Chicago Illinois Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nden Emeritus Profesör Ali Akarca ile 7 Haziran Genel Seçimleri öncesi muhalefet partilerinin ekonomi temelli seçim propagandalarını, genel olarak ekonomik gidişatın, Gülen Cemaati ile yaşanan gerilim ve başkanlık söylemlerinin seçmen üzerindeki olası etkilerini, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın siyasi propaganda yapmasını ve Halkların Demokratik Partisi’ni (HDP) konuştuk.
Prof. Akarca, seçmene korku yerine ümit vermenin olumlu sonuçlar getirdiğini belirtirken, muhalefet partilerinin net fayda getirebilmeleri için, vaatlerin parasal yönden sınırlı tutulması gerektiğini ve seçmeni ürkütmemeleri gerektiğine dikkat çekiyor.
7 Haziran seçiminin AKP’nin 2009 dışında, en kötü ekonomik şartlarda girdiği seçim olacağını ifade eden Akarca, ekonominin şu an 2011’deki gibi olması halinde, AKP’nin oy oranının beklenenin beş puan üzerinde, 2014’deki ekonomik koşulların hüküm sürmesi halinde ise bu oranın beklenenden iki puan kadar daha fazla olacağını belirtiyor.
“Korku yerine ümit vermek olumlu sonuçlar getiriyor”
Seçim öncesi partilerin açıkladığı beyannamelerde muhalefet partilerinin bugüne kadar sürdürdükleri negatif politikanın yerini pozitif politikanın ve vaatlerin aldığını görüyoruz. Bu durumun seçmen tercihlerini nasıl etkileyeceğini düşünüyorsunuz?
Geçmiş örneklere bakarak, seçmenlere korku yerine ümit vermenin bir partiye daha olumlu sonuçlar getirdiğini söyleyebiliriz. Muhalefet partilerinin de bunu anlamış oldukları görülüyor. Ancak vaatlerin ümide dönüşmesi için, yapılacakları ve yapılabilecekleri konularında, inandırıcı olmaları gerekir.
İktidara gelme olasılıklarının çok düşük olması muhalefet partileri için bu konuda bir engel. Ayrıca, iktidara gelebilseler bile, seçmenler bunun bir tek parti hükümeti altında değil, bir koalisyon ile olacağını biliyorlar. Bu yüzden, birkaç ortağın vaatlerini bir arada gerçekleştirilecek bir koalisyon hükümetinin ülkeyi, 1970 ve 1990’larda olduğu gibi, yüksek bir enflasyona götürmesinden endişe ederler. Yani net fayda getirebilmeleri için, vaatlerin parasal yönden sınırlı tutulmaları, seçmenleri ürkütmemeleri gerekir. Ancak her halükarda, şimdikiler gibi vaatlerin etkileri marjinal olur.
Oy dağılımında radikal değişiklikler olması için Ecevit’in 1970’lerde darbelere karşı durup ortanın solu hareketini başlatması, Erdoğan’ın Milli Görüş gömleğini çıkarması gibi radikal dönüşümler gerekir. Mesela CHP’nin altı oku yeniden yorumluyoruz demesi gibi.
“Enflasyonda yüzde 1 artış 0.12 puan oy götürüyor”
Muhalefet partilerinin seçim çalışmalarını ekonomi üzerinden kurmuş olmalarını nasıl okumalıyız? AKP bugüne kadar hep ekonomi politikaları ile övündü ama öte yandan muhalefetin ekonomi alanındaki vaatleri de oldukça ses getiriyor. Size göre muhalefetin ekonomi açılımı seçmen nezdinde karşılık bulabilir mi? Ekonomik gidişat AKP seçmenini 7 Haziran seçimlerinde nasıl etkiler?
Muhalefetin ekonominin kötü gittiğini ileri sürdüğü ilk seçim bu değil. Daha önceki seçimlerin her birinde de benzer söylemlerde bulunuldu. Büyümenin iyi olduğu 2004 ve 2007’de, özellikle rekor seviyede olduğu 2011’de bunlar seçmen tarafından pek ciddiye alınmadı. Medya tarafından da daha az ilgi gördü. Ekonominin önemli ölçüde küçüldüğü 2009’da ise büyüme ve işsizlik epeyce konu oldu, Başbakan Erdoğan’ın “küresel kriz bizi teğet geçecek” dediği, AKP’nin oy kaybettiği yegâne seçim.
Şimdi ekonomi küçülmüyor ama büyümesi oldukça yavaşladı. 7 Haziran seçimi AKP’nin, 2009 dışında, en kötü ekonomik şartlarda girdiği seçim olacak. Dolayısıyla, ekonominin tekrar ön plana çıkması yadırgamamalı.
Yalnız şunu da belirteyim. Seçmenin ekonomiden etkilenmesi için, durumu muhalefet partilerinden veya Türkiye İstatistik Kurumu verilerinden öğrenmesi gerekmiyor. Vatandaş kendi cebine, civarındakilerin haline bakarak kararını veriyor. Kişi başına düşen reel gelirde meydana gelen her yüzde birlik artış iktidar partine 0.80 puan kadar oy getiriyor. Enflasyonda görülen yüzde birlik artış ise 0.12 puan oy götürüyor. Şayet ekonomi şimdi 2011’deki kadar iyi olsaydı, AKP oy oranı beklenenin beş puan kadar üzerinde olacaktı. 2014’deki ekonomik koşullar hüküm sürseydi bu oran beklenenden iki puan kadar daha fazla olacaktı.
Ekonomi iyi olduğunda iktidarın, kötü olduğunda muhalefet partilerinin, bu durumu işlemeleri ve vaatlerde bulunmaları, tabanlarını motive edip daha yüksek oranda sandığa gitmelerini sağlayarak belki bahsettiğimden biraz daha fazla bir etki yapabilir, ama çok daha fazla değil.
“AKP yerel seçime göre 2,5 puan avantajlı”
Seçim öncesi genel havaya baktığımızda 12 yıldır tek başına iktidar olan AKP’nin durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olması ama başkanlık istemesi, Gülen Cemaati ile süren çatışma ortamı AKP seçmenini nasıl etkiler?
Bahsettiğiniz olaylar stratejik oyları etkiler. Stratejik oydan kastettiğim seçmenin birinci tercihine değil de ikinci tercihine giden oylar. Seçmenlerin bir kısmında gücü dengeleme eğilimi var. Bu genellikle iktidar partisi aleyhine oluyor. Çok güçlendiğinde, bir önceki seçimde ona oy verenlerin bir kısmı, o gücü kontrol altında tutabilmek için, benzer başka partilere kayabiliyor.
Ancak bunun tersi de oluyor bazen. İktidar partisi bir darbe veya haksız kapatılma tehlikesi ile karşı karşıya kaldığında, antidemokratik güçleri dengeleyebilmek amacıyla, başka parti taraftarının bir kısmı hükümetin yardımına gelebiliyor. Ayrıca hükümeti dengelemek için başka partilere oy verecek bazı iktidar partisi taraftarları da o durumda bunu yapmaktan vazgeçebiliyorlar.
Şayet seçmenler Gülen’i ve taraftarlarını AKP’ye karşı bir darbe teşebbüsü içinde ve diğer partileri de onlarla işbirliği halinde görürlerse, AKP bundan yararlanır. Cumhuriyet mitinglerinin, 27 Nisan muhtırasının, Gezi olaylarının uzun bir süre devam etmesinin etkileri böyle olmuştu.
Başkanlık meselesine gelince, bunu Özal ve Demirel de istemişlerdi. Ancak bunun için Erdoğan gibi aktif bir kampanyaya girişmemişlerdi. Yahut aynı güçte olmadıkları için girişememişlerdi. Başkanlık sisteminin gelmesine karşı olan bazı AKP taraftarları başka partilere, bu sistemin gelmesini isteyen bazı muhalif parti taraftarları da AKP’ye oy verebilirler. Geçmişte benzer kampanyalar olmadığı için, bu şekilde stratejik oy verecek seçmen sayısının ne kadar olduğunu ve hangi tarafın daha ağır bastığını kestirmek zor. Bu konuda belki anketlerden yararlanılabilir.
Sizce bu seçimin yerel değil de milletvekili seçimi olması iktidar için bir avantaj mı, yoksa dezavantaj mı?
Bu da stratejik oy verme ile ilgili bir şey. Baraj olmadığı için, yerel seçimlerde seçmenler oylarını genellikle birinci tercihlerine veriyorlar. Yüzde 10 eşiğinin olduğu milletvekili seçimlerinde ise barajı geçemeyecek partilerin taraftarları, ziyan olmaması için, oylarını ikinci tercihleri olan büyük partilerden birine veriyorlar. İktidar partisi de büyük partilerden biri olduğu için bundan yararlanıyor.
Mesela 2014 yerel seçiminde SP veya BBP’ye oy verenlerin bir kısmının 7 Haziran’da AKP’ye kayması beklenmeli. Bir de, hükümeti dengelemek gayesiyle iktidar partisinden diğer partilere kayma, milletvekili seçimlerinde yerel seçimlerdekinden daha az oluyor, zira iktidarın el değiştirmesi söz konusu. Partinin anayasa değiştirebilecek bir çoğunluk elde etme şansının olması da taraftarları arasında bu tip kaymaları azaltır sanıyorum. Bütün bu bahsettiklerimin, yerel seçime göre, iktidar partisine kazandırdığı avantaj iki buçuk puan kadar.
“Erdoğan’ın tavrı seçmen için sürpriz olmadı”
Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olarak mevcut Anayasa’ya rağmen açık şekilde AKP için oy istemesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce seçmen gözünde bu durum AKP oylarına olumlu mu olumsuz mu yansır?
Hukukçu olmadığım için cumhurbaşkanının davranışlarının anayasaya uygunluğunun değerlendirilmesini konunun uzmanlarına bırakayım. Cumhurbaşkanının, seçimi AKP’nin kazanmasını istediği ve o yönde çalıştığı herkesin malumu. Önce bunun bir ilk olmadığını belirteyim. Tek parti devrini bir kenara bıraksak bile, Bayar’ın DP’yi, Özal’ın ANAP’ı, Gürsel ve Sezer’in CHP’yi destekledikleri hususunda şüphe olmadığı kanaatindeyim.
Tabii 1950’den beri ilk defa bu ölçüde ve bu açıklıkta yapılıyor. Ancak ilk defa halkoyu ile seçilen bir cumhurbaşkanı var karşımızda. Cumhurbaşkanlığı seçimi de sıkı bir parti rekabeti içinde yapıldı. Erdoğan, kanunları sınırlarına kadar kullanarak, başkan gibi davranacağını ve başkanlık sisteminin gelmesi için çalışacağını seçiminden önce kendisi de açıklamıştı. O bakımlardan alışık olunmayan ama seçmenler için pek sürpriz de olmayan bir durum.
Seçmenlerin buna vereceği tepkiye gelince, Erdoğan’ın tutumunu onaylamayanların zaten AKP’ye oy vermediğini, AKP’ye oy verenler arasında Erdoğan’ın davranışını tasvip etmeyenler varsa bile, bu yüzden oylarını değiştireceklerini zannetmiyorum. Erdoğan gibi seçmenleri gayet iyi okuyabilen bir politikacı, AKP’lilerin tepkisi olumsuz olsa, zaten başka türlü davranırdı.
“HDP stratejik oy alabilir”
Bu seçimlerde HDP yüzde 10 seçim barajı nedeniyle en belirleyici unsur olacak gibi gözüküyor. HDP’nin seçimlere parti olarak girmesi siyasi atmosferi nasıl etkiler?
HDP’nin seçime parti olarak girmesinden dolayı stratejik oy verme bu sefer daha da önemli olacak. Önceki seçimlerde BDP veya DTP’nin bağımsız aday göstermediği veya adaylarının kazanma şansı olmadığı illerdeki taraftarları, ziyan etmemek için, oylarını stratejik olarak başka partilere veriyorlardı. Bu sefer, birçoğu, barajı geçmesi için, HDP’ye destek olabilir.
Ayrıca, HDP’nin meclis dışında kalmasının demokrasi için veya Kürt açılımı için olumsuz olacağını düşünerek, HDP meclise giremediği takdirde AKP’nin aşırı güçleneceğinden endişe ederek ve kendi partilerinin kronik başarısızlıklarını protesto etmek için, diğer muhalefet parti taraftarlarının bir kısmı da stratejik olarak HDP lehine oy verebilir. Ancak HDP Doğuda çatışmaların yeniden başlamasını teşvik eder veya onaylar gibi bir tutum takınırsa, partiye gelebilecek bu oyları kaçırtabilir.
HDP’nin en kuvvetli olduğu iller aynı zamanda nüfus artışının ve dolayısı ile seçmen artışının da en yüksek olduğu iller. Bunların birçoğu seçime katılımın da en düşük olduğu yerler. Buralarda AKP’nin de oy oranı gayet yüksek. Yani her iki parti için de bu illerde ek bir oy potansiyeli mevcut. Tabii bundan yararlanabilmeleri için, kendilerine sempati duyan yeni seçmenleri ve sandığa gitmeyen taraftarlarını daha iyi motive etmeleri gerekiyor. Bu sefer, HDP’nin yüzde 10’u aşma, AKP’nin de TBMM’de anayasayı değiştirecek çoğunluğu elde etme arzuları, onlara gereken ilave şevki sağlayabilir. Aynı şeyleri 3 milyona yakın yurtdışı seçmen konusunda da söyleyebiliriz.
“Artan HDP oyları milliyetçi oyları da artırıyor”
HDP’nin seçimlere parti olarak girmesi ve çözüm süreci milliyetçi oylarda bir artış yaratır mı?
Türk ve Kürt milliyetçiliği birbirlerinden besleniyorlar. 27 Mayıs darbesinden sonra yapılan ve DP oylarının çeşitli partilere dağıldığı 1961 seçimini bir yana bırakırsak, MP, CKMP, MÇP, MHP gibi Türk milliyetçisi partilerin toplam oy oranları 1950 ile 1994 arası en fazla yüzde 8,5 oldu. 1994’de ilk Kürt milliyetçi partinin meclise girmesinden sonra ise yükselişe geçti ve şimdi tutarlı olarak bunun iki katı. Türk ve Kürt milliyetçi oyların toplamı 2009’dan beri dörtte birin biraz altında seyrediyor. HDP 7 Haziran’da barajı geçerse, bu oran daha da yükselecek ve bir sonraki seçimde MHP oylarının da artmasına sebep olabilir.
Çözüm süreci kısa vadede MHP’ye yarar, ama eğer süreç başarılı olursa, uzun vadede her iki milliyetçi kanadın da oylarını düşürür sanıyorum. HDP’nin Türkiye partisi olma yönünde attığı adımlar da bununla ilgili herhalde. (EKN)