Ekonomik kriz etkilerini yaşamın her alanında gösteriyor. Yayıncılık sektörü de bu etkilere karşı en savunmasız alanlardan biri.
Devletten destek almadan sadece okuyucu desteğiyle artan maliyetlere karşı direnmeye çalışan yayıncılardan biri de Semih Gümüş.
Yaklaşık kırk beş yıldır yayıncılık yapan ve on altı yıldır Notos Edebiyat Dergisini yayımlayan Gümüş ile Türkiye’de yayıncı olmaya, dergiciliğe ve nitelikli edebiyata dair söyleştik.
“Bir edebiyat dergisini yayımlama motivasyonu yalnızca tutkudur”
Sizi dergici olmaya iten motivasyon neydi? Notos’un kuruluş öyküsünden kısaca bahseder misiniz?
Semih Gümüş: Doğru, ben kendimi önce dergici olarak görüyorum. Kırk bir yıldır yayıncılık yapıyorum, eskilerden sayılırım ama dergicilikle ilişkim daha da eskiye gidiyor.
Türkiye İşçi Partisi’nin dergisi Yürüyüş’ün ekibine 1978’de katıldım, Yürüyüş haftalık dergiydi, o günlerde gene yalnızca birkaç kişi çalışıyorduk, yani aradan kırk beş yıl geçmiş. Oturur bütün gün daktiloda tıkır tıkır haberler, yorumlar yazardık. 12 Eylül’e kadar sürdü çalışmamız.
Yürüyüş’ten sonra Türkiye İşçi Partisi’nin 1985’te, 12 Eylül koşullarında yayımlamaya başladığı, daha çok işçilere ve emekçilere yönelik dergisi Gün’de de sorumlu olarak yer aldım.
Sonra da TBKP’nin 1989’da yayımlanmaya başlayan yayın organı olan Adımlar dergisinde yazı işleri müdürü oldum. Ünlü 142. Madde’den altı ceza davam vardı, bu madde kaldırınca kurtuldum o davalardan. Bunlara bakınca, her şeyden önce dergici olarak başladığım belli oluyor.
Politik dergileri saymıyorum, onlarda he zaman partinin görevlisi olarak yer aldım. Benim için asıl önemli olanlar edebiyat dergileri. Bugüne dek üç önemli derginin içinde yayın yönetmeni olarak bulundum: Yarın, AdamÖykü ve Notos. Bilim ve Sanat ile daha kısa ömürlü Kavram dergilerinin de yanında, içinde oldum. Kitap yayıncılığına genel yayın yönetmeni olarak sorumluluk üstlendiğim Yarın dergisinin kitaplarıyla başladım.
Dediğiniz gibi, bu ülkede dergi yayıncılığı hayalperestlerin işidir. Holding bünyesinde yayımlanan popüler dergilerden söz etmiyoruz. Edebiyat dergilerinin durumu elbette daha da zor.
Derginizin çevresinde bir okur kitlesi oluşturabiliyorsunuz ama bu hemen hiçbir zaman yeterli olmuyor. Bir edebiyat dergisini yayımlama motivasyonu yalnızca tutkudur, edebiyatçısınız ve dergi yayımlamayı seviyorsunuz, bu kadar.
Yayıncılıkta ısrarcı olduğunuz bir duruşunuz var: Nitelikli edebiyattan ödün vermemek. Türkiye özelinde konuşursak nitelikli edebiyat nedir, nitelikli edebiyat yayıncılığı nedir? Bugünkü edebiyat dergiciliğine, yayınevlerinin pazarlama politikalarına bakınca neler görüyorsunuz? Nelere katılıyor ve nelerden kaçınıyorsunuz? Kendim yapmam ama yapan yayıncıları da anlıyorum dediğiniz durumlar var mı?
Semih Gümüş: Nitelikli edebiyata bağlılığımızı Notos’ta özellikle vurguluyoruz. Bunu önemli bulduğumuz için. İçinde yaşadığımız koşullar 1960’lardaki ya da 1970’lerdeki gibi değil.
O geçmiş dönemlerde nitelikli edebiyat vurgusu yapmayı aklımızdan geçirmezdik. Edebiyat zaten öyleydi, saygınlığını el üstünde tuttuğumuz bir dünya, başka bir şey düşünülemezdi. Edebiyatın yüceliğini el üstünde tutan son kuşak olduğumuzu da bir yerde belirtmiştim, hâlâ öyle düşünüyorum.
Bugünkü piyasa koşullarında pek çok şey değişti, bu arada önemli bir değer yitimi oldu, nitelik kaybını o kadar da önemsemeyen bir edebiyat kültürü oluştuğunu da düşünüyorum. Nitelikli olan kendini ister istemez geriye çekmek zorunda kalıyor, bu yüzden Notos’ta nitelikli edebiyat vurgusunu güçlü biçimde yapmaya, yaptıklarımızla onun iyi örneklerini vermeye çalışıyoruz. Bizim varlık nedenimiz bu.
Biz bağımsız bir dergiyiz. Okurlarımızın desteğinden başka da bir güvencemiz yok. Bu arada uzun zamandan beri dergicilik piyasasını dolduran, adlarına “edebiyat” dergisi diyen ama niteliksizliği yaymakta bir çekince görmeyen popüler dergilerin yol açtığı yozlaşmaya karşı bir duruşum elbette var. O dergilerde yazan pek çok iyi yazar var, hiç kimseye karışmam ama ben yazılı olarak da açıkladım: O dergilerde kesinlikle yazmam.
“Tek güvencemiz okurlarımız”
Pandemi Notos ve birçok dergi için çok şeyi değiştirdi. Bazı sayıları yayımlamamayı seçtiniz ve yayın süresinde belli değişikliklere gittiniz. İnsanlar bu duruma olan tepkilerini sosyal medyadan gösterdiler.
Hatta yıllık abonelikler için Notos ve bazı dergiler makul ücretler ortaya koydu. Sosyal medyada gelen bu desteğin ardından aboneliklerde veya satışta bir değişim gözlediniz mi? Yoksa yine sadece sosyal medyada gelişen bir duyarlılık tufanı mıydı?
Semih Gümüş: Pandemi beklenmedikti, yayıncılığı olumsuz etkiledi ama yayıncılığa asıl darbeyi şimdi içinde yaşadığımız döviz krizi ve hiperenflasyon vurdu. Ölümcül bir darbeydi bu.
Artık epeyce ciddi zorluklar içinde sürdürüyoruz dergimizi. Dediğim gibi, kendisine gidebileceğimiz tek güvencemiz okurlarımız. Notos’un, sürekliliğini korumayı başardığımız bir okur çevresi var. Onlara bir destek çağrısı yaptık, sonuçları beklediğimizden daha iyi oldu. Bir kez daha anladık ki, Notos on altı yıldan beri bir gün bile ödün vermediği titizliğinin, kararlılığının karşılığını görüyor. Notos edebiyat dünyamızın kalbinde yer etmiştir. Bundan daha gurur verici ne olabilir.
Her geçen gün dolar artıyor. Ve kâğıda ulaşmak, ucuz kâğıt bulmak imkânsız gibi. Gerek yayınevi gerek dergi özelinde bu durumla nasıl başa çıkmaya çalışıyorsunuz? Dergi ve kitaplarda zam oranlarını nasıl belirliyorsunuz, kaç ayda bir fiyatlar güncelleniyor?
Semih Gümüş: Evet, yaşadığımız bu son kriz yayıncılığı sonu gelmeyen bir deprem gibi sallıyor. Küçük hacimli bir kitabın maliyeti yirmi-otuz bin liraya çıktı. Hacimli bir kitap yayımlarsanız maliyet yetmiş-seksen bin lira, daha yukarısı da var.
Öyle yüz bin baskılardan söz etmiyorum, birkaç bin baskı işte. İnanılmaz bir durum bu. Bütün maliyet unsurlarını peşin ödemelerle karşılıyorsunuz, sonra da ne kadar satmışsanız onun karşılığını altı-yedi ay sonra alıyorsunuz. Sürdürülebilir bir durum değil bu. Kültür yayıncılığı uçurumdan aşağı yuvarlanıyor. Çok yazık.
Notos Kitap aşağı giderken nelere tutunmaya çalışıyor? Maliyetlere göre fiyatlarımızı artırıyoruz. Ama sanılmasın ki bu bir kurtarıcı. Kitap satışları son iki yılda yüzde kırk dolayında azaldı.
Yayıncılara, kitapçılara sorunuz, aşağı yukarı benzer şeyler söyleyeceklerdir. Fiyat artırmak niçin kurtarıcı değil? Birincisi, yüzde 150’ye ulaşmış enflasyon oranında fiyat artışı yapamıyorsunuz. Öte yandan satışlar yüzde kırk kadar azalmış durumda. Eskisi kadar satılmıyor kitaplar.
Öte yandan, kitap ve dergi okurlarının asıl alıcısı gençlerdir ve genç insanlar bu fiyatlara çıkmış yayınları nasıl alsınlar. Ama gene de söylemek isterim: Bizde dergi fiyatları çok ucuz, kitaplar da pahalı değil. Yani sorun fiyatlar değil, asıl sorun kitap ve dergi okurlarının gelirlerinin artmaması, yani derin bir yoksullaşma içinde kalışları.
Az önce dediğim gibi, biz bir de okurlarımızın desteğine başvurduk, bir destek kampanyası biçiminde, bundan çok olumlu bir karşılık gördük. Bunu zaman zaman tekrarlamak zorunda kalacağımız bir derin kriz içinde yaşıyoruz.
Siz bu konuda neler söyleyebilirsiniz? Avrupa’da yaygın olan kültürel destek programlarının ülkemizdeki eksikliği ve küçük yayınevlerinin sahadaki bu korunmasızlığına dair de düşüncelerinizi almak istiyorum.
Semih Gümüş: Yayıncılar Birliği bu konularda önemli, ciddi çalışmalar yapıyor. Sabit fiyat uygulaması kitap yayıncılığının tepesindeki indirim kılıcının yol açtığı yaraları sarabilir.
Onun da elbette dikkat edilmesi gereken bazı ayrıntıları var ama önemli, uygulanması gerekir. Kitabı biz yayımlıyoruz, sonra yüzde 45-50 indirimlerle, yani yarı fiyatına veriyoruz.
Sonra arada bizden daha çok indirim yapılması bekleniyor. Bazen bunu da yapmak zorunda kalıyoruz. Sonra da yayımladığımız kitap ne kadar satılırsa o kadar paranın altı ay sonra gelmesini bekliyorsunuz.
Peki aradan geçen altı ayda neler oluyor… Yetmedi, sonra da devletin çok yüksek vergilerini düzenli ödemeye başlıyorsunuz. Sonuç ne oldu? Size pastadan bir lokma düştü ya da düşmedi, yeniden kitap yayımlamak için kasanız boşaldı, para da girmiyor. Durum hemen hemen bu.
“Ümitliydim ama artık eskisi kadar değil"
Twitter paylaşımınızda yayıncılığın her zaman zor olduğunu bildiğinizi ama hiçbir zaman bu kadar zorlanmadığınızı ve umutsuzluğunuzu ifade etmiştiniz. Son olarak bunu sormak istiyorum. Umutsuz musunuz? Yayıncılığın geleceği, kapanan kitapçılar, atlamak zorunda olduğumuz dijitalleşme eşiği sizi korkutuyor mu? Kitabın basılı bir nesne olmaktan çıkması veya dergilerin dijitale taşınması size neler hissettiriyor?
Semih Gümüş: Ümitli miyim, bilmiyorum. Gelecek karanlık. Devlet zorbalığının aşırı yaşandığı, özgürlüklerin hiçe sayıldığı, siyasal ve toplumsal gericiliğin azgın olduğu bir ülke burası. Ümitliydim ama artık eskisi kadar değil. Gene de Notos Kitap için ümidimi kaybetmedim.
Çünkü dergi ve kitap yayıncılığını seviyorum, başka bir şey yapmayı hiç düşünmedim. Kararlılığımın tek nedeni bu. Yoksa kırk bir yıllık yayıncılık hayatımda, aldığım ücretlerden başka tek kuruş kazanmadım. Yapmaya çalıştığım nitelikli edebiyat yayıncılığının burada doğası bu.
Dijitalleşme de Türkiye’de yayıncılığı tehdit edecek düzeyde değil, henüz değil. Kitabın basılı bir nesne olmaktan çıkması bence mümkün değil, bu hiçbir zaman olmayacak.
Ama yaşadığımız olağanüstü krizin içinden çıkmak kolay olmayacak. Ben onun içinden de çıkılabileceğini düşünüyorum ama yayıncılık dünyası bu çukurun içinden çıktığında geride epeyce kayıp yaşanmış olduğu görülecek.
(ED/EMK)