(...)
Ve çekirdeksiz meyveler büyüdü ağaçlarda. / O yılın hasadından sonra / Ot bile yeşermedi toprakta..."*
Şair Sennur Sezer "Yazıt" adını verdiği şiirinde böyle bir girizgah yapmış kitabına. Doğrusu başlığı "Seçim ya da Seçmek" olan bir yazıya, böylesine bir şairane girizgah yakışık alır mı, diye sorulabilir. Elbette, diyerek tek kelimeyle yanıt vermek en doğrusu.
İnsanlara önce demokrasi dersi verip, alanlarda bangır bangır demokrasi havarisi kesilip, ilköğretim okullarında bile demokrasiyi çocuklara öğrettiğini anlatan ve paylaşan bir ülkenin vatandaşları olduğunuzu el aleme bir övünç, gurur vesilesi gibi anlata durduğunuz bir çağda soruya Sennur Sezer'in -işinize gelmese de- Yazıt şiiri ile yanıt vermek en doğrusu.
Çünkü herkes biliyor ki; meydanlar gözlerinizin içine baka baka yalan söylüyor bu ülkede, övünerek bayrak sallayanlar da çoğu kez ne adına, kimin için o bayrakları salladıklarını bilmiyorlar! Size o alanlarda bayrak sallatan ve bu ülkenin parlamentosunda ya da dışında, birbirlerine karşıymış gibi duranlar aslında aynı meyveye dadanmış iç kemiren kurtlar olduklarını, insanları seçtirmemek için gösterdikleri niyetlerini hem de olağanüstü gayretle o kadar güzel ve çarpıcı ifade ediyorlar ki!
Hani nerede, "düz ovada siyaset yapsınlar" çağrısı yapan, kerameti kendinden menkul Susurlukçu demokrasi havarileri??? Onların demokratlığı, önüne "yeni" adını koydukları eski hamam eski tas demokrasileridir, ne bir eksik ne bir fazla, tastamam kendileri için sınırlanmış demokrasi.
Hani nerede, şiir okudum bakın başıma neler geldi, bu ülkede inananlara tahammül edilmiyor, diyen demokrasi havarisi ve takım arkadaşları.
Hani nerede, bilcümle sol adına yola çıkma söylemlerini dar milliyetçi "güruha" ihale eden ne "cumhur"dan müsemma cumhuriyetçiliği, ne de halktan vurgulu halkçılığı kalmamış, hem cumhuriyetten, hem de halktan azade halksız, solsuz ve de cumhuriyetsiz, demokrasi şampiyonları.
Bakın daha dün, ülkeyi bir gecede "sanal darbe"nin kucağına atanlar, sonra da karşı ya da taraf olarak vaveyla koparanlar, hep beraber "Kürtler parlamentoya girmesin" diye müttefik oldular.
Ama hem Kürtler hem de bilcümle bu ülkenin demokratları biliyor ki; artık devran eski devran değil. Cin şişeden çıktı ve şişe de kırıldı. "Mağdur ve ezik Kürtler" deyip onlar üzerinden, acıyarak, onların dolaylı temsiline soyunanlara, artık halkın karnı tok. İnadına engel olunmaya kalkılsa da bu engeller aşılmaya mecbur.
Bu engelleri en başta Kürtler aşacak. Buna yürekten inanıyorum. Nasıl mı aşacak, ya da nasıl mı aşmalı! Onu da paylaşayım. Bir gazete görüşmesinde de, BBC'de de paylaşmıştım. En azından 1965'lerdeki Türkiye İşçi Partili 15 milletvekilinin yaptıklarını düşünerek çok nitelikli bir seçilmişler grubuyla, bağımsızları meclise taşımak durumundayız. Kilidi paslı değil, şıkır şıkır işleyen bir anahtar ve kilit sistemiyle taşınmalı Demokratik Toplum Partisi (DTP) listelerinden bağımsızlar meclise. Yerine göre zımba gibi söke söke bir muhalefet, yerine göre de çözüm yoları üreten ve akılcı çözümlere her zaman kapılarını açık tutan bir grup anlayışı ile.
Bağımsız aday seçeneklerini belirlerken, bölgede bir takım kotalara veya kendini aday olarak tarif edenlere göre değil, niteliğin öne çıktığı özelliklere göre tercih yapılmalı. Kamuoyunun beklentisi de bu yönde.
Bu manada belediye başkanlarının milletvekili adayı olmamaları için Demokratik Toplum Partisi'nin, parti kararı alması çok yerinde ve isabetli olmuştur. Keşke bu karar sadece eşbaşkanlar Ahmet Türk ile Aysel Tuğluk'u hariç tutarak, DTP parti meclisi için de alınsaydı. Ayrıca yine bölgeden DTP dışında kalanlar için de kapıları açık tutmakta hatta adaylık önerisi götürmekte her halükarda fayda var.
Bölge dışında ise Türk demokratlarına, aydınlarına ve sol çevrelerden de aday olacaklara seçilme şansı yaratan bir ortak aday perspektifi mutlaka şart. İşte benim beklediğim bağımsız adaylık seçim profili budur.
Böyle bir yöntem denenirse ne mi olur? Başarılı olunur kanımca. Bu da Kürtlerin Türkiye Demokrasi kültürü hanesine ciddi bir katkı olarak kabul görür.
Bütün bu işler için en fazlasından biraz daha gayret gerekir. Oy pusulasında kime ve nereye işaret edileceğine biraz daha çaba ve özen. Gerisi mi, inanın yalnız bağımsıza ait olacak oy pusulası kadar ancak oy kaybı olur, ötesi teferruat.
Hatta belki her defasında kapalı oy kullanma bölümüne her girenden sonra acaba bağımsızın oy pusulası yerinde duruyor mu, tedirginliğine de gerek kalmayacak. Çünkü bu satırların yazarı da biliyor ki, sandık başında her türlü oyun dönmeye müsait, hele oyunuz pusuladan ayrı ise daha çok oyun dönmeye müsait. Çünkü Kürtler çok iyi biliyor ki, mesele Kürde dair oldu mu "Bextê Romê Tuneye".
Madem Sennur Sezer'in şiiriyle başladık, yine onunla bitirelim.
"Şimdi o İspartalı candarma, görüşçü listesi yazıyordur.
İçinde ağır bir sıkıntı. Neredeyse terhisi geldi.
Gezilmemiş bir İstanbul kalacak ardında.
Memleketteyse ne bahçe, ne tarla. Kardeşler de
birbirine tutkun değil. 'Eh ne yaparsın her şey parayla!'
İspartalı candarma, eğilip sevmek istese bir çocuğu
yapamaz. İçerde çocuğuna hasret o kadar kadın,
kapının önünde ne kadar ana...
Şimdi eteğini düzeltiyor bir genç kız, görüşçüsü
sevinsin diye. Bir boncuk ekleniyor bir sallamaya.
Neredesin sen şimdi?
Ne düşlerime giriyorsun ne kaygılarıma"(ŞD/EÜ)
* Sennur Sezer, "Akşam Haberleri", Evrensel Basım Yayın, 2006 İstanbul.