Düşünce Özgürlüğü için 9. İstanbul Buluşması ifade ve basın özgürlüğü üzerine çalışan hak örgütleri ve hak savunucularının katılımıyla İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde başladı.
Buluşmanın ilk paneli olan Şeffaflık ve İfade Özgürlüğü oturumunda İstanbul Bilgi Üniversitesi’nden Prof. Dr. Yaman Akdeniz, Şeffaflık Derneği’nden Sevi Fırat ve Alternatif Bilişim Derneği’nden Ali Rıza Keleş yer aldı.
Panelin moderasyonunu da yapan Prof. Dr. Akdeniz bilgi edinme hakkında ve internet sansüründen bahsederken, Fırat Türkiye’de ifade özgürlüğünün durumu hakkında, Keleş ise 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun ve yasada yapılan değişikliklerle ilgili konuştu.
Prof. Dr. Akdeniz: Devlet kamuyla bilgi paylaşmıyor
Bilgi edinme hakkı yürürlüğe gireli 10 yıl oldu. Anayasa’yla da güvence altına alıntı. Bu süreçte Türkiye’den 10 milyona yakın bilgi edinme hakkı başvurusu yaptı. 2008’den beri her sene bir milyondan fazla başvuru yapıldı. Resmi rakamlara göre başvuruların yüzde 87’sine olumlu cevap verildi.
Ama olumlu istatistik yanıltmasın. Reddedilen yüzde yedilik bölüm 700 bin civarında başvuruya denk geliyor. Ve bu ret için herhangi bir gerekçe verilmiyor.
Ayrıca itirazlar için alınmış binlerce karar kamuoyundan saklanıyor, internet sitelerinde yayınlanmıyor. Örneğin Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu’nun raporlarının tam metnini internet sitesinde yayınlamıyor. Bu rapora ulaşmak ise yine çok meşakkatli. Kanunlar göstermelik ve uygulaya yer vermiyor. Bilgiye ulaşmanın en kolay olduğu alan olan internet ise devlet sansüründe.
Kerem Altıparmak’la birlikte Twitter için verdiğimiz mücadele sonuçlansa da yurttaş gazeteciliği için çok önemli bir alan olan YouTube’a erişim hala engelli. Bu durum hem bilgiye ulaşma hem de bilgiye erişimi engelliyor. YouTube ile ilgili bireysel başvurular Anayasa Mahkemesi’nde ve mahkemenin acilen bu başvuruları değerlendirmesi gerekiyor.
5651 numaralı sansür yasasıyla da 40 binden fazla web sitesine erişim engelli Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı ise resmi bilgileri yayınlamıyor. Türkiye’de kaç internet sitesinin ne gerekçeyle kapatıldığını öğrenmek için 2009’da hukuk mücadelesi başlatmıştım, isim dahi istememe rağmen devlet bu bilgiyi hala paylaşmıyor, dosyamız iki yıldır Danıştay’da bekliyor.
Fırat: Demokratikleşme adına bedel ödüyoruz
İfade özgürlüğü bireyin politik iktidarla kurduğu ilişkidir. Bir ülkede ifade özgürlüğünün gerçekleşip gerçekleşmediğini sadece o ifadenin kullanılmasıyla değil muhatap iktidarın bu taleplere yaklaşımıyla da alakalı. İfade özgürlüğünün gerçekleşmesi için şeffaflık önemli. Örneğin 17 Aralık’ta yolsuzluk soruşturmasına yayın yasağı getirildi. Bunun üzerine bilgi bir yerden yayınlanmaya başladı. Bilgi sosyal medyadan paylaşılmaya başlanınca da sosyal medya kapatıldı.
Bilgiye ulaşım kanalları kapatıldığında toplumun bilgiyi alırken seçme özgürlüğü dolayısıyla kanaat özgürlüğü elinden alınmış oluyor.
Diğer bir nokta ise toplanma ve gösteri özgürlüğü. Taksim gibi sembolik alanlarda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin aksi yöndeki kararına rağmen bugün neredeyse dört kişinin birlikteliği gösteri gibi algılanıyor. Bunun bir diğer örneğini de Soma’da gördük.
Demokratikleşme çok acılı bir süreç. Türkiye’de demokrasiye bir aktarımla sahip olundu. Ben bugün tüm yaşadıklarımızı demokratikleşme adına ödenen bedeller olarak görüyorum.
Keleş: Yasa gözetimi arttırıyor
5651 numaralı yada AİHM’de Ahmet Yıldırım davasında mahkum edildi. Yani ifade özgürlüğüne aykırı olduğu tescillenmiş bir yasamız var.
Kapatılan sitelerin yanı sıra Türkiye’de bir de filtreler var. İktidarın güvenli internet diye pazarladığı ve protestolarla karşılanan bu sistemde bazı siteler filtrelere takılıyor. Ancak hangi siteler, hangi kritere göre bu filtrelere takılıyor bilmiyoruz. Sormamıza rağmen cevap alamıyoruz. Konuyla ilgili davamızda da hala Danıştay’da.
5651 numaralı yasada 17 Aralık’tan sonra yapılan değişikliklerse sansür konusunda hükümet ve idareye çok geniş yetkiler veriyor, sitelerin kapatılmasını kolaylaştırıyor. Ama yasa gözetim açısından da değerlendirilmeli.
Yasayla birlikte getirdikleri URL bazlı filtreleme için ağdaki trafiğin izlenip, gözetlenebileceği bir sistem kurması gerekiyor. Bu potansiyel hem ticari hem de istihbarat açısından çok önemli. Ancak biz kişisel verilerin korunmasına ilişkin bir yasanın olmadığı ülkede kurda kuzu emanet ediyoruz.
Bir de işin ekonomik boyutu var. Bu yasayla Erişim Sağlayıcıları Birliği kurulacak. Bu birliğin tek görevi ise “erişim sağlayamamak”. Bu birliğe üye olmayanlar erişim sağlayıcısı olamayacak, ve üye olma koşulu ise URL filtreleme sistemini kurmak, ki bu hiç ucuz değil. Bugün Türkiye’de erişim sağlayıcılığı hizmeti verebilen 300’e yakın firma var. Bu firmaların çok azı bu sistemi kuracak ekonomik güç. Yani hükümet bu şekilde, aynı medyada yaptığı gibi, piyasaya yeni oyuncuların girmesini engelleyecek, kendisine yakın sahipliklerle küçülmeye gidecek.
Düşünce Özgürlüğü için İstanbul Buluşmaları
İlki 1997 yılında yapılan Düşünce Özgürlüğü için İstanbul Buluşmaları, bu alanda çalışan tüm uluslararası kurumların (Uluslararası Af Örgütü, İnsan Hakları İzleme, Freedom House, Uluslararası PEN, Article 19, Sınır Tanımayan Gazeteciler, Uluslararası Yayıncılar Birliği, Gazetecileri Koruma Komitesi vs.)sürekli katılımı ile sürdürülen bir çalışma.
2003’ten bu yana her iki yılda bir tekrarlanan İstanbul Buluşmaları, her yıl Cenevre’de yapılan Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu’nu saymazsak -ki saymayalım, o devletlerarası bir şey- ifade özgürlüğü alanında tek ‘’sürekli’’ uluslararası toplantı. (EA)