İnsan Haklarında Yeni Taktikler Uluslararası Sempozyumu Koordinatörü Dr. Ali Bayramoğlu, kapanış öncesinde Sempozyumu bianet'e şöyle değerlendirdi:
Aslında iki açıdan bakıyorum. Bir içerden, bir de dışarıdan. İçerden baktığım zaman aslında bunun bir insan hakları politik şöleni olduğu kanaatindeyim. Hakikaten dünyanın çok çeşitli yerlerinden gelen, birbirinden farklı ama genel metod çerçevesinde hareket eden insanların ilk büyük buluşması. Yani insan hakları alanının temizlenmesi, daha doğrusu ihlallerin giderilmesi için daha örgütsel çabalardan çok daha sivil, daha yatay şebekelerin network'lerin oluşturduğu çabaları temsil eden insanlardı buradaki insanların çoğunluğu. Bu tabii dünyada olmakta olan birşey. Ama biliyoruz ki özellikle son 10-15 yıldır bu çabalar dünyanın gelişmesiyle birlikte artıyor. Bir defa bu insanların biraraya gelmesi ve karşılıklı konuşmaları, buluşmaları bence politik bir şölen. Bu açıdan önemsiyorum.
İkincisi elbette buradaki insanların çoğu hayatlarını tehlikeye atan ya da hayatlarını bu ise adamış aktivistler. Dolayısıyla bu tür insanların çok teorik, makro politik söylemlerle ilgisi yok. Var belki ama, onun içindeki insanlar değiller. Dolayısıyla onlar için en küçük bir yaratıcılık, en küçük yeni bir teknik, en küçük bir imkan, bir ilişki bir sürü insanın hayatını kurtarabiliyor, ihlali giderebiliyor. Dolayısıyla burası bir karşılıklı öğrenme atölyesi olma acısından da çok önemli. Nitekim takip edebildiğim kadar atölyeleri bu inter-aktif atölye biçimine birçok atölye döndü. Dönmeyenler de oldu tabii.. Daha başka tür, biraz daha narratif konular da oldu, ama bir ilham çekirdekleri kozalarının oluştuğunu düşünüyorum. Bu acıdan içerden baktığım zaman bunu önemsiyorum.
Dışarıdan baktığınız zaman..
Dışarıdan baktığım zaman tabii daha farklı... Bu dünyada, 11 Eylül sonrası dünyada insan hakları meselesinin ne kadar sıkıntı içinde olduğu açık. Yani güvenlik politikalarının, asayiş politikalarının her türlü sosyal kültürel tedbirin yerine geçtiği, en demokratik bilinen devletlerin bile atbaşı bu yarışta koşturduğu bir dünyada, e tabii zımni de olsa bu konudaki hassasiyetin vurgulanması son derece önemli.
İnsan hakları böyle büyük toplantıları çok nadir yapılıyor. Daha çok örgüt toplantıları yapılıyor. Yani Türkiye İnsan Hakları Vakfı, Helsinki Yurttaşlar Derneği gibi örgütler yapıyorlar. Tabii burada bağımsız bireylerden oluşan ve bu hassasiyeti vurgulayan, dolayısıyla insan haklarının önemini ve evrenselliğini, hem politik hem pratik vurgulayan bir toplantı olması acısından da çok önemsiyorum. Ama buradan ne sonuç çıkar?...
Bu bir NATO toplantısı gibi bir toplantı değil, ortak eylem platformu da değil. İki şeye yol açabilir. Birincisi yeni network'lerin oluşmasına imkan verebilir. Yani burada kalmaz, bu kesin. Bir daha böyle toplantı olabilir mi bilmiyorum. Bu para işi. Bu organizasyonu 2-3 milyon dolar harcayarak yapabiliyorsunuz. Çünkü yıllar sürüyor eğitimlerin, taktiklerin taranması, seçimi...
Ama en azından hem bölgesel hem bölgeler arası network'ler oluşabilir. Bu network'ler hem ortak bir insan hakları mücadelesinin politikasında bir dil oluşturabilir; hem yeni temas noktaları oluşturabilir bu açıdan ben yol alacağını düşünüyorum, özetle böyle değerlendiriyorum.
Toplantının Amerika Birleşik Devletleri (ABD) tarafından finanse edilmesi konusunda özellikle, tepkiler oldu, eleştiriler geldi, buna ne diyorsunuz?
Ben pek öyle düşünmüyorum açıkçası. Çünkü ben başından beri bu isi biliyorum ve başından beri bu isi böyle yürütüyoruz. Tabii en büyük finansör ABD. Bunu kabul etmek lazım. Yanılmıyorsam 1.4 milyon dolarlık sadece sempozyum faslı bu işin. Burada yaklaşık 800 - 900 bin dolar Amerika'dan geldi. 300 bin dolar Türk hükümetinden geldi. Ama Hollanda'dan, İngiltere'den de bir miktar 100 - 150 bin Euro kadar geldi.
Şimdi bu şekilde baktığımız zaman biraz Türkiye, biraz Amerika, biraz Avrupa Birliği paketi oluşturmaya çalıştık. Özellikle Avrupa Birliği (AB) ülkelerinden finansman bulunmasını politik açıdan önemsedik. Burada ben niye sorun görmüyorum; şunun için görmüyorum: Böyle bir toplantıyı böyle bir teması hangi maddi imkanlarla yapabilirsiniz? İki tür kaynağınız vardır. Ya uluslararası kuruluşlar sizi fonlayacak, onlar da küçük devletler gibi aslında; ya da büyük devletlerin bütçe imkanlarından fonlarından yararlanmak.
Bunun da ben bir "taktik" olduğunu düşünüyorum. Sonuç olarak ABD'den gelen para bu toplantıyı ABD'nin resmi bir faaliyetine çevirmediği gibi, onu meşrulaştıracak bir eğilim de taşımıyor. Bu bir kaynakları kullanma meselesidir. Eğer bundan fayda almak isteyen devlet ya da kamu otoritesi varsa alır; eğer almıyorsa buradaki çalışmalar onların kötü politikalarının zaten aleyhine gelişen durumlara da işaret ederler.
Dolayısıyla böyle bir şey yapmak istiyorsanız imkanlardan faydalanmanız lazım. Mümkünse o devletlerin politikalarını buradan hareketle de etkilemeniz lazım. Bu bence bir hem etkileşim meselesidir. Hem de kimi kaynakları koruyarak bağımsızlığını koruma meselesidir. Bu değişik kaynaklardan alınan paralar buranın daha doğrusu sempozyumun özerk yapısını hiçbir şekilde etkilemedi. Ne devletlerden herhangi bir talep geldi. Ne bir hassasiyet belirtisi geldi. Bu sadece imkandan faydalanma ve özerkliği üstünde ilerlemedir.
O açıdan ben kişisel bir sakınca görmüyorum. Var tepkiler. Tepkileri duyuyorum, ama ben böyle düşünmüyorum. Yani Filistinlilerden tepkiler geldi. Onların hassasiyetlerini anlamak mümkün. Yani hergün onlarca insanın öldüğü, ABD'nin İsrail'i desteklediği bir yerde tabii uluslararası politika da güncel politikayla içiçe giriyor; ama burada tabii Amerika'dan para gelerek bu işin yapılması onların aleyhine bir şey değil. Onların da kullanabilecekleri bir şey. Hassasiyetleri anlamak mümkün; dinliyoruz hassasiyetleri; evet ama biz öyle düşünmüyoruz.
Sanıyorum Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TIHV) de katılmayı reddetti..
Başından beri reddetti.
Aynı nedenlerle mi?
Ondan çok emin değilim. Aynı nedenlerle olduğunu sanmıyorum. Çünkü bu program başladığında biz önce Türkiye projesini yaptık. Türkiye'de yöntem, taktik taraması yaptık. O noktadan itibaren Vakıf bu işin içinde yer almak istemediğini söyledi. Ben zannediyorum, o Türkiye'deki insan hakları örgütlerinin kendi iç, ince, dar politikalarıyla ilgili tepkilerden oluşuyor.
Size bir gerekçe göstermediler mi?
Bizim alanımız farklı, biz sizi destekleriz ama, Ulusal Danışma Komitesine insan vermeyiz dediler. Çerçeveleri gerekçeleri oydu; bu da meşru bir şey. İsterdik ki tabii bütün insan hakları örgütleri bunun bir parçası olsun. Ama olmak istemeyenlere söylenecek bir şey yok. Destekledi Vakıf, yani kösteklemedi. Katılımına geldi, ama isminin resmi olarak görünmesini istemedi. Ben de bunun birazcık sark usulü ince, dar politikalarla alakalı olduğunu, yani örgütler arası ve örgütler içi politikalarla alakalı olduğunu düşünüyorum.
Yanı başımızda Irak'ta bir savaş varken bu konunun hiçbir şekilde ele alınmamasına ilişkin de eleştiriler var..
Ama buranın amacı bu değil ki. İnsanların politika hiyerarşilerinde farklı eğilimleri olabilir. Kimileri sadece Kürt sorununu önemseyebilir. Kimileri sadece Irak'taki savaşa politik tepki vermeyi önemseyebilir. Bunlar çok önemli. Bunları önemsemiyor değilim. Ama bunlar sürerken dünyanın başka yerlerinde başka problemler de yaşanıyor. Sempozyum insan haklarında mücadele yöntemlerini genişletiyor. Bütün bunları bir alt yapı olarak görmek lazım. Bir insan belli bir hedefe kilitlenip mücadelesinin alt yapısını ihmal etmemeli. İnsan hakları mücadelesinde de bir plüralizm, bir çoğulculuk olmalı. Bence bu biraz şarklı bir yaklaşım. (YS/BB)