Bölgede köklü ilişkilere sahip siyasi partilerden DP'nin, bölgedeki etkileri oldukça eskilere dayanmakta olan feodal kökenli Sedat Bucak'ı (Urfa), Mehmet Tatar'ı (Şırnak), Salim Ensarioğlu'nu (Diyarbakır), Necip Zeydan'ı (Hakkâri), Faris Özdemir'i (Batman), İskender Ertuş'u (Van), Yılcan Geylani'yi (Bitlis), Emin Şimşek'i (Muş); keza CHP'nin de Mesut Değer'i (Diyarbakır), Şeref Bedirhanoğlu'nu (Van), Hüseyin Yaşar'ı (Batman), Mahmut Yıldız'ı (Urfa), Edip Safter Gaydalı'yı (Bitlis) aday göstermeleri bile bir işe yaramadı. Özellikle bu iki partinin seçimlerde bölgeden tamamen silinmelerine, sadece olağan bir seçim yenilgisi olarak değil, farklı bir siyasi açıdan bakmamız gerekir.
DTP bölgedeki etkinliğini neden kaybetti?
DP açısından söylenecek fazla bir şey yok. Mehmet Ağar'ın geçen yıl "düz ovada siyaset" olarak hatırlarda kalan çıkışı Kürtler açısından memnuniyet verici olarak karşılansa da, DYP'nin genel seçimler öncesindeki macerası zaten bütün kazanımlarını ve çekiciliğini bitirdiği gibi, barajın bile ancak yarısı kadar oy toplayabildi.
CHP ise ceberut devlet anlayışını temsil ediyor. CHP'nin geçmişte de Kürtler açısından önemsenebilecek veya hatırlanabilecek hiçbir iz bırakmış hizmetinin olduğu söylenemez. Kurucusu olmakla övündüğü devletten bile çok daha katı bir devletçidir; sahip olduğu devletçilik anlayışı, ceberut bir devlet yönetimi anlayışıdır.
Başta Baykal olmak üzere CHP yöneticilerinin yıllardır Kürt düşmanlığına dayalı politikaları, Şemdinli vb. olaylardaki olumsuz tutumları, bırakın kendi dışındaki yurttaşlara yönelik bir cazibe oluşturmasını, aksine sahip olduğu birkaç bölge milletvekilini bile tabanları karşısında çok zor durumlara düşürdü.
Nitekim Şemdinli-Yüksekova olaylarının canlı şahidi olan milletvekili Esat Canan, baştan beri ters düştüğü CHP'den istifa ederek bağımsız adaylığı tercih etmek zorunda kaldı. Keza Tunceli'den de kendi tarihinde ilk kez hiç milletvekili çıkaramadı.
Kürtler ve genel olarak bölge halkı açısından bir felaket senaryosu dışında hiçbir anlamı olmayan Kuzey Irak'a yönelik askerî operasyon talebini sürekli olarak gündeme getirdi. Bu operasyonun arka planında kendisini ne tür acılar beklediğini bilen Kürtler, elbette ki CHP'nin bu düşmanca politikalarını görmezden gelmediler. Sonuç olarak CHP bölgeden tamamen silindi.
DTP ise bölgedeki oy yüzdesi itibarıyla CHP ve DP'den daha da büyük bir oy kaybına uğramıştır. DEHAP'ın EMEP ve SDP ile bir sol cephe oluşturarak katıldığı 2002 seçimlerinde yüzde 6,2 ile yaklaşık 2 milyon oy almış ve baraja takılmıştı. Bu politikadan da, kendisinden başka kimse zararlı çıkmamış; statükonun koruyucuları açısından da memnuniyet verici bir sonuç yaratmıştı.
Sonuçlar üzerine o zaman birkaç eleştiri yazmıştım ve bianette yayımlanan Kürtler Bilmedikleri bir kumaş oynamış gibi yazısında şu tespitlerde bulunmuştum:
"Aslında Kürtler adeta farkına bile varmadan bilmedikleri bir kumarı oynamış gibi oldular. Bütün paralarını (buna iki milyon oy da diyebilirsiniz) kaybetmiş gibiler. Bölge genelinde aldıkları yüzde 50'yi geçen bir oyları AKP başta olmak üzere CHP ve "bağımsız" adaylara yazıldı. Partiyi yönetenler belki de partinin başarılı olmasını, yani Parlamento'ya girmesini istemediler. Parlamento'ya ciddi bir sayıya ulaşmış olarak ve Kürt kimlikleriyle gelmiş olan bir grubun toplum içerisindeki meşruiyetleri tartışılmaz bir gerçeklik kazanacaktı.
Bu kez DEHAP'ın 2002 seçimlerindeki tavrının aksine, seçimlere bağımsız adaylar girdi ve hedefledikleri sayıya ulaşmasalar da Meclis'te bir grup oluşturabildiler. Ne var ki, DTP'li yöneticiler ve milletvekilleri bu kez de uzlaşmacı mesajlar vereyim derken, kendilerine destek verecek Kürt seçmenlere değil de, Establishment'a ve Ertuğrul Özkök' e yönelik siyasi mesajlar vermeye çalıştılar.
Ses getirmesine getirdi de, gene de Hakkı Devrim, Taha Akyol ve Ertuğrul Özkök'ün oylarını DTP'li adaylara verdiğini sanmıyorum. Radikal gazetesinde Aysel Tuğluk imzasıyla yayınlanan birkaç yazıda verilen mesajlar; bu arada gerek Ahmet Türk'ün sık sık, "Şov yapmayacağız, geçmişteki hataları bir daha tekrarlamayacağız vb...", gerekse Sırrı Sakık'ın 16-17 yıldan beri defalarca vurguladığı ve hep söylediği, neredeyse patent hakkı kendisine ait olan, "Akan kanı durdurmak için ellerinden gelen her türlü fedakârlığı yapmaya bir kez daha hazır olduklarını... Ölen çocukların hepimizi üzdüğünü, hepimizin çocukları olduğunu,..vb..", "Eski zamanların ruhuna göre hareket edersek kaybederiz..." gibi klişeleşmiş açıklamaları, parti tabanında ciddi tepkilere yol açtı.
Oysa geçmişteki hatalar olarak ifade edilen eylemleri yapan eski DEP'liler, o yaptıklarından ötürü Kürtler arasında birer kahraman gibi algılanmışlardı. Bu grubun en popüler ve sevilen ismi olan Leyla Zana, söylenenlere katlanamamış olmalıydı ki, uzun süre sürdürdüğü suskunluğunu bozarak kürsülere çıktı.
Her ne kadar kullandığı dili bazı çevreler fazla radikal bulup tepki gösterdiyseler bile Zana'nın çıkışı, tabanda bir heyecan ve toparlanmaya, dolayısıyla da parti adaylarının oylarının artmasına yol açtı.
Eyalet talebini dile getirdiği Iğdır seçim sonuçları da buna iyi bir örnektir. Sert bir tepki de, Kandil Dağı'ndan, PKK'nın mirasçısı Koma Civaken Kurdistan (KCK) Yürütme Kurulu Başkanlığı'ndan geldi:
"İnkârcı ve ayrımcı egemenlik siyasetine karşı öncelikle Kürt halkını temsil etme durumunda olan parlamenterlerin duyarlı, bilinçli ve tutarlı demokratik-yurtsever tutumunun pekişmesi önemli olacaktır. Ne tahriklere kapılma ne de geri adım atma anlamına gelecek tutumlara girmemeye dikkat etmek gerekiyor."(ANF- 01.08.200)
DTP'nin oy kaybı tabii ki, sadece söylemlerindeki ezber bozan açıklamalarla ifade edilemez. 2002 seçimleri bir tavandı. Nitekim 2004 yerel seçimlerinde bu kez eski ortaklarının yanı sıra Murat Karayalçın'ın Ankara belediye başkanı adayı olduğu SHP'yi de ittifaka kattı ve oyu yüzde 4,7 oldu.
Bir önemli hususu da belirtmeden geçmek istemiyorum. DEHAP yönetimi bu seçimlerde belediye başkan adaylarının belirlenmesinde bildiğim Mersin ve Diyarbakır-Bağlar beldesi dışında hiçbir dayatmacı tavır koymamış ve önseçim benzeri bir eğilim yoklamasını da dikkate alarak kendi tarihindeki en isabetli aday tespitini gerçekleştirmiştir. Mart 2004'e kadar geçen ve bölgede çatışmaların olmadığı, görece daha güvenli bir ortamın yaşandığı 16 aylık süredeki oy kaybı devam etti.
Yerel seçimlerden 2 ay sonra PKK, savaşı yeniden başlattığını ilan etti; geçmişte bölge insanında farklı bir beklenti ve heyecan yaratmış olan savaş, bu kez AKP tarafından hızlandırılan AB uyum süreci reformlarına köstek olmuş, askerlerin politikadaki etkinliklerini artırmış ve bu süreçte DEHAP'ın yerine kurulan DTP'ye de bir çekicilik yaratmamıştır.
AK Parti, DTP'li belediyeleri de kazanabilir
Keza bu dönemde AKP'nin bölgede kazandığı belediyelerdeki başarıları, günlük yaşamdaki olumlu gelişmeler, Tayyip Erdoğan'ın meseleyi açıkça "Kürt Meselesi" olarak telaffuz etmesi, Kürtleri AK Parti'ye biraz daha yaklaştırmış ve AKP oylarının da artmasına yol açmıştır.
Seçimler öncesinde bütün kışkırtmalara rağmen AKP hükümetinin Kuzey Irak'a yönelik bir askerî operasyona yanaşmamış olması da Kürtler için önemli bir destek kaynağı oluşturmuştur.
Önceleri Kürtlerin bir kısmı biraz da etik nedenlerle oylarını HADEP, DEHAP gibi partilere verirken, bunların dışındaki partileri tümüyle kendilerine ve Kürtlere düşman olarak görmekteydi. Bu kez AKP'nin de kendileri için bir umut, bir gelecek perspektifi sunabileceğine inandılar; bir Kürt olarak AK Partili de olunabileceğini gördüler.
AKP iktidarı Türkiye'nin genel tercihiydi ve Kürtler bu tercihe duyarsız kalmadı. AKP'yi kendilerine yakın buldular. AKP muhafazakâr kesime yakınlık gösterdi ve öncekilere oranla başarılı bir hükümet dönemi geçirdi. Kürtler çoğunlukla özel hayatlarında muhafazakârdırlar, sol partilerin arkasından gidebilirler; ama muhafazakâr değerlerinden kolayca vazgeçmezler.
AKP iktidarında, geçmiş hükümetlere nazaran birçok olumlu gelişmeler yaşandı. Hatta geçmişte solcu olan birçok Kürt, bu seçimlerde kendini AKP'ye daha yakın hissetti ve oy verdi. DTP tabanı, Baykal'ın CHP'sinden ziyade AKP'ye yakındır ve DTP'li bağımsız adaylara oy verenler ile AKP'ye oy verenler arasında sosyal konumları itibarıyla fazla bir fark yoktur.
Ama CHP ve MHP'ye oy veren kitle bunlardan farklıdır. Böylece AK Parti bugün bölgede en büyük parti konumuna geldi. Önümüzdeki 2009 yerel seçimlerinde başta Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanlığı olmak üzere diğer belediyelerde de artık iddia sahibi olmuştur. (ÜF/BA)
* Ümit Fıratın yazısı 7 Ağustos 2007de Zaman gazetesinde yayımlandı.