Yeşilçam'ın, içimize işleyen "Senin Annen Bir Melekti Yavrum" klişesine inat, annelikle özdeşleştirilen kadının, kendini yeniden kurması için bir adım daha atıyor.
8. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali, ne kadar süredir Kısa Film Öyküsü Yarışması düzenliyor?
Yarışma ilk kez festivalin ikinci yılında, 1999?da düzenlendi. Kısa film ve belgesel türlerinde senaryo yazmaya dair bir yarışmaydı başlangıçta. Festivalin 5. yılından itibaren de "kısa film öyküsü yarışması"na dönüştü.
Bu yarışmayı düzenlemekteki amacınız?
Asıl amacımız; sinemada kadın bakışının görülmesini, kadın dilinin duyulmasını, anlaşılmasını ve yaygınlaşmasını sağlamak. Ayrıca, kısa film alanına Uçan Süpürge olarak katkıda bulunmak.
Yarışmanın çıkış noktası "kadınla ilgili, kadına dair, onun toplumsal cinsiyet rolünü çeşitli boyutlarıyla ele alan, sorgulayan, düşündüren, farklı kadınlık durumlarını gözardı etmeyen, dönüştürücü ve kadınlar tarafından üretilmiş senaryolar"dı. Sonraki yıllarda, kısa film öyküsü yarışmasına dönüştüğünde amacı değil ama katılımcılarla ilgili cinsiyet kısıtlaması değişti. Amaç genişletildi ve toplumsal cinsiyet duyarlığı iki cinsten de beklenir oldu.
Sinemanın erilliği üzerine neler söyleyeceksiniz?
Bu sorunuz için söylenecek çok söz, verilecek çok da örnek var aslında.Ama kabaca söylemek gerekirse; sinemanın erki korumakta en başarılı sanat alanı olduğuna inanıyorum. Güçlü, üstün olsun eşit olsun kadının varlığını inkar noktasında pek hünerli olduğunu düşündüğüm bir alan bu.
Türkiye sinemasında da, Hollywood'da da, Avrupa sinemasında da kadınlar kendi dillerini yaratabilmek için yıllarca mücadele verdi. Bu süreçte filmleri küçümsendi ya da onların içinde "erkek sineması" yapmaya mecbur kaldılar. Mesela Bilge Olgaç -ki kadın sinemacıların önünü açan bir yönetmendir- yaptığı harikulade kadın filmlerinin yanı sıra vurdulu kırdılı filmler de çekti. Bütün o kadın duyarlığı, kadın bakış açısı piyasa kurallarına karşı direnemedi; Bilge Olgaç bunun en iyi örneğidir.
Kadın senaristler de oyuncular da benzer bir süreçten geçti. Kadın oyuncuların bir de star kavramıyla mücadelesi vardı elbette. Dişi, beğenilen, arzulanan kadın olmakla kendi olmak arasında sıkışıp kalan bu kadınlar erkin belirlediği çerçevenin dışında tek bir söz söylemeye kalktıklarında sürgün hayata vuruldular.
Bir de "yaş sorunu" vardı tabii! 40'ını aşan kadınlar sinemada kendilerine göre rol bulmakta zorluk yaşıyor, zamanın starları artık yan rollerde, anneanne, teyze rollerinde görünmeye mecbur bırakılıyordu. Aslına bakarsanız hâlâ da öyle.
Kısa metrajlı film, Türkiye sinemasında sizce nasıl bir konuma sahip?
Türkiye'deki kısa film, alanlarını kendi yaratmış; festivaller içinde önemsenmesi de zaman almış, şimdi kendi festivallerini yaratmış bir tür. Türkiye'de son yıllarda kısa film adına pek çok çaba, bir dolu çalışma var. Bunların çeşitli özel firmalar desteğiyle gerçekleşmesi tartışılır bir durum elbette. Yarışmalara katılım ve ödüllendirme kriterleri de öyle.
Özellikle genç sinemacılar kısa filmi sürdürmek, bu türde iyi örnekler vermek üzere bir gayrete ve niyete sahipler. Ne var ki, türün ciddiye alınması ve bağımsızlığını kazanması için zaman gerekiyor, diye düşünüyorum. Kısa film, sinema dili içinde daha rafine bir dil kuruyor. Öykünün, kurgunun, oyunun başka türlü olması demek bu.
Bunun dışında kısa film yapan kadın sinemacılar için bir şey söylemek gerekirse; kadınlar bu alanda belki de daha şanslılar. Çoğu, bağımsız, kendi olanaklarıyla film yapan sinemacılar. Sinema dünyasında kendi hareket alanlarını yaratmak konusunda yeterince ısrarlılar mı, ondan emin değilim ama burada erkeklerle daha az sorun yaşıyorlar.
Yine de, bu filmleri yarışmalara sokmak ya da festivallerde göstermek gibi bir çabaya bulaştıklarında karşılarına çıkanlar yine erkekler oluyor.
Bu yıl, "konu" değil "ipucu" belirlemenizin sebebi neydi?
Her sene değişen bir durum bu. Geçen senelerde kısa film öyküsü yarışması için tür ya da konu belirlenmişti. Bu sene de bir "ipucu" veriliyor. Bunu yalnızca annelik kavramına bağlamayalım, kişiler ne anlamak istiyorsa onu yazsın diye böyle bir şey yaptık. İpin ucunu verdik; gerisi yazara kalmış!
Anneliğin tanımı ve kavramsal çerçevesi çok farklı biçimlerde algılanabilir. Tek isteğimiz, kadın bakışıyla oluşturulmuş kısa film öyküleri olması.
"Senin annen bir melekti yavrum" konseptine nasıl karar verildi?
Konsepte karar verme aşaması hayli ironikti aslında! Festivalin danışma kurulunda yarışma için başlık ya da tür belirlemeye çalışırken, hamile bir arkadaşımız "Annelik olsun!" dedi. Çevresinde gördüğü her şeyi anne, çocuk kavramlarıyla görmeye başladığı için bu durum pek şaşırtıcı değildi bizim için.
Hemen ardından bir diğer arkadaşımız da o zaman "Senin Annen Bir Melekti Yavrum"u önerdi. İçi tehlikeli de olsa rahatça doldurulabilecek bir başlıktı bu. Ayrıca, eğlenceli de. Kadının "anne" haline bir göndermeydi bu; aynı zamanda, Türkiye sinemasında "anne" hep uçlarda ele alınmış bir figürdü, canavar üvey anne, iyilik meleği anne gibi...
Daha önceki yarışmalar ve sonuçları hakkında neler söylemek istersiniz?
Yarışmayı kazanan 10 yarışmacıyı Ankara?ya davet ediyoruz ve festivalde 3 gün boyunca Işıl Özgentürk?ün yönetiminde bir atölye çalışmasına katılıyorlar. Bu atölyede kadın bakışıyla senaryo nasıl yazılırı tartışıp kendi öykülerini buna göre biçimlendiriyorlar. Senaryolaştırılan öykülerden biri seçiliyor ve festivalde ödüllendiriliyor. Önümüzdeki dönemde, başlangıcından beri bu yarışmayı kazanan bütün senaryolar bir kitapta toplanacak.
Yarışmanın kadın- erkek herkese açık olması?
2001 yılında yapılan ilk yarışma, yalnızca kadınların katılımına açıktı. Bu, başlangıç için doğruydu belki ama zaman içinde erkekler de bu yarışmaya katılmak yönünde taleplerle geldiler bize. Erkeklerin katılıyor olması, eşitlik kurma çabamızın da bir parçası anlamına geliyordu. Değişmek, dönüşmek için kadın diline, bakışına ihtiyacımız varsa bunu kadınlar kadar erkeklerin de kendilerine dert etmesi gerekiyor. Bu yüzden, yarışma herkese açık. Hatta geçen yıl yarışma birincisi bir erkekti.
Ödülleriniz ve atölye çalışmasını biraz açar mısınız?
Türkiye sinemasında bir dönem star olmuş ama bugün özellikle genç kuşağın hiç tanımadığı, eskilerin de pek hatırlamadığı kadınlara Uçan Süpürge Onur Ödülü'nü; yine sinemada emek vermiş ama bu emeği hep görmezden gelinmiş, adı film jeneriklerinde, kitap sayfalarında kalmış kadınları gün ışına çıkarmak için de Bilge Olgaç Başarı Ödüllerini veriyoruz.
2005'te üçüncüsünü vereceğimiz bu ödüllerin sahipleri önümüzdeki haftalarda belli olacak. Atölye çalışması ilk yılından itibaren yazar-yönetmen Işıl Özgentürk'ün yönetiminde gerçekleşiyor. Öyküler 3 gün süren atölyeler sonunda kadın bakışı ve diliyle bir kısa film senaryosuna dönüşüyor. Işıl Özgentürk ve Mine Vargı'nın belirlediği bir senaryo da filme çekiliyor. İlk kez geçen yıl vermeye başladığımız bu ödülü Filma Cass?ın desteğiyle gerçek kılıyoruz. Mesela geçen yıl kazanan film, 2005 festivalinin kapanış gecesinde gösterilecek.
Sinemaseverler; atölye sonunda çekilen filmleri, 8. Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali dışında izleme olanağını bulabilecek mi?
Elbette. Bağlantılar kurarak bu filmlerin başka festivallerde de gösterilmesi için çalışacağız.
Yarışmaya son başvuru tarihini de hatırlatabilir miyiz?
Tabii. Son başvuru tarihimiz 3 Mart 2005. Yarışmaya katılacak olanlar için adresimiz: Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali, Büyükelçi Sokağı 20/4 Kavaklıdere-Ankara. Telefon numaramız ise 0 312. 427 00 20 (ÖÖ/BB)