Selçuk R. Şirin’in ismine ilk kez Hürriyet gazetesinde rastladım. Yazdığı yazılarda hayallerden bahsediyordu, üstelik bununla da yetinmeyip bir hayaliniz varsa onlardan asla vazgeçmeyin diyordu. Olacak şey değil! Çocukların hayallerinin çok kolay küçümsenebildiği bir toplumda, bir kişi diyordu ki hayal kurmazsak eğer bu ülkeyi geliştiremeyiz. O gece hemen Selçuk Hoca’ya bir e-mail gönderdim. Bütün hayallerimi anlattım. Kendisi de hızlı bir şekilde güzel bir yanıt vermişti. O gece huzurla uyuduğumu hatırlıyorum. O gün bu gündür de yaptığım çalışmaları kendisiyle paylaşıyorum. Kendisi de gönül desteğini esirgemiyor.
Şirin “Yol Ayrımındaki Türkiye” isimli ilk kitabından sonra okurlarını yine sayısal verilerin arasında dolaştırıyor. Eğitime önem vermezsek bu ülkeye adalet de gelmez, demokrasi de gelmez diyor. Mültecilerin durumu bizim geleceğimizi de belirleyecek diyor. Yaptığı sert eleştiriler bizleri ayrıştırmıyor. Konuşmaları aynı gece binlerce insan tarafından paylaşılıyor. Selçuk Hoca’nın eğitime yönelik eleştirilerini iş dünyasının liderleri, hukukçular, eğitimciler, politikacılar, gazeteciler ve özellikler ebeveynler mutlaka okumalı.
Hocam, kitabın başında yazdığınız yazı beni etkiledi açıkça söylemek gerekirse fakat çok şaşırmadım. Siz pes etmemeyi her zaman vurgularsınız. Şu anda kendi alanınızda en önemli ödüllere sahip, en önemli kürsülerden birinde yer alan bir akademisyensiniz. ODTÜ’yü dereceyle bitirmenize rağmen, Türkiye’de akademik bir iş bulamamışsınız. Bir taşra üniversitesinde girdiğiniz asistanlık sınavında İngilizce testini geçememişsiniz. Ne hissetmiştiniz o zamanlarda? Umutsuzluk, endişe zihninizden geçmiş miydi? Muhakkak aynı yollardan geçecek gençler olacaktır…
Bir Türkiye Hayali’ni biraz da kaybedenlere, reddedilenlere bir yeni pencere açmak, onlara yalnız değilsiniz demek için yazdım. Ebeveynler, eğitimciler ve gençler için bir nevi yol haritası niyetine kaleme alındı kitaptaki yazıların tamamı. Yani amaç umutsuzluğu çoğaltmak değil, umudu diri tutmak... Benim reddediliş hikayeme gelince. Ortalama İngilizcesi olan herkesin çevirebileceği basit bir metin vermişlerdi o asistanlık sınavında. Listede kazananlar arasında adımı görmeyince açık bir kayırma olduğunu biliyordum. Hakkımı aradım, itiraz ettim. Dava ile tehdit ettim ama asistanlık zorla girilebilecek bir meslek değil. Belli ki istenmiyordum orada. O gün de ondan sonraki bütün reddedişlerimde de şundan çok emindim, koşullar ne olursa olsun eninde sonunda araştırmacı olacaktım. Beş yıl bankacılık yaptım ama akademiden hiç uzak kalmadım, yüksek lisanslar vesaire. Genç- yaşlı farketmez eğer karar verdiyseniz bir yola çıkmaya sizi hiç kimse durduramaz. Bir kapı kapanır, bin kapı açılır... Yeter ki siz ne istediğinizi bilin ve o isteğin hakkını verin.
Siz Türkiye’de eğitim sistemiyle ilgili verileri ortaya koyuyorsunuz. Hatta yazdıklarınız da çok ağır eleştiriler içeriyor. Bizim toplumumuzda eleştirilere sert yanıtlar verildiği zamanlar çoktur. Medyadan takip ettiğim üzere siz iyi tepkiler alıyorsunuz. İnsanlar daha çok yazmanızı istiyor. Bir önceki kitabınız çok fazla baskı yaptı. TED konuşmanız kısa sürede toplumun farklı kesimlerine ulaştı. Bunu neye bağlıyorsunuz? Artık toplumuzdaki insanlar bu gidişatın değişmesini istiyorlar mı? Çok sert eleştiriler aldığınız oluyor mu?
Bu soruyu ben de zaman zaman kendime soruyorum. Özellikle ilk kitabım “Yol Ayrımındaki Türkiye” çıktığında ve TED konuşmamın ardından şaşırıp kalmıştım. Her konuda birbirine küfredenler bile benim mesajım etrafında uzlaşmıştı. Bunun nedeni üslubumdur desem gereğinden fazla kredi almış olurum ama sanırım bir samimiyet testi var bu tür durumlarda. Evet yazdıklarımda çok ağır sistem eleştirisi var ama bu eleştiriyi yaparken derdimin gündelik siyasal kamplaşmada yer kapmak olmadığını görebiliyor herkes. Bir de benim tüm yazılarımın, konuşmalarım ortak teması çocuklarımızın ortak geleceği vurgusu. Sting’in soğuk savaş döneminde Sovyetler için dediği güzel bir söz vardı “Ruslar da çocuklarını sever” yani hangi siyasi kamptan geliyor olursanız olun, hepimiz çocuklarımızı seviyoruz. Ben de bu temel varsayım üzerine kuruyorum bütün söyleyeceklerimi. Gelin çocuklarımıza olan bu sevginin gereğini yapalım diyorum. Bizler birbirimizi yemeye devam edelim ama çocuklarımıza bu mirası bırakmayalım diyorum. Demek ki bu söylemin bir alıcısı hala var Türkiye’de. Az ama var...
Şüphesiz ki sizden önce de eğitim konusuna çok fazla değinen kişiler oldu. Fakat PISA verileri, eğitimle ilgili başka veriler sizin sayenizde çok daha görünür oldu. Bunun sebebi dile getirdiklerinizi sayısal verilere dökmenizle mi oldu? Toplumumuz somut, elle tutulur söylemler mi görmek istedi?
Benim yaptığım devletin kendi verilerini kullanarak sistemin karnesini çıkartmak oldu. O karneyi anlaşılır bir şekilde toplumun önüne koyunca herkes şu basit gerçeği farketti, hiç kimsenin çocuğu iyi eğitilmiyor. Galiba benim Twitter’deki ilk paylaşımlarım bu boşluğu doldurdu. 20 yılda 10 Bakan değişti diye bir twit atmıştım ve binlerce RT alınca şaşırmıştım geçen yıl. Demek ki insanlar sezgisel olarak bildiklerini rakamsal olarak görünce paylaşmak istiyor.
Türkiye’de ailelere, öğretmenlere eleştiriler getirmek, onlara önerilerde bulunmak kolay bir iş değil. Tam tersi bir etki yaratıp karşınızda büyük bir öfke de bulabilirsiniz. Sizin Türkiye’deki ailelerle, öğretmenlerle iletişiminiz nasıl?
Evet, hem ailelerle hem öğretmenlerle iletişim halindeyim. Bizde son derece ödevsever, yarışma tutkunu bir ebeveyn kitlesi var. Öğretmenler de doğal olarak bunalmış durumda bu yarışma baskısından. Ben ödev azalsın dediğimde, öğretmenlerden çok diğer velilerden şikayet geliyor. Çocukları sürekli bir sınavdan öbürüne götüren herkes çocuklarına en büyük zararı yapıyor. Çünkü gün geliyor o çocuk ‘başarıp’ bir üniversiteye giriyor ama ne tutkusundan haberdar ne de niye okuduğunu biliyor. Sonuçta da ortaya mutsuz, yaptığı işi sevmeyen, öyle olduğu için de başarısız mezunlar çıkıyor. Hep diyorum, mesele ekonomik kazançsa sıradan bir doktor, iyi bir hemşireden az kazanıyor. İyi bir aşçı, sıradan bir mühendisten çok kazanıyor. Bırakın çocuklar kendi tutkularının ardına düşsün. Onları hayallerinde destekleyin... Bu son kitabı biraz da bu söylediklerimi ebeveynlere anlatmak için yazdım. Özellikle çocuk yetiştirme, okulöncesi eğitim ve ödevler konusunda ilginç önerilerim var. Bakalım nasıl karşılanacak.
Mülteciler konusu sizin çok önem verdiğiniz bir konu. Türkiye’nin geleceği açısından da öyle. Son gelişmeler ne yönde ilerliyor? Sizin yazdıklarınızdan sonra olumlu değişimler oldu mu? Ortadoğu’dan ülkemize gelen çocuklar, gençler ne yöne doğru ilerliyorlar?
Bu konuyu çok önemsiyorum. Sadece Türkiye’de değil ABD’de, Norveç’te de bu konuda araştırmalar yapıyorum. Bir Türkiye Hayali’nde bu konuda iki ayrı analiz var sonuçları özetleyen. Orada da vurguladığım gibi mülteciler için artık ekmek ve barınmanın ötesinde çözümler bulmamız gerekiyor. Bu anlamda biz Türkiye’de mecburiyetten hala ekmek ve barınmanın ötesinde bir şeyler yapamıyoruz ama yapmak zorundayız. Türkiye hala bu sorunun bizi ileride ne kadar etkileyeceğinin farkında değil. Nüfusun yüzde 3’ü bir travmadan çıkıp geldi ve çocukların yarısı okulda değil. Bir an evvel bu konuya toplumun her kesimini katarak çareler aramamız gerekiyor. Geçiktiğimiz her gün, ödeyeceğimiz faturanın artması demek..
ABD seçimlerini yakından takip ettiniz. Trump seçildikten sonra ABD üniversiteleri ne durumda? Müslüman öğrenciler ne hissediyorlar? Üniversitelerdeki akademisyenler neler tartışıyorlar? Kendi ülkeleri için ne düşünüyorlar?
Biliyorsunuz Trump’ın ikinci direktifi yayınlandı. Altı Müslüman ülkeden ülkeye girişlere yasak geliyor. Bu elbette korkunç bir baskı ortamı oluşturuyor Amerikalı Müslümanlar üzerine. Amerika’da 2008’de bu alanda ilk kitabı yayınlamıştım. İslamofobia’nın çocuk ve gençler üzerine etkisini geniş bir şekilde anlatmıştım. Şimdi maalesef o kitabı yenilemek gerekecek zira koca bir toplumu zan altında bırakınca bedeli, ilk önce çocuklar ödüyor zira okulda arkadaşları, derslerde hocaları şimdi o çocuklara biraz daha şüpheyle bakıyor. Acı bir durum... Burada tek pozitif yan şu. Bu son gelişmelerin ardından üniversiteler ve eğitimciler ciddi bir çaba içine girip Müslümanlar üzerine pozitif bir kampanya başlattı. Benim okulum dahil pek çok okul özel direktif yayınladı göçmenlere pozitif ayrımcılık için.
Hayal gücü, itiraz sizin çok sıklıkla dile getirdiğiniz konular. Özellikle toplumuzdaki aile kültürü, eğitim sistemi büyük oranda saygı, itaat öğütler. Soru sormak kolay değildir çoğu zaman sınıflar içinde. Bunu nasıl değiştirebiliriz? Gelecek için umut görüyor musunuz?
Gelecek için umut görmesem oturup Türkçe yazı yazmaz, yeni kitabımın adını da Bir Türkiye Hayali koymazdım. Çok ümitliyim üstelik. Bu ümidi kitapta da bazılarının hikayesini anlattığım hayatı bulduğu gibi bırakmayan kahramanlarımdan alıyorum. Bu umudu insanlık tarihinin her döneminde bütün zorluklara rağmen yeni bir yol arayıp bulanlardan alıyorum. Kendi hikayemin kahramanı köy öğretmenlerinden alıyorum bu umudu. Zaten o yüzden ıssız dağ başlarında büyük bir hayalin peşine düşüp mucizeler yaratan köy öğretmenlerine adadım yeni kitabı...
Birleşmiş Milletler’de bir konuşma yaptınız geçen hafta. Bu konuşmanızda hangi konulara değindiniz? Türkiye için sizce ne gibi etkileri olur bu gerçekleştireceğiniz konuşmanızın?
Benim için büyük bir onurdu bu konuşma. Dünyanın dört bir yanından gelen 800 gence seslenme fırsatı buldum ve onları mülteciler konusunda eyleme çağırdım. Mültecilere ekmek ve barınma sunmakla yetinemeyeceğimizi, onlara daha iyi bir yarın için umut vermemiz gerektiğinin altını çizdim. Konuşmamda ayrıca Türkiye’de, Norveç’te ve ABD’de yaptığım çalışmalardan yola çıkarak mültecilerin yaşadığı travmanın boyutlarını anlatıp, çare olarak teknolojik inovasyonu gösterdim. Hizmet sunumunda da artık inovasyon yapmamız gerektiğini, bugünün sorunlarına dünden kalma araçlarla çare olamayacağımızı ilettim. BM Genel Kurul Salonu’nda yaklaşık bir saat süren bu konuşmamın ardından hiç ummadığım boyutta pozitif tepki geldi katılımcılardan. Konuşmanın ardından gelen sorular yüzünden ara vermek zorunda kaldılar. Okurlarınız bu konuşmaya BM sitesi üzerinden ulaşabilir. (FÇİ/HK)
Selçuk Şirin hakkındaDoç. Dr. New York Üniversitesi’nde (NYU) davranışbilim ve istatistik dersleri veriyor. ODTÜ’den lisans, State University of New York’den (SUNY) yüksek lisans ve Boston College’den doktora derecesi aldı. 70’i aşkın akademik yayını bulunuyor. ABD Bilimler Akademisi’nde çocuk gelişim komitesine üyesi. 11 Eylül saldırıları sonrası İslamofobinin gençler üzerindeki etkisini konu aldığı “Muslim American Youth” (2008) adlı kitabı ABD’de yayınlandı. Kitap daha sonra 2015’te Bahçeşehir Üniversitesi Yayınları’ndan “Amerikalı Müslüman Gençler” adıyla yayınlandı. Türkçe yazdığı ilk kitabı “Yol Ayrımındaki Türkiye: Ya Özgürlük Ya Sefalet” (Doğan Kitap) 2015’te yayınlandı. Boston College ve New York Üniversitesi tarafından Öğretmen Mükemmeliyet Ödülü, Çocuk Gelişimi Vakfı tarafından Genç Araştırmacı Ödülü, Dünyadaki en büyük eğitim-araştırma derneği olan AERA’dan Yılın Araştırması Ödülü aldı. İksara Veri Araştırma Analiz A.Ş. ve Bahçeşehir Araştırma Yöntemleri Okulu (BAYO) eşkurucusu. |