21. LGBT Onur Haftası kapsamında düzenlenen Seks İşçiliği Paneli yüksek katılımla Cezayir Toplantı Salonu’nda gerçekleşti.
Moderatörlüğünü Onur Haftası Komitesi ve Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği üyesi Ferhat Yıldız’ın yaptığı panel, “Seks işçileri için gündelik hayatın kendisi direniş. Mağdur ya da kurban değiliz,” sözleriyle açıldı.
“Direniş, seks işçilerinin katıldığı ilk politik eylemiydi”
Trans Blok’tan Şevval Kılıç, seks işçiliğinin Türkiye’de yasal olmasına rağmen önünde pek çok hukuksal sorun olduğunu belirtti. Seks işçiliği yasal olsa da, fuhuşa yer sağlamak ve destek vermek adı altında pek çok kişi tutuklanabiliyor; seks işçileri, kira kontratlarının iptali ile tehdit ediliyor.
Şevval, Beyoğlu’nda emniyet her değiştiğinde gösteriş amaçlı baskınlar yapıldığını söyledi: “Beyoğlu’nda amirler ya da ekipler değiştiğinde bunu önce translar bilir, her gelen ekip translara şiddet uygulayarak şov yapmak ister.” Yaşananın polisle bireysel temelde yaşanan bir sorun değil, sistematik bir sorun olduğunu da hatırlattı.
Şiddetten korunma nedeniyle aslında güvenliklerine çok önem vermelerine rağmen Bayram Sokak’taki transların Gezi Direnişi sırasında direnişçilere kapılarını açan ilk insanlar olduğunu hatırlatan Şevval, bu direnişin trans seks işçilerinin dahil olduğu ilk kolektif politik etkinlik olduğunun altını çizdi. Trans seks işçilerinin daha önceleri politik olarak görünürlük kazanmak istemediğinden, bu görünürlüğün baskı ve şiddet olarak onlara geri döndüğünden bahsetti.
“Potansiyel suçlu görülüyoruz”
Konuşmacılardan Harbiye’de 10 yıldır trans seks işçisi olarak çalışan Tuğçe, potansiyel suçlu olarak görülmekten şikayet etti. Harbiye-Taksim bölgesini LGBT’lerin özgürlük kalesi olarak gören Tuğçe, polisin özellikle trans seks işçilerini yok etmeye, yaşadıkları evlerden atmaya yönelik yoğun bir çabası olduğundan bahsetti. Trans derneklerinden ise bekledikleri desteği alamadıklarını düşünüyor:
“Trans dernekleri niye var diye merak etmişimdir. Yılda bir yürüyüş düzenlemenin bize hiçbir yararı yok. Polis arabaları bizi kovalarken yalnızız. Bize herkes saldırabilir çünkü şikayet edecek bir merci yok.”
“Gezi’den sonra kendimi bir yere ait hissettim, o çok güzel bir duyguydu. 10 yıldır kendi savaşımı kendi başıma verdim. Gezi ile birlikte ilk kez LGBT hareketinin de kendi içinde bir birliğe kavuştuğunu gördüm.”
“Bana göre zorunlu seks işçiliği evlilikti”
Konuşmacılardan 16 yıldır profesyonel seks işçisi olan Başak, 16 yaşında evlenip üç yıl evli kaldıktan sonra seks işçisi olarak çalışmaya başlamış. “Benim için asıl zorunlu seks işçiliği evlilikti, şimdi en azından kendi isteğimle yapıyorum,” diyor.
Başak çoğu seks işçisi için cinsel yönelimin akışkan olduğunu, müşterilerini belli bir cinsiyete ait olmak üzerinden kategorize etmediğini de söyledi.
“Eşimden sonraki ilk sevgilim bir trans kadındı. Lezbiyen, biseksüel, kuir gibi terimleri ben son üç yılda öğrendim. LGBT hareketinin kendisini de seks işçilerine oranla daha muhafazakar görüyorum. Birbirimizi sürekli kodluyoruz, bu kodlama üzerinden yaşıyoruz. Üstelik erkekliği o kadar çok üretiyoruz ki, kadın sevgililerim de çok erkek, hatta erkeklerden daha erkek. Erkek egemen düşünceden kaçış yok.”
16 yıllık mesleğinde şu an 22. evinde yaşadığını söyleyen Başak, bir mahallede çok uzun süre kalınca deşifre olduğunu ve bunun özellikle anne olan seks işçileri için büyük sorun teşkil ettiğini söyledi. Çocuklarının veli toplantısına bir müşterisiyle karşılaşma endişesi ile gidemediğinden yakınan Başak, “Anneliği ve seks işçiliğini beraber yürütmek zor oluyor. Gün içinde yediye bölünüyorum ama sorun olmuyor, 16 yıldır bu şekilde yürütüyorum,” diyor.
Başak’a göre seks işçileri şiddet ile mücadele etmeyi zamanla öğrenmiş, hatta şu an evli kadınlar daha büyük şiddete maruz kalıyor.
“Seks işçiliği bir insan hakları ve emekçi hakları meselesidir”
Seks işçilerini bir araya getiren Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği başkanı Kemal Ördek de konuşmacılar arasındaydı. Kemal, seks işçilerine yönelik şiddet ve bu şiddetin görünmez kılınması üzerine konuştu.
Seks işçilerine yönelik şiddetin sadece sansasyonel bir olayın ardından görünür kılınmasının sorun olduğunu söyleyen Kemal Ördek’e göre feminist grupların seks işçilerine yaklaşımı da büyük önem taşıyor. Feminist grupların genelevdeki bedenen sömürülen şiddet mağdurları olduğunu savunmasına rağmen, bunu gidip seks işçilerine sorduklarını anlatan Kemal, farklı bir tablo ile karşılaştıklarını, “Öyle bir durum yok, siz bizim taleplerimizi görmezden geliyorsunuz,” dediklerini söylüyor.
Bu şiddetin görünür kılınması için medya da önemli bir alan, ancak anaakım medya konuya değinirken polisin verdiği tutanak üzerinden haber yapmanın ötesine geçemiyor. Kemal, medyada seks işilerinin terörist, ahlaksız kadın, ucube olarak yansıtılmasından rahatsız.
“Sadece fiziksel şiddet değil; cinsel, psikolojik kurumsal şiddet de var. En önemli ancak en az değinilen ise ekonomik şiddet. Eşcinsellik ve trans kimlik kriminalize edilemiyor ancak seks işçiliği onları vurmak için kullanılıyor. Fuhuş kullanılarak saldırıya uğruyorlar.”
Nefret söylemine karşı yasa çıkarmak bu şiddeti önlemeye yetmeyecek. Ceza Kanunu içinde bulunan fuhuşa yer temin etmek ve fuhuşa yardım gibi konular haksız ev baskınlarını ve keyfi tutuklamaları meşru kılabiliyor. Kemal Ördek, Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu, Zührevi Hastalıklarla Mücadele Tüzüğü gibi yasaların bile trans bireylere yönelik ayrımcılık ve seks işçilerine haksız muamele için manipüle edilerek kullanıldığını söylüyor, bu tür yasaların bu şekilde uygulanmasını engellemek için çeşitli düzenlemeler yapılırken seks işçisi aktivistlerini daha yoğun fikir beyan etmeye çağırıyor.
Seks işçilerinin sendikalaşmasının mümkün olup olmadığı tartışılırken söz alan Şevval Kılıç, Ocak ayında Zürafa Sokak’ta haksız baskınlara ve altı genelevin mühürlenmesine yönelik yapılan eylemi hatırlatarak bunun seks işçisi kadınların kendi kendilerine örgütlenerek yaptıkları ilk eylem olduğunu, eylemin ardından ise Türkiye Otel Lokanta Eğlence İş Yerleri Sendikası’nın (OLEYİŞ) telefon ederek “Bu kadınların onurlu mücadelesini destekliyoruz, onları aramızda görmek istiyoruz,” dediklerini belirtti.
Kemal Ördek, seks işçiliğinin, kimlik sorunundan çok bir insan ve emekçi hakları meselesi olduğunu hatırlattı: “Patron kim ki sendikalaşmak istiyorsunuz sorusuna pek çok kişinin verecek cevabı yok. Bence patron devlet.”
Sokakta vergi alan, polisle iş birliği yapan devlet olduğu sürece patronun da devlet olduğunu söyleyen Kemal, bu hareketin kimlik ekseninde ilerlememesi gerektiğini, seks işçiliği meselesinin bir insan hakları ve emekçi hakları meselesi olduğunu söyledi.
“Hangimiz mesleğimizi severek yapıyoruz?”
Zorunlu seks işçiliği terimindeki ‘zorunlu’ sıfatı da tartışıldı. Bu terimin, başka bir olanağı olmadığı ya da geçim kaynağı bulamadığı için seks işçiliği yapmayı seçen trans kadınları tanımlamak için kullanıldığını açıklayan Şevval Kılıç, alternatif olarak İngilizce’de kullanılan survival sex terimini daha doğru bulduğunu söyledi.
Zorunlu seks işçiliği fikrinin karşısına gönüllü seks işçiliği diye bir terim koyulmaması gerektiği, zorunluluğun zıttının gönüllülük olmadığı konuşuldu. Moderatör Ferhat Yıldız “Gönüllü değil ama isteyerek ve tercih ederek icra ettiğim bir meslek. Zaten hangimiz mesleğimizi severek yapıyoruz bunu düşünmek lazım,” diyerek paneli sonlandırdı. (EK/ÇT)