“Bu Suça Ortak Olmayacağız” bildirisi imzacısı akademisyenleri tehdit eden Sedat Peker'in tehdit ve suç işlemeye tahrik suçlamasıyla yargılandığı davanın ilk duruşması bugün görüldü.
Sedat Peker'in bildirinin ardından yazdığı "Sözde Aydınlar Çanlar İlk Önce Sizin İçin Çalacak" başlıklı yazıda "Oluk oluk kanlarınızı akıtacağız ve akan kanlarınızla duş alacağız!" ifadeleri yer alıyordu. Eğitim Sen ve Özgürlükçü Hukukçular Derneği'nin ihbarı ve akademisyenlerin şikayetleri sonucu dava açıldı.
İstanbul Anadolu Adliyesi 20. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen ilk duruşmaya Sedat Peker katılmadı, dört avukatı geldi. Şikayetçi akademisyenler duruşmadaydı.
Söz alan 25 akademisyen, Sedat Peker’den şikayetçi olduklarını belirtti.
Mahkeme, Peker hakkında ihbarda bulunan Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası’nın (Eğitim Sen) katılma talebini reddetti.
Eğitim Sen ile birlikte ihbarda bulunan Özgürlükçü Hukukçular Derneği dışında şikayetçi akademisyenlerin katılma taleplerinin bildiriye imza veren akademisyenlerle ilgili Emniyet Müdürlüğü’ne yazı yazılarak isim ve adreslerin bildirilmesinden sonra işlem yapılmasına karar verdi.
Akademisyenlerin avukatları Peker’in zorla getirilmesi talebinde bulundu. Mahkeme, Sedat Peker'in avukatının sanığın cenazeye gittiği, gelecek celseye katılacağını söylemesi nedeniyle talebi reddetti.
Duruşma 9 Haziran saat 10.30’da devam edecek.
Akademisyenler: Şikayetçiyiz
Duruşmada söz alan 25 akademisyen yazılı ya da sözlü olarak beyanlarını bildirdi, sanıktan şikayetçi olduklarını davaya katılmak istediklerini belirtti. Akademisyenlerden bazılarının açıklamaları şöyleydi:
“Tehdit, yakın, ciddi ve korkutucu”
Özgür Müftüoğlu: Bilimsel çalışmaların ya da savunulan fikirlerin ölümle şiddetle tehdit edildiği bir ülkede takdir edersiniz ki özgür düşüncenin ve bilimin gelişmesi barışın ve demokrasinin tesis edilmesi mümkün değildir. Dolayısıyla karşı karşıya kalmış olduğumuz bu tehdit sadece beni değil akademik faaliyetlerim dolayısıyla tüm toplumu hedef almıştır, ayrıca bizler şiddetle işi olmayan toplum yararına bilimsel faaliyet yürüten kişileriz. 89 üniversiteden 1128 akademisyen ve araştırmacı, ülkemizde barış içinde ve insancıl koşullarda yaşama hakkının tesis edilmesi, bunun için hukuk içinde b ütün ç abaların gösterilmesi amacıyla kamuoyunda barış bildirisi olarak anılan bir metin altında bir araya geldik. Bildirimin kamuoyuna açıklandığı 11 Ocak 2016 tarihinden itibaren, başta Cumhurbaşkanı ve Başbakan olmak üzere hükümet yetkilileri taralından son derece ağır hakaret ve ithamlarla karşı karşıya kaldık. Kimi üniversitelerde imzacı akademisyenlerin kapılarına tehdit içerikli yazılar yazıldı, notlar asıldı, işaretler konuldu. Özellikle küçük şehirlerde yaşayan imzacı akademisyenler, günlerce devam eden yayınlardan dolayı evlerinden dışarı çıkamadı, bir kısmı can güvenliği nedeniyle yaşadığı şehri terketmek zorunda kaldı.
Tam da o günlerde yani metnin kamuoyuna açıklanmasından iki gün, sonra 13 Ocak 2016 tarihinde, sanık Sedat Peker tarafından tüm imzacılar aleni bir şekilde “oluk oluk kanlarınızı akıtacağız ve akan kanlarınızla duş alacağız” denilerek tehdit edildi. Sanık tarafından dile getirilen hakaret ve tehditler, suç işleme çağrıları, gerek ülkeyi yönetenler, gerek bir kısım demek, ülkü ocağı ya da öğrenci oluşumu, gerekse bir kısım medya kuruluşunun imzacıları açıkça tehdit ettiği, hatta somut olarak tehdit mesajlarının akademisyenlerin odalarının kapılarına asıldığı, fotoğraflarının yayınlanıp hedef haline getirildiği bir ortamda yapılmıştır. Bu nedenle de söz konusu tehdit, yakın ciddi ve korkutucudur. Sanığın faaliyetleri şahsıma ve veya tüm imzacılara değil, aynı zamanda yürüttüğümüz akademik faaliyetlere yöneliktir.
Beyza Üstün: Ben yaşamın ve yaşam alanların özgürlüğünü önemsiyorum. Bu eylem ya da bu beyan somut kişiye özgü sonuçlanan bir beyan değildir. Nefretin toplumsallaştırılması ve yaygınlaştırılmasıdır. Şiddete azmettirmedir. Onun için elle tutulur, kişiye özgün sonuçlarını görmek mümkün değildir.
[Hakimin maddi zararı olup olmadığına dair soruya yanıt olarak] Zararım maddi olarak ölçülemez.
“Sokakta sağa sola bakarak yürüdüm”
Atiye Yonca Demir: Hem ben hem arkadaşlarım tehdit edildik. Akademik özgürlükler de tehdit edildi. Maddi midir, değil midir bilmiyorum ama sokakta sağa sola bakarak yürümek hoş bir şey değildir. Olayla ilgili zararım sokakta sağa sola bakarak yürüdüm, bu bir zarardır.
Nurcan Özkaplan: tehdit ediliyoruz ve nefret suçu işleniyor. Bu yüzden maddi zarar toplumsaldır. Akademik üretimimiz kesintiye uğramıştır. Manevi zarar da korku, moral bozukluğu ve endişedir.
Gülhan Türkay: Tehdit edildiğimi, nefret suçu işlendiğini düşünüyorum. Manevi zarar gördüm. İşimi yapamaz hale geldim. Akademik özgürlüğümün engellendiğini düşünüyorum.
Adem Yeşilyurt: Akademisyen olarak görev yapıyordum ancak ne yazık ki artık yapamıyorum. Maddi ve manevi olarak zarara uğratıldım. Manevi zararım sabah buraya gelirken eşim bana oluk oluk kanlarınızın akıtılacağını, bu kanlarda duş alacağını söyleyen bir kişiye kendini göstermekten korkmuyor musun dedi. Evet korkuyorum, bu davaya dahil olmak istiyorum, bu suçun cezasız kalmasını istemiyorum.
Sanığın tehditleri ve sonrasında oluşturulan kamuoyu neticesinde 1 Eylül 2016’da çıkartılan 672 sayılı KHK ile kamu görevimden ihraç edildim, sanığın tehditlerinin de bu kamuoyunun oluşturulmasında yer teşkil ettiğini düşünüyorum.
“Kışkırtma söz konusu”
Ahmet Özdemir: Her hekim her insan gibi barıştan yana insan haklarının korunmasından yana ve ifade özgürlüğünden yana bir metne imza attım. Bu nedenle tehdit edildim. Maddi zarar olarak tehdit insan bedeninde korku, endişe yaratır. Ruh sağlığını bozar ve insan bedenine verilen her hasar maddi hasardır.
Gençay Gürsoy: Maruz kaldığımız hakaret ve tehditin sadece tehditten ibaret olmadığını ve kışkırtma içerdiğini düşünüyorum. Bu ülkede bu kışkırtmalar sonucu Pir Sultan’dan günümüze kadar binlerce insan öldürülmüştür. Ciddi bir kışkırtma söz konusudur.
Onur Hamzaoğlu: Sanığın beyanından birkaç gün sonra yaklaşık bir hafta 10 gün içinde numarası görünmeyen 4 ayrı telefon aldım, aynı söylemlerle sözlü tehditler içeriyorlardı, ses tonları farklıydı. Bununla ilgili zarara uğradığımı düşünüyorum. Tehdit devam ediyor.
“Ölümle tehditin karşılığı para ile ölçülemez”
Özlem Özkan: Sanığın hem miting gibi kamuya açık alanda hem de sosyal medyada biz barış imzacılarını ölümle tehdit etmesi açıkça bir nefret suçudur. Maddi bir zararın karşılığı parasal bir zararsa parasal bir zarar yoktur. Ölümle tehditin karşılığı para ile ölçülemez.
Şebnem Korur Fincancı: Maddi zararım var. İstanbul Tıp Fakültesi öğretim üyesiyim. Bu suç nedeniyle öğrencilerimle, hastalarımla paylaşmak, dolayısıyla emeğimi ortadan kaldırmak suçu işlenmiştir, bu maddi bir zarardır. Zaman önemli bir maddi değerdir. Bunun dışında sadece kişisel değil toplum olarak ölüm tehdidinin yöneltilmesi davranışının meşrulaştırılması ve bunun üzerinden ahlaki olarak örselenmesi söz konusudur. Zarar da buna ilişkindir.
Zelal Ekinci: 33 yıllık çocuk hekimiyim. Kaldı ki eli kanlı bir seri katil de olsam hiçbir vatandaşın beni bu şekilde tehdit etmesini içime sindiremiyorum.
"Korku literatüründe bile az bulunan eylem"
Dilek Hattatoğlu: Çok temel bir hakkımızı kullandığımız için bize çok açıkça beden bütünlüğümüze ve can güvenliğimize yönelik tehditler savruldu. Bütün kamuoyunun önünde yapıldı. Sanık daha sonra az bile söylemişim şeklinde açıklamalar yaptı. Dolayısıyla burada çok temel bir mesele var. Devlet yurttaşlarını, insanların ve diğer canlıların güvenli bir şekilde hayatlarını sürdürebilmelerini sağlamakla yükümlüdür. Bu tehditlerin cezasın kalması çok temel bir soruna yol açacaktır. Şiddetin yaygınlaşması ve meşrulaşmasına yol açacaktır.
Tül Süalp: Sanık vahşet, korku, dehşet fantezi literatürüne büyük bir katkıda bulunmuştur. Tarif ettiği eylem korku literatüründe bile az bulunan eylemdir. (BK)