Tarihi evler, devasa sur ve camilerin hemen yanı başında modern bir caddedeyiz. Caddenin adı Akdeniz. Bu caddenin her iki tarafında yer alan irili ufaklı dükkânlarda, muhafazakâr toplumun ihtiyaç duyduğu her türlü malzeme mevcut. Caddenin hemen arkasındaki sokaklarda ise Kuran kursları ve dini kitapların satıldığı kitapevleri görülüyor. Burası İstanbul’un Fatih ilçesi.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Şubat 2018’de açıkladığı 2017 yılı nüfus istatistik verilerine göre, Fatih'in nüfusu 433 bin 873. Bu sayının 217 bin 501’ini erkekler, 216 bin 372’sini ise kadınlar oluşturuyor. Fatih, 57 mahallesi ile İstanbul’un en büyük 16. ilçesi.
“İlk İstanbul” gitti "muhafazakâr Fatih" geldi
İlçe adını, Osmanlı padişahlarından Fatih Sultan Mehmet’ten alıyor. İstanbul'un alınmasından sonra II. Mehmed Han’ın emriyle İstanbul’un dördüncü tepesine inşa edilen Fatih Cami’nin etrafında gelişmeye başlayan ilçe, günümüze kadar ulaşabilen ahşap evleri, cami ve çeşmeleri ile geleneksel yaşam tarzının ve mimarinin inşa edildiği alanlardan.
Fatih, bu geleneksel ve muhafazakâr yapısının yanı sıra Roma ve Bizans gibi çok önemli uygarlıkların eserlerini de bünyesinde barındırıyor.
Sahip olduğu özellikler dolayısıyla “İlk İstanbul” veya “Asıl İstanbul” olarak da anılan ilçeye, yolumuzun düşme nedeni ise yaklaşan İstanbul seçimleri.
Fatih’te 278 bin 133 seçmen bulunuyor. 31 Mart’taki seçime katılım oranı yüzde 80. Aynı seçimlerde AKP’li adaya yüzde 53 oy çıkarken CHP’nin adayı ise yüzde 36 oy aldı. YSK'nin verilerine göre, Fatih'te 31 Mart seçimlerinde AKP 114 bin 570 oy alırken, CHP 93 bin 848 oy aldı.
“Erdoğan da İmamoğlu’nun kazanmasını istiyor”
Akdeniz Caddesi'nin hemen üst sokağındaki dükkânlardan gelen sohbetlere biraz kulak kabarttığımda tek konunun “seçim” olduğunu duyuyorum. “İster Binali olsun, ister Cinali olsun” diyor biri, diğeri de ona karşı çıkıyor. Belli ki derin bir tartışmanın içindeler. Sorularımı duymuyorlar. Ama yanlarındaki terzi dükkânında oturan üç kişi sesimi duyuyor.
Üç Trabzonlu’dan İkisi İmamoğlu’nu tercih ediyor
Dükkânda, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın fotoğrafı eşliğinde devam eden seçim sohbetine dâhil oluyorum. Üç kişi de Trabzonlu olduklarını söylüyor. Biri, “Trabzon evladının yanındayız bu kez. Kimse kusura bakmasın. Bakın ben Erdoğan’ın peşinden gittim yıllarca. O ‘öl’ dese ölürüm. Benim evimde silah var. 'Silahını al çık' dese sokağa çıkarım yine. Ama bu sefer İmamoğlu’nu destekliyorum. İmamoğlu’na CHP’li olduğu için değil, kendisi olduğu için şans vereceğim. Ben kararlıyım" diyor.
İddiasına göre, Erdoğan da İmamoğlu’nun kazanmasını istiyormuş.
“Amerika bizi yok etmek istiyor, Erdoğan engel oluyor”
O konuşurken yanındaki diğer arkadaşı onu gülümseyerek dinliyor ancak konuşmaya başladığında itirazı o kadar da gülümseyen bir tonda değil:
“Erdoğan’dan vazgeçmeyiz. Erdoğan’la gurur duyuyoruz. Bakın denizlerimizde 30’un üzerinde savaş gemisi var. Hepsi bizi yok etmek için bekliyor. Bunlara engel olan tek bir dünya lideri var, o da Erdoğan’dır.” diyor. Özellikle Karadenizli arkadaşlarına kendisini anlatmak ister gibi, “Ben de İstanbul’u Karadenizli yönetsin isterim. Ama ben Erdoğan ne derse onu yaparım. Başkanımıza oy vereceğim yine.”
“AKP'li değilsen sana İstanbul'da iş yok”
O konuşurken, bir önceki arkadaşı dayanamıyor ve “AKP’li olmazsan sana İstanbul’da iş yok. Kaç kişiyi CHP’li diye işe almadılar? Hiç işe ihtiyacı olmayan onlarca AKP’li belediyeye girmedi mi? Az önce anlatıyordun. Ekonomik kriz seni etkilemedi mi?” diye soruyor.
O kadar doğal tartışıyorlar ki bölmeden onları dinlemeye devam ettiğimi görünce, “Gazeteci kız yokken iş yok diye kızıyordun” diyor. Bunun üzerine daha da sinirlenen dükkânın sahibi olduğunu anladığım kişiden arkadaşına “Bana ekonomik kriz gelmedi. Çalışırsan ekonomik kriz yok” yanıtı geliyor. Benim gibi tartışmayı sessizce dinleyen üçünün arkadaşı da “Bizim için hayırlısı neyse o olsun. Ama şu ana kadar olanın hayırlı olmadığı kesin. İmamoğlu’na şans verelim” diyor.
Onları tartışmalarının içinde bırakıp yanlarından ayrılıyorum.
“Hiç birine oy vermeyeceğim”
Sokaklar boyunca ilerledikçe gördüğüm hemen herkese seçimlerdeki tercihini soruyorum. Birçoğunun yanıtı “Hayırlısı olsun” gibi bir cümle olurken bir kadın, “Ben AKP kazanacak diye düşünüyorum ama ben bu sefer AKP’ye oy vermeyeceğim. Hiç birine oy vermeyeceğim. Hepsi aynı” diyor.
Bir soruyorum bin dinliyorum
Hemen her seçimde sokakların nabzını tutan biri olarak bu kez şaşkınım. Çünkü, geçmiş seçimlerde insanların sohbet konusu “seçim” olmazdı, ben konuyu seçime getirmeye çalışırdım. Ancak, bu kez dükkânların, kahvelerin önünden geçerken, “seçim”, “İmamoğlu”, “Binali”, “Erdoğan”lı cümleleri duyuyorum. Israrla konuşturmaya çalıştığım insanlar yerine, kendisi anlatmak isteyen insanlar çıkıyor karşıma. Ben bir soruyorum, onlar bin anlatıyor dersem yeridir.
“Kusura bakmasınlar AKP’ye oy yok”
Mesela Hac için malzeme satan dükkânlardan oluşan bir sokakta bir dükkân sahibiyle konuşuyorum. Bana direkt olarak şunları söylüyor:
“Görmüyor musun buralar böyle mi olurdu? Dükkânları kapatacağız böyle giderse. Ekonomi bitti. Anladınız mı? Biz bittik. Ben, yıllarca AKP’ye oy verdim. Benim bütün sülalem de AKP’ye oy verir. Ama ben gördüm. Bunlar bizi mahvetti. Bu sokaktaki bütün esnaf da böyle düşünüyor. Ekonomi kötü, huzur yok. Artık kimseyi kandırmasınlar. Bizden Erdoğan’a oy yok bu sefer. Çöpe oy atarım yine onlara oy vermem. Her gün gelip beni ikna etmeye çalışıyorlar.
"Geçen seçimlerde dükkânımı taşladılar. Ben de yıllarca onlar gibi düşündüm ama artık öyle düşünmüyorum. Neden bu kadar öfkeliler anlamadım. Dükkanıma zarar verdikten sonra daha da emin oldum. Erdoğan’a oy vermeyince vatan haini olmuyorsunuz. Ama bize vatan haini dediler. Yine de oy vermeyeceğim.”
"Küskünüz ve barışmadık"
Kendisi heyecanla anlatırken bir yandan da karşı komşu dükkânın sahibini çağırıyor: “Gel anlat, bu pazarda alış veriş kaldı mı?” diye soruyor.
O da önceden, AKP’ye oy verdiğini ancak bu seçimde asla oy vermeyeceğini söylüyor. Konuşmalarından, “AKP’nin küskünleri” olarak tanımlanan gruptan olduklarını anlıyorum ve soruyorum.
Her ikisinden de, “Küskünüz ve barışmadık. Gelip bize bir şey anlatmasınlar. Kendileri iyi koşullarda yaşıyor. Bizim ekonomik durumlar çöktü. Biz onlara güvenemeyiz. İstanbul’dan vazgeçemiyorlar. İstanbul’un rantı büyük. Kimsenin bizi düşündüğü yok” yanıtı geliyor.
Fatih’ten ayrılırken, AKP-MHP adına İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı için yarışan adayın Binali Yıldırım olmasına rağmen herkesin İmamoğlu’nun karşısında Cumhurbaşkanı Erdoğan varmışçasına davrandığını düşünüyorum.
Bu da özellikle, 31 Mart seçimleri öncesinde sahadan ayrılmayan Erdoğan’ın, 23 Haziran seçiminde sahaya inmemesine rağmen etkisinin kaybolmadığı anlamına geliyor. (EMK)