İstanbul eğer tarihi ve kültürel mirasını koruma anlamında sağlıklı adımlar atmazsa "Tehdit altındaki dünya mirası" listesine alınacak (mış). Dünyada tehdit altındaki 35 şehirden biri olacak, sonra da narına yanacak Şehr-i İstanbul!
Haberi okuyunca, herkes kendi derdine yanar kabilinden benim de kendi coğrafyama ve şehrime dair duygularım depreşti. Kendi akıbetimizi düşüne durdum.
Daha yakın zamanda değil miydi Mardin'in dramı! Mardin'de katıldığım bir toplantıda, toplantının yapıldığı Büyük Mardin Otelinin terasından Mardin'in eski kent dokusuna şöyle bir bakıp düşünmüştüm.
Uzaktan bakmakla kalmamış ertesi sabah erkenden gidip sanki daha önce hiç görmemiş gibi bir kez daha yeniden yakın temasla sokak aralarına dalmıştım.
Şehirler yıllar boyu kendini doğal olarak korumaya çalışır da, insan teki onu neden kişiliksiz, kimliksiz hale getirir.
İşte Mardin'in derdi de böyle! O güzelim Süryani taş ustalığının, işçiliğinin zarif kadim örnekli yapılarının arasına kaba, saba çarpık, yamru, yumru yapılar konduruluvermiş.
Hemen ilk bakışta fotoğraf karesinde bile sırıtıverip ben buradayım görüntüyü bozmak için deyiveriyor o yapılar.
Otelin terasından çıplak gözle görülebilen eski dokunun tahribatı elbette UNESCO'nun kültür mirası koruma komitesinin de dikkatlerini çekmiş olacak ki; yeniden düzenleme yapıp Kültürel Miras listesine öyle başvurun demişler.
Yoksa reddedilirsiniz ha! Mardinliler de adaylık başvuru dosyalarını yeniden başvurmak için geri çekmişler.
Ve benim şehrimin, Diyarbakır'ın tarihi surlarının etrafındaki yapılar. Kulakları çınlasın Oktay Ekinci de geçen yıl Diyarbakır'da düzenlenen yerel yönetimler sempozyumunda aynı konudan söz ederek değinmişti.
İşte tarihi surların hemen içinde ve dışında surların ön görünümünü bozan kimliksiz yapılar.
Şimdi orduevi olarak kullanılan eski tatlıcılar oteli, PTT binası, şimdilerde eski halkevi binasının yerine yapılan dev iş merkezi ve benzeri resmi özel yapılar.
Beş bin yıllık ve otuz dolayında medeniyete ev sahipliği etmiş şehrin surlarını bir kalemde silip atmıyor mu?
İstanbul göz önünde olduğu ve de uluslar arası kimliği olduğu için dikkat çekiyor.
Diyarbakır ve Mardin ise yaşadığımız şehirler ve biraz da medyatik olduklarından gözden ırağa isteseler de düşemeyen şehirler.
Ama Anadolu'da o denli ilgisizlik kurbanı tarihi doku katliamına uğrayan şehirler ve mekânlar var ki!
İnsan düşünmeden edemiyor. Ve düşünmek zorunda kalıyor. Sonra yanıtını da duyarlı insan kendisi veriyor.
Öyle görünüyor ki, demokratikleşmede Avrupa Birliği'ne adaylık, üyelik süreci ve Avrupa'nın bizatihi kendisi nasıl yön veriyorsa; kültürel ve tarihi miras konusunda da UNESCO bizlere yön verecek gibi.
Kendiliğimizden değerlerimize sahip çıkmak mı? O da ne! Duymamış olayım... (ŞD/NM)