Bir önceki günün verdiği ağır yorgunluğu, az önce uyandığım uyku ile üzerimden atmıştım. Telefonum çaldı. Arayan kişinin BBC Türkçe Servisi'nden bir arkadaş olduğunu telefona cevap verdikten sonra anladım.
Önce hakkımda açılan 301 ve diğer soruşturmalarla ilgili arıyor olabileceğini düşündüm.
Oysaki telefondaki ses bana Şemdinli Davası'nın üçüncü duruşmasının zamanı geldiğini söylüyor ve davanın akıbetini soruyordu.
Ne gariptir ki, birden kendimi konunun çok dışında hissettim. Olayın aydınlığa kavuşması umuduyla koşuşturduğumuz yıllar ve yaptığım yüzlerce haber birdenbire silinmişti sanki…
Ne acı değil mi?
Zorlandım biraz, çünkü voleybol topu gibi oradan oraya fırlatılan dava kafaları zorluyordu artık. Davanın hangi aşamada olduğunu unutmuştum. O kadar şey gelişti ki o olaydan sonra, o kadar dava açıldı ki…
2005 yılının Kasım ayında meydana gelen bu olay o dönemlerde "dönüm noktası" olarak nitelendiriliyordu bazı kesimlerce. Dönüm noktası oldu belki de ama çok farklı dönemeçlerden geçti dava süreci.
Şemdinli'nin iyi çocukları şuan zevki sefa içerisinde hayatlarını sürdürürken geride bıraktıkları yaralar kapanacağa benzemiyor.
Çünkü, babaları daha geri gelmedi yetim kalan çocukların…
Hal böyle iken insan ister istemez her şeyden umudunu kesiyor... Neyini takip edeceksin ki artık?
Karşımdaki sese bu durumu izah etmeye çalıştım, insanların artık adaletten ümitlerini kestiklerini söyledim,apoletli adaletten ne beklenilebilirdi artık?
Dava daha kaç yıl sürer bilinmez, ancak "iyi çocuklar" görevlerine devam ediyor… Şemdinli'de alınan canların ardından Tanju Çavuş'un başka canların da alınmasına sebebiyet verdiği haberleri geldi geçen gün.
Ne de olsa yeni görevler bekliyordu iyi çocukları…
Hakikaten çok emek vermiştik. Şemdinli olayının Türkiye tarihindeki miladını yazacak, doğru aktaracak ve haklı gururla gazeteciliğimizin, daha doğrusu yaptığımız işin sahiciliğinin tadına varacaktık.
Nitekim buna tanıklık edenler bilirler ki hayatımız pahasına da olsa olayları an be an taşıdık okuyucumuza. Bunun rahatlığı ile olacak uyuyamadığımız zamanlar gözlerimiz bizi hiç üzmedi, aç kaldığımızda da guruldamadı midemiz. Çünkü bütün uzuvlarımızla biz ordaydık.
Telefondaki sese verebildiğim yanıtlardan sonra düşündüğümde ise bu kadar açık seçik bir olayın, kedinin elindeki yün yumağa dönmesi üzerine yazabilecek bir sözümün kalmadığını hissettim.
Evet, hakikaten de kedinin pençeleri arasındaki yumağa dönen bu olayın milat olması lazımken miadının dolduğunu hissettim.
Ağır bir yenilgi: Şemdinli
Kötü çocuklar dağların ve ormanların mistik şehrinde yaşamlarına devam ederken tanrı gazabını yağdırdı… Sel, üç canı peşine alıp tufanının zaferini ilan etti…
Yargı da bir savcıyı iyi çocuklar için sürdü kimliğinden.
Biz gazeteciydik güya; doğruyu yazıp aydınlattığımız için bazı karanlık mevzuları, üniversitelerde anlatılacaktık.
Meslek inancının kazanımlarını öğrencilere anlatacaklardı sandık…
Meğersem o da hakkımızda davalar açılarak olacakmış. Bilemedik ki doğruları yazmak çizmek mahkemelere konu olacak.
Aslında telefondaki arkadaşa şunu kesin bir dille söylemeliydim bence: Ağır bir yenilgi aldık. (EÇ/EZÖ)