Sedat Yılmaz Mezopotamya Ajansı'nın (MA) Ekonomi Haber Editörü. 31 Mart 2019 Yerel Seçimleri sürecinde medyanın verdiği sınavı gazeteciler ve akademisyenlerle konuştuğumuz "Seçim Döneminde Medya" dizimizde konuğumuz oldu.
Seçim sürecinin Diyarbakır'daydı Sedat Yılmaz. Kendisinin deyimiyle yıllardır belki de ilk kez bir yerel seçimde yereli konuşamadığımız bir seçim süreci yaşadığımız için yereli değil genel medyayı değerlendirdik daha çok.
Bir haber ajansı çalışanı olarak Sedat Yılmaz, haberleri hangi gazetelerden, televizyonlardan izliyor?
Siyasal iktidarın medyanın büyük çoğunluğunu ele geçirmesinden bugüne açıkçası yazılı basından herhangi birini okumakla yetiniyorum. Farklılık ve özgünlük özelliği hiç kalmadı çünkü.
Herhangi birisini mi okuyorsun?
Yok şöyle bir yöntem geliştirdim kendimce. İnternetten manşetleri açıyorum. Hürriyet, Sabah, Milliyet, Yeni Şafak hangi manşetleri atmış şöyle bir bakıyorum; aralarından biri birinci sayfada farklı bir haber yapmışsa ki nadiren oluyor, onu seçip okuyorum. Birini okudum mu hepsini okumuş gibi olduğumu keşfedeli çok oldu.
Televizyon peki?
Son üç yıldır televizyon izlemiyorum. Televizyondan haber izleyeceksem ki nadiren oluyor ArtıTV’yi açıyorum.
Seçim sürecinde kendi muhabir ağınız dışında haberleri nereden izledin?
İnternet haber sitelerini; GazeteDuvar, bianet, T24, BBC Türkçe, Deutsche Welle, ArtıGerçek, Meydascope, kısmen Yeni Şafak ve Yençağ.
Neden Yeniçağ?
İYİ Parti’ye yakın bir yayın. Cumhur İttifakı’nın içindeki çelişki ve çatışmaları oradan yakalayabiliyorsunuz. Gün geldi artık Yeni Çağ okumak durumunda kaldık; böyle bir süreç yaşıyoruz.
İnternet üzerinde kaynaklar fazla.
Tabii devam edeyim, Cumhuriyet, BirgGün, Evrensel ve Yeni Yaşam’ın da online haberciliğini izledim.
Genel olarak yorumun nedir peki?
Hepsine birden, tüm medyaya bakarak değerlendirirsem; çok kıt, bilgiye çok az veren. Seçim dönemi haberleri özellikle gazetecilik açısından çok yetersiz bir süreçti. Bu yorumu kendimize de yapıyorum.
Neden?
Çünkü seçim olağanın dışına çıktı. Seçim yerel olmaktan çıkarıldı; genel seçim havasına büründürüldü. Daha da fazlası var bu beka sorunu söylemiyle parti liderlerinin iki dudağının arasına sıkıştı seçim; onların sözleri üzeninden tartışıldı. Dolayısıyla bu süreçte yereldeki adayların, vaatlerini, projelerini tartışmadık, konuşmadık; kent hakkını konuşmadık, doğayı konuşmadık, kadını, çocuğu, hukuku, adaleti, eşitliği, eğitimi, sağlığı konuşmadık.
Seçim çok merkezden, liderlerin ağzından devam etti demiştin. Partiler konuşmadı dolayısıyla biz de mi konuşamadık?
Bir nedeni o. Ben 2002’den beri aktif olarak gazetecilik yapıyorum ve seçim takip ediyorum. Geçmiş dönemlerde, özellikle yerel seçimlerde adayları tartışırdın, adaylarla kenti tartışırdın, sorunları, çözüm önerilerini tartışırdın. Bu seçimde bunlar hiçbir şey ifade etmedi. Bunlara ne bakıldı, ne de merak edildi.
"Alternatif asın da..."
Kürtler açısından peki? Ciddi bir yerel yönetim deneyimi olan bir siyasi hareket var aslında.
Kürtler açısından bir tık daha farklı bir durum vardı. Kürt seçmen kimlik bağlamında sandığa gitti. Varlık ve yokluk meselesi üzerinden bakıldı. Daha önce saydığım yerel seçimler için konuşulması, tartışılması gereken tüm konular, geri planda kaldı. Dolayısıyla yolsuzlukları, kayırmacılığı, hırsızlığı konuşamadık. Sonuçta bir bütün olarak medya müthiş bir yetersizliğin içine girdi. Sansürü ve otosansürü çok net fark ettik. Denetim, söz hakkı verme, sorgulama meselesi tümüyle gözardı edildi. Haberi kurarken bağlam kurmaktan bile imtina edildi. Haberin öncesi ve sonrasını verme, farklı bakış açılardan bakma gibi gerekler yerine getirilmedi. Ben ağız tadıyla bir kent nabzını alamadım. Kısmen GazeteDuvar bir şeyler yapmaya çalıştı. Deutsche Welle ve Medyascope da kent nabzı tutma konusunda kısmen bir şeyler yaptı diyebilirim. Mesela BBC Türkçe bile kısıtlı haberlere yer verebildi; yani sadece esnafla konuşarak bir kentin nabzını ölçemezsin ki…
Kentlerin sorunlarına derinlemesine inemedik medya olarak. Ortak bir sorun olarak şu vardı; “kimse konuşmuyor”. Konuşabilecek üç dört kişi bulunduğunda haberi kurmak durumunda kalındı. Bu durumda medya iktidarın uyguladığı baskının sonuçlarına teslim olmuş oldu diyebilirim. Mesela Kürt sorunu konuşulmadı. Diyarbakır’a yerel seçimle ilgili gidip haber yapıyorsan, Kürt sorununu ele almadan olmaz. Türkiye’de faaliyet gösteren uluslararası basın için de durum çok farklı değildi.
"Ertuğrul Özkök'ün yayın yönetmeni olduğu dönem"
Gazetecilik içgüdüsel olarak böyle tüm toplumu ilgilendiren olaylarda ya da süreçlerde ana gündeme, herkesin konu ettiklerine yönelme; gündemden ayrı düşmeme kaygısı yok mudur? Beka sorunu tartışması sürece hakim olmuşken ya da kazanılmış İstanbul seçimi sonrası tekrar ve tekrar oy saydırılırken sırtını dönüp ülkenin bir ilçesindeki çocuk parkına mesai harcamaktan imtina edebilir medya. Senin dediğin gibi gazeteciliği başka bir yere sürükleyen bir süreç nedeniyle olmuş olamaz mı?
Mesleğin kendisi müthiş bir erozyon yaşamış; itibar kaybı yaşıyor. Sürüklendiği yer burası. Seçim sürecinde daha bir görünür oldu. Mesela medya habere gitmiyor artık, haber haber mergeliyor. Bu çok net. Muhabir çok az, az olan muhabirlerde haber seçemiyor, rutin içinde sıkışmış. Garip gelecek söyleyeceğim şey ama… Mesela ben Ertuğrul Özkök’ü bir yayın yönetmeni olarak özleyeceğimi hiç düşünmezdim. Bugün gazetelerin başında olan yayın yönetmenlerinin kaçını tanıyorsun, isimlerini biliyor musun? Tüm samimiyetimle söylüyorum ben hiçbirisinin tanımıyorum, adlarını bilmiyorum. Bir gazetenin başında kimin olduğu bir şeyi değiştirmiyor da zaten. Bana sorarsan o gazetede çalışanlar da yayın yönetmenlerini tanımıyor. Ben muhabirliğe başladığımda Hürriyet’in başında kim olduğunu, Milliyet’te Sabah’ta kim var biliyordum. Nasıl bir politika izlediğini bilirdim; gazeteciliği hakkında bir fikrim vardı. Artısıyla eksisiyle değerlendirebiliyordum. Ertuğrul Özkök’ün yayın yönetmeni olduğu dönemi özledim; gazeteciliği tartışabileceğim bir gazeteciydi. Konumlanışı, yaklaşımı bana uymazdı ama gazeteciydi. Şu an gazeteci yok yayınların başlarında. Bu erozyondan sonra ne kaldı elimizde birbiriyle borazancılıkta yarışan yayınlar.
Bu mesleği nasıl kurtaracağız peki?
Siyasal ortam çözümü de genelleştiriyor maalesef. Çözümü de salt meslek içerisinden geliştiremiyorsun. Medya sahipliği meselesi gündemden kalkmış gitmiş. Geçmişte medya patronlarının iktidarla bir iş ilişkisi vardı; ancak adı üstünde iş ilişkisiydi; gazetelerde televizyonlarda patronların iki, bilemedin üç tane kalemi vardı. Her şeye rağmen içeride gazetecilik yapma uğraşısı içinde olan yapılar vardı. Ne kadar yapabildiklerini de tartışabiliyordunuz. Bugün gazeteler, televizyonlar asıl patronun kalemi haline gelmiş durumda. Tartışılıcak bir durumları bile kalmadı. Bu nedenle meslek içinden çözülebilecek bir durum değil artık. Tüm ülkenin özgürlüğü, hukukun üstünlüğü, adaletin tesis edilmesi, demokrasinin işlerliğinin kazandırılması mücadelesinin bir parçası olmak durumunda bu mesleği yapanlar. Meslek içinde yapabileceğimiz şey dayanışmayı artırmak, gazeteciliği elimizden geldiği kadar bu dayanışma içerisinde savunmak. Her türlü baskıcı idare kendi alternatifini yaratır. Buradan, bu olabildiğince geniş tabanlı dayanışmadan bir alternatif üretmeye çalışmak gerekiyor.
"Haber veremediler"
Biraz iktidara yakın gazetelerin halini konuşalım. 1 Nisan günü çıkan gazetelere baktım. Mesela Akit. Üç büyük kenti vermiş seçim sonuçlarında. Gelenektir ya. Ama AKP kaybetmiş. AKP adaylarının adları ve yanlarında aldıkları oyların yüzdesini yazmışlardı. İstanbul, Ankara ve İzmir’de kimin kazandığını yazamamışlardı ama Türkiye’de AKP kazandığını yazmışlardı. Haberi dahi veremeyecek bu acınası hale ne dersin?
Haber yok yani. Öyle bir sıkışmışlık ki haber dahi veremediler, zaten vermiyorlardı.
Sadece iktidara yakın medyayı izleyen insanlar sonsuza kadar kandırılabilir mi sence?
Günde 14 saat fabrikada çalışan, yorgun argın evine gelirken kirayı bekleyen ev sahibine yakalanmamak için yolunu uzatan işçiyi uzun süre kandıramazlar. Ya da faturasını ödeyemeyen bir dar gelirli için evde elektriğin olamamasıdır. Örnekleri böyle çoğaltabiliriz. Buradan şöyle bir yoruma gitmek yanlış olamayacak belki: İstanbul, Ankara ve diğer büyük kentlerde seçimi kaybetmelerinin nedenlerinden biri de medyayı bu hale getirmeleri oldu. Televizyon izleme oranları düşüyor, gazeteler satmıyor. Tüm o dezenformasyon, propagandanın boşa gidiyor; yani medyanın doğru kullanılma biçimi bu değil ki... Haber almak isteyen insanlar alternatif kaynaklara yöneliyor. Doğru bilgi, iyi yapılmış haber bir şekilde yolunu buluyor, çünkü artık internet çağındayız.
Sedat Yılmaz hakkında Mezopotamya Ajansı'nın (MA) Ekonomi Haber Editörü. 2002 yılında Dicle Haber Ajansı’nda (DİHA) gazeteciliğe başladı. 2009 yılında Özgür Gündem gazetesi emek ve ekonomi haber editörü olarak çalıştı. Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) 2013- 2016 Genel Mali Sekreteri görevinde bulundu. İsçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG) kuruluş çalışmalarında bulundu. Bölgesel eşitsizlik, gelir dağılımı adaletsizliği, yoksulluk, çalışma yaşamı- iş cinayetleri, medya sahipliği/ eleştirisi ve iktidar ilişkisi üzerine çalışma yürütüyor. TGS ve TGC üyesi. Diyarbakır’da yaşıyor. |
(HK)
SEÇİM DÖNEMİNDE MEDYA
Doç. Dr. Suncem Koçer: "Çeşitliliğin Olmadığı Medyanın Sonuçlarını Yaşıyoruz"
Doç. Dr. Esra Arsan: "Medya, Gerçeği Olabildiğince Geciktirmek İstiyor"