O günlerin üzerinden çok zaman geçmedi.
Bugün Altın Kelebek TV Yıldızları Yarışması olarak 32 yılı geride bırakan ödüllendirmeler, aslında Türkiyenin ilk TV dergisi olan TVde 7 Günün başlattığı, daha sonra Hürriyetin Kelebek eki ödüllendirmesiyle birleştirilen, suni ve melez bir yarışma olarak doğdu. İki yarışmanın aynı tarihlere denk gelmesi ve maliyet hesapları , o zamanlar tek yarışma düşüncesine yol açtı. Bilen bilir.
Hürriyet Gazetesi İcra Kurulu Başkanı Vuslat Doğan Sabancı , Altın Kelebek"in tarihinin aynı zamanda popüler kültür tarihi olduğunu söylerken bu nedenle yanılıyor. Popüler kültür tarihimiz, Altın Kelebek ödülleriyle başlamadı ama, süreklilik ve saygınlık kazandı. Böyle bir milad verilmesi gerekirse, halkın içinden çıkanların ödüllendirildiği, Ses Dergisinin Sinema Yıldızı yarışmaları, popülerlik adına bir ilktir ve o yarışmalardan çıkanlar, yıllardır medyanın gözleri önündedir ve yıllardır ödüllendirilmektedirler.
Kelebek bir fenomen
Hürriyetin Kelebek eki, cinselliğini keşfetmiş, özgür kadının sesidir. Çocukluğumun ince belli, iri göğüslü ve dolgun kalçalı, kah mini etekli, kah pantalonlu sarışın kız vinyetli, Duygu Asena imzalı Kelebekin yerinde yeller esiyor. Sedat Simavinin gazeteciliğe atıldığı ilk yayın olan 7 Gün dergisinin üzerindense neredeyse dört kuşak geçti.
7 Günden ismini alan, siyah-beyaz ve tek kanallı TRT dönemine, TVde 7 Gün olarak, Çetin Emeç-Erdoğan Sevgin ikilisinin imzasıyla çıkan derginin, ekonomik nedenlerle kapatılmasının üzerinden -ki bence Doğan ailesinin Simavi ailesinin izlerini silmekti amacı- on yıl geçti. Doğan ailesi medyada tekel oldu.
O çocukluğumun uçuşan kelebekli, sarışın kız vinyetli Kelebekini; Tercümanın, Nazlı Ilıcakı ansiklopedik bilgi vermekten köşe yazarlığına, oradan da bugünlere taşıyan İnci ekini hiç görmemiş Vuslat Doğan Sabancı, Hürriyet Gazetesinin icralarının başına getirildi.
Popüler kültür
Aslında, popüler kültür tarihimiz, gazeteci patronlar yerlerini işadamlarına bıraktığı gün başladı. O günden sonra reklam getirecek haber yapmayan gazeteciler, iş takibi yapmayan yazarlar, kendi gazetelerinin televizyon programları üzerine övgüler düzmeyen eleştirmenler çağı kapandı.
O günden sonra Basın Konseyi Başkanı, Hürriyet Gazetesi başyazarı Oktay Ekşinin (Nuriye Akmanla söyleşi) de aralarında olduğu gazetecileri işten atılma korkusu sardı. Gazeteciler Cemiyeti alkol tüketilen lokal, gazeteciler sendikası da emekliler kahvesine dönüştü. İşten her kovulan gazeteciyle, gazetelerin bellekleri tozlu arşivlere indirgendi. Her yeni gelen gazeteciyle de popüler kültüre hizmet edildi.
İşe idealistçe başlayan, magazine düştükleri için kendilerine acıyıp, magazin yapanları küçümseyen bu idealist gençlerden ikisi de (!) Selim Akçin ve Cengiz Semercioğluydu. Selim Hürriyetin magazinini, Cengiz de Kelebekini yapıyor şimdilerde. Onlar da Vuslat Doğan Sabancı gibi anımsamazlar o günleri. TVde 7 Gün dergisinin kapatılmasının konuşulduğu günlerde başladılar gazeteciliğe.
Ne trajikomiktir ki, magazini küçümseyen Selim, Gelinim Olur musun ve Size Anne Diyebilir miyimin baş karakterlerini elleriyle koltuklarına oturtuyor, bu da yetmiyormuş gibi, sanatçı-sunucu Cem Davranı uyararak, onları sahneye çıkartıyordu. Allahın sopası yok ki...
Televizyon öldürür de eğlendirir de
Yazmayacaktım ama televizyon eleştirmenlerinin yazdıklarını görünce dayanamadım. Hürriyetin Altın Kelebek ödül gecesinde, semranımın sahneye çıkmasıyla salonu terkeden sanatçıları görmezlikten gelen eleştirmenlerimiz, birden kaynana semra havarisi kesildiler.
Vatandan Yüksel Altuğ Semra Hanım bir televizyonculuk vakasıdır. Kelebek'in verdiği ödülün adı "Yılın En İyi Televizyon Olayı" değil, sadece "Yılın Televizyon Olayı" olduğuna göre neden bunca fırtına kopartıldı, doğrusu anlayamadım. derken, Milliyetten Sina Koloğlu, kabul edersiniz etmezsiniz Semra Hanım da bu kervanın içinde yerini almıştır. Onun için Semra Hanım'ı protesto edenlerin tepkisini anlamak mümkün değil! diyordu.
Hürriyetten de Cengiz Semercioğlu, tepkinin anlamsız olduğunu şu sözlerle vurguluyordu.
Ben de Semra Hanıma ve bu programlara ayılıp bayılmıyorum. Ama onlara ayılıp bayılan bir ülkede yaşadığımı biliyorum ve bu nedenle seyircinin tercihine saygı gösterip salonu terk etmiyorum
Halkın beğenisi
İyi de, halk onlarla ekran başında dalgasını geçti, güldü ve eğlendi. Bir zamanlar Cem Özerin medya maymunu olarak nitelediği ekran gediklileri şimdi onlar. Bir kaç ay önce de Tülinle Caner ve Firdevsle Abidindi. Şimdi de kaynana Semra hanım.
Siyasi Gazetenin 12. sayısında Ölür müsün Öldürür müsün imzalı yazısında Zeki Coşkun, bu konuyla ilgili şöyle diyor:(...) Her şeyi yutup kaybetme, kaybettiklerinden bir hülya üretme derinliği.
Yepyeni keşif; müthiş -müstakbel- kaynana Semranım vakası da öyle. Ona ve hayat bulduğu Gelinim Olur musun adlı yarışma, realiti, diziye dair kalem oynatmayan kaldı mı medyada, bilmiyorum. Lakin neden bir Allahın kulu da çıkıp Yahu biz bu Semrayı 20 yıldır tanıyoruz demiyor, onu da bilmiyorum.
20 yıldır hayatımızda olan Semranımın birkaç icraatını hatırlayalım:
* Kızının evlenmeyi kafasına koyduğu davulcuyu, MİT elemanlarına kaçırtmaya kalkışmıştır.
* Yat gezisinde tavuk yemiş ve başbakan olan eşiyle lades tutuşmuştur, hoşlanmadığı bir bakanın kellesini isteyerek.
* Oğlunun ortak olduğu televizyon kanalından kapı dışarı edilmesi üzerine, mafyayı devreye sokmuştur. Bkz: Selim Edes (devlet müteahhidi), Engin Civan (devlet bankası genel müdürü, prens) arasında rüşvet + Alattin Çakıcının (devlet tetikçi/mafyası) tahsilatçı olarak devreye girmiştir. Önce prens kurşunlanmıştır, ardından reis Çakıcının çok konuşan eşi öldürülmüştür.
* Küçük oğlu, hissedarı olduğu borsa şirketindeki alengirlerin ortaya çıkması üzerine kapı dışarı edildiğinde, Çocuklarımın dünyada tek bir dikili ağaçları yok demiştir.
* Kızının yayımladığı anı-biyografi kitabı üzerine, Onu bir elime geçirirsem... demiştir.
Gelinim Olur musunun Semrasıyla, Türkiyenin YSL mankeni olarak Vizyon dergisine kapak olan First Ladysi Semra Özal arasındaki kan bağını görmemek, görememek, filmin çoktan koptuğunu göstermiyorsa, başka söze gerek yok.
Sidney Pollackın sinemaya uyarladığı Jane Fondanın rol aldığı f Atları da Vururlar filmini anımsayalım. Horace McCoyun 1929 krizini izleyen, işsizlik ve ekonomik çöküntü yıllarında, bütün ülkeye yayılan, insanlık dışı yönüyle yoğun eleştirilere hedef olan ve sonunda yasaklanan dans maratonlarından birini anlattığı romanından yapılmış bir uyarlamadır. O film düşünüldüğünde, bugünün Türkiyesinin ekonomik bunalımı atlatma yolu da kaynana Semra ve benzerlerinin türediği reality showlar. Canerin trajedisi düşünüldüğünde, Semranım ne olacak? sorusunu, en çok TV eleştirmenlerinin sorması gerekmez mi?
Salonu terketmezseniz, gün gelir tetiği çeken siz olursunuz.
Atları da Vururlar. Unutulmasın. (AD/BA/EK)