı
Samandağ'da Ataköy'den sonraki rotamızı Koyunoğlu köyüne ayarlıyoruz. Oraya giderken önce yolumuzun üstündeki Yeşilköy'e uğruyoruz. Yaklaşık 600 hanenin yaşadığı Yeşilköy'de depremlerde 10 evin yıkıldığını, köyde yüzde 50'ye yakın binanın da ağır ya da orta hasarlı olduğunu öğreniyoruz. İnsanlar şehrin diğer yerleşim yerlerinde olduğu gibi Yeşilköy'de de evlerine giremiyor. Son günlerde Yeşilköylüler binaların enkazından toplanan, asbest ve zararlı kimyasalları içeren molozların ayrıştırılmadan yerleşim alanlarının yakınına, tarım arazilerine dökülmesine karşı mücadele ediyor. Moloz yüklü kamyonların durmadan gidip geldiği köyde moloz dağı her geçen gün büyüyor.
Hatay'ın Samandağ ilçesinde resmî kayıtlara göre 351 bina yıkıldı ancak görünen o ki yıkık bina sayısı çok daha fazla. Ayrıca Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı'nın hasar tespit raporuna göre de Hatay'da acil yıkılacak, ağır hasarlı ve yıkık bina sayısı 25 bin 822 olarak açıklanmıştı.
Bir öğle sonrası Samandağ merkezinin sokaklarında gezerken gördüğümüz ağır tablo içimize derin bir sızı bırakıyor. Merkez mahallelerin çoğu sokağında yıkılmayan ev kalmamış. Pek çok ev de ağır hasarlı... Özellikle de Samandağ Devlet Hastanesi'nin oradaki sokaklar haritadan silinmiş sanki. Yeni açılan Samandağ Devlet Hastanesi, 6 Şubat'taki depremlerden sonra hizmete devam etmişti. 20 Şubat'ta 6.4'lük Defne depreminden sonra ise hasar aldığı için hastane binası boşaltıldı.
Samandağ sokaklarında yıkık, ağır hasarlı binaların çevresinde hiçbir önlem alınmadığını görüyoruz. Evlerin enkazında arama-kurtarma çalışması yapılmadığını ise bina nasıl çöktüyse, nasıl bir enkaz yığını hâline geldiyse öylece durmasından anlıyoruz.
20 cenaze geldi
Samandağ ilçesine bağlı bir belde olan Koyunoğlu, 2012'de mahalle statüsü almıştı. Son nüfus sayımına göre 3 bin 628 nüfuslu köyde yaklaşık bin hane yaşıyor. Depremde Koyunoğlu'nda 20 ev yıkılmış. Köydeki binaların yüzde 80'i de ağır hasarlı. Köy en büyük darbeyi ise Pazarcık ve Elbistan depremlerinin 15. gününde yaşanan Defne depreminde almış. Köyün bazı yollarında depremde göçükler meydana gelmiş.
Köyde can kaybı olmamış ama daha önce oradan Antakya, Defne gibi ilçe merkezlerine yerleşen insanların cenazesi gelmiş. Koyunoğlu'nun sakinleri, depremlerde yıkılan binalarda hayatını kaybeden en az 20 yakınının kabri başında ağıt yakıyor, dua ediyor şimdi.
Koyunoğlu'nda bir çiftçi ailesi karşılıyor bizi. Depremden önce aynı zamanda inşaat sektöründe tasarımcı olarak da çalışan Necati Oğural ile ailesi ilk depremden beri serada kalıyor.
Samandağlı Necati Oğural ile ailesinin General Şükrü Kanatlı Mahallesi'nde kirada oturduğu site içindeki sekiz katlı apartman hasar almış. Oğural, "Aileden can kaybı olmadı ancak çok eşimiz dostumuz gitti. Acı ilk günkü gibi yüreğimizde... Site içinde bulunan binaları daha sonra hafif hasarlı olarak tespit ettiler ama o binalarda bu hâliyle oturulması imkânsız. Şu an 130 dairenin hiçbirinde kalan yok" diyor.
"Bahçeler insanlara kucak açtı"
Necati Oğural ve ailesi Maraş merkezli depremlerden hemen sonra Koyunoğlu köyündeki babaevine sığınmış. İlk depremlerde az hasar alan o ev de şimdi ağır hasarlı.
Koyunoğlu'nda evler hep bahçe içinde. Hatay'ın diğer köylerinde de olduğu gibi bahçelerin içinde mandalinasından portakalına, eriğinden zeytinine değin çeşit çeşit ağaç var. İşte o bahçeler depremde insanlara kucak açmış. Ancak bazılarında çadır bile yok. İnsanlar hâlâ seralarda yaşıyor. Oğural, 6 Şubat depremlerinin ilk günlerini hatırlıyor:
"Deprem olur olmaz soluğu babamın yanında aldık. Evlere giremediğimiz için bahçede caneriği yetiştirdiğimiz serada yaşamaya başladık. 20 gün sonra seradaki erik ağaçları çiçeklenince polenden dolayı aile bireylerinde rahatsızlık, alerji durumları başladı. Hemen derme çatma başka bir sera daha yaptık. Şimdi bu serada kalıyoruz."
O serada Necati Oğural, ağabeyi, kuzeni ve yaşlı halalarıyla birlikte üç aile toplamda 12 kişi yaşıyor. Serada yaşamanın büyük zorlukları var. "Yağmur yağdığı zaman ortalık çamur deryasına dönüyor" diyen Oğural Ailesini, iklimsel durumlar olumsuz etkiliyor.
Oğural, çadırda yaşayan için de serada yaşayan için de bu gerçeğin değişmediğini söylüyor. "Bildiğin çamurla boğuşuyorsun" diye başladığı sözünü "Evlere hiç giremediğimiz için yemek pişirmek, tuvalet, yıkanma gibi temel ihtiyaçları karşılamak en büyük çilemiz. Bir de Samandağ öyle bir yer ki bir günde üç mevsimi yaşamak mümkün. Mesela gece ayaz olur. Öğleden önce yağmur yağar. Öğleden sonra da yakıcı bir güneş çıkar. Böyle bir iklime sahip olan bir coğrafyada çadırda, hele serada yaşamanın zahmeti büyük. Bizim gibi serada kalan daha başka insanlar da var" diye tamamlıyor.
İsim yazıldı, çadır çıkmadı
Muhtara, AFAD'a, AHBAP'a sürekli isim yazdırmasına rağmen aileye bir türlü çadır ulaştırılmamış. Necati Oğural, "Herkes 'adını yazdır' diyor. Yazdır yazdır, çadır gönderen yok" diye serzenişte bulunuyor.
Fakat tüm kötü şartlara rağmen buradaki insanlar hayata yine umutla bakmaya çalışıyor. Hayat için, gelecek için mücadeleye devam ediyorlar. Uzun yıllardan beri yaşadığı yerin toprağına, havasına, suyuna alışmış olmanın getirdiği bir direnme gücü var.
Depremin ilk günlerinden itibaren Antakya, Samandağ, Defne merkezlerinde siteler içindeki apartmanlar ağır hasar alıp insanların barınma sorunu ayyuka çıkınca; su, yiyecek, giyecek, tuvalet, yıkanma gibi temel ihtiyaçlar karşılanamayınca merkez ilçelerin sakinleri uzak illerdeki akrabalarının, eşinin dostunun yanına göç etmişti. Yakınları olanlar ise köylerdeki akrabasının yanına gelmiş. Hatay'da gözlemlediğimiz o ki, ilçelerden köylere yoğun bir nüfus akışı olmuş.
Ancak Defne depreminde bazı köylerdeki az veya orta hasarlı evler de ağır hasarlı hâle geldiğinden çoğu yerde insanlar zorunlu ihtiyaçlarını karşılamak için bile evlerine giremiyor. Zarurî ihtiyaçlarını kısmen de olsa karşılayacak bir çözüm bulan insanlar, yaşanacak çileye katlananlar ya da başka çaresi kalmayanlar ise günbegün köye dönüyor. Bu genelde Hatay'ın tüm köyleri için böyle. Çünkü diyor Oğural, "İnsanlar burayı terk etmeyi düşünmüyor. Çadır bulan, ihtiyaçlarını karşılayabileceğini düşünenler geri geliyor."
Gelen yardımlar azalmaya başladı
"Ne iş güç kaldı ne de eski düzenimiz" diye dertlenen Oğural, kendini yöre halkıyla birlikte ihtiyaç malzemesinin dağıtımına adamış. Hem Hatay'a hem de köylere gelen yardımların ise azalmaya başladığını not düşüyor. Gıdanın sürdürülebilir olması için Kilikya Nehir Sosyal Yardımlaşma Derneği ile bir aşevi kurduklarını anlatıyor.
Aşevine bakliyat ve yemek malzemesi bulmak için sürekli koşuşturan Oğural, "Daha önce erzak kolileri dağıtıyorduk ama zaten pek çok insanın yemek yapacak tüpü, araç- gereci de yok. Hastası, yaşlısı, engellisi olan insanların böyle bir zamanda yemek yapmakla uğraşması hiç kolay değil. Aşevi gıda ihtiyacının doğrudan sağlanmasına vesile oldu. 15 gündür Koyunoğlu, Yeşilköy, Mızraklı gibi mahallelere aş yetiştirmeye çalışıyoruz. En azından günde 6 bin kişiye ulaşıyoruz" diyor.
Oğural Ailesine allahaısmarladık diyerek Samandağ'ı turlamaya devam ediyoruz. Sokakların birinde 25-26 yaşlarında bir kadına denk geliyoruz. İlk merhabadan sonra geçmiş olsun dileklerimizi ileterek bulunduğumuz mahalleyi soruyorum kendisine. O an Cemal Gürsel Mahallesi'nde olduğumuzu fark ediyoruz.
Cemal Gürsel Mahallesi, Hatay'ın sosyo-kültürel açıdan en kozmopolit mahallelerinden biri. Çoğunlukla Arap Alevisi, Ortodoks, Katolik halklar yaşıyor. Mahalle bir yanıyla Ermeni köyü Vakıflı, öbür yanıyla Sünnî halk ile komşu. Cemal Gürsel Mahallesi hem Arapçanın hem de Türkçenin; farklı inançtan halkların barış içinde yaşadığı, zengin bir kültüre sahip. Hristiyan halkın kiliseleri ile Arap Alevilerinin "ziyaret" adıyla andığı ibadethâneleri birbiriyle komşu. Birbirine insanî değerler üzerinden bağlı bu mahallede komşuluk insanlar arasındaki sevgi dilinin nüvesi olmuş.
Cemal Gürsel'de evlerin büyük bir bölümü özellikle de Defne depreminden sonra oturulamayacak duruma gelmiş. Mahalledeki Rum Ortodoks Kilisesi'nin ise dıştaki taş duvarlarından biri yıkılmış.
Ağır hasarlı-az hasarlı bilmecesi
Az önce bulunduğumuz noktayı sorduğumuz genç kadından, ailesinde can kaybı olmadığını duyuyorum. Samandağ'ın farklı mahallelerinde yıkıntılar içinde gezerken genç kadının ailesinde can kaybı yaşanmamış olması işittiğimiz güzel bir haber olarak yankılanıyor kulaklarımızda.
Fakat ailesiyle yaşadığı evin bazı kolonları depremde darbe almış. Yapılan hasar kontrolünden sonra ev kayıtlara "ağır hasarlı" olarak geçmiş. Artçılar devam ettiğinden tedirgin bir şekilde zarurî ihtiyaçlarını karşılamak için eve girip çıktıklarını anlatan Samandağlı genç kadın, "Binaya yapılan kontrole güvenmiyoruz. O yüzden itiraz ettik. Sonra bir ara gönüllü olarak çalışan inşaat mühendisleri geldi. Biri dedi ki 'Ağır hasar demeyelim. Güçlendirilme yapılsın.' Diğeri 'Ağır hasarlı görünüyor' dedi. Kendi aralarında ihtilafa düştüler. Sonra babama 'Sen karar ver abi' dediler. Aslında karot örneği filan alınıp bakılması gerekiyor ama resmî olarak bu işlem yapılmıyor tabii" diyor.
Önlem alınmazsa salgın hastalık çıkabilir
Cemal Gürsel Mahallesi'nde çatısı çöken ve kullanılamaz duruma gelen Samandağ Atatürk Anadolu Lisesi'nin bahçesinde toplu hâlde 10 kadar çadır var. Evlerine giremeyen aileler burada yaşam mücadelesi veriyor. Çoğu insan da yine evlerinin bahçesine kurduğu çadırlarda yaşıyor. Genç kadın mahalle için haşerat ve salgın hastalık riskine dikkati çekiyor:
"Bahar geldi sayılır. Sonra sıcaklar başlayacak. Bir haşerat sorunu oluşacak ve hatta sinektir, böcektir, çıkmaya başladı bile. Bunun için düzenli periyotlarda ilaçlama yapılması lazım. Çünkü insanların konteyner evlere ne zaman geçeceği belli değil. Düzenli olarak ilaçlama yapılmadığında salgın hastalıklar baş gösterebilir.
Genç kadın İskenderun'dan Samandağ'a kadar şehrin her mahallesinde köyünde sıkça işittiğimiz ortak kaygıyı dillendiriyor: Biz gidersek evimiz, toprağımız ne olacak? "Bu yüzden depremin ilk günü giden insanlar artık dönüyor. Her insanın burada bir yaşamı var. Toprağıyla, bahçesiyle, hayvanıyla; yaşadığı yerle iç içe. Bu kaygıyla insanlar geri dönüyor."
Samandağ'da vakit akşam oluyor. Genç kadınla vedalaştıktan sonra kalacağımız yere, Antakya'ya doğru yola çıkıyoruz...
Navigasyonun gösterdiği yöne ilerlerken bir ara karanlık sokaklarda kayboluyoruz. Geçtiğimiz sokaklarda, dört bir yanımızda beton yığınlarından başka bir şey yok...
Samandağ'ı daha önce hiç görmemiştim ama gördüğüm kötü manzara içime derin bir elem veriyor. Geceyi geçireceğimiz Hatay Expo'ya bir yürek sıkışmasıyla geliyorum.
(SE/AÖ)